Son ayların en çok konuşulan belgesellerinden biri Netflix üzerinden bir oturuşta izleyebileceğiniz 6 bölümlük bir mini başyapıt olan "Wild Wild Country". Dizi 1980'li yıllarda ABD'ye göç eden Hintli bir guru ve onun müridlerinin hikâyesini anlatıyor ama aslında temelde insan ruhunun karanlık dehlizlerine dair önemli saptamalarda bulunuyor ve son kertede inanç, güç, iktidar gibi temalar üzerinden şekillenen inanılması güç bir panorama çiziyor.
Yönetmenliğini kardeş sinemacılar Chapman ve Maclain Way'in üstlendiği "Wild Wild Country" ABD'nin Oregon eyaletinde handiyse kuş uçmaz kervan geçmez bir yerinde, Antelope (sonraki adıyla Rajneeshpuram) denen 50 nüfuslu bir kasabada başlıyor. Way Kardeşler'in Sundance'te bir hayli ses getiren ve son yıllarda gitgide daha da yaygınlaşan başka belgesellerde olduğu gibi, dramatik unsurların anlatım aracı olarak kullanıldığı bir tekniğin son derece ustalıklı bir uygulamasını sergiledikleri "Wild Wild Country" belgeseli gerçeğin kurmacadan daha tuhaf olduğu o benzersiz işlerden biri, bunu daha ilk dakikalarda seziyor ama yine de dakikalar, saatler ilerledikçe şaşırmaktan, hayret etmekten, gördüklerinizi bir başkasına da anlatmak için sabırsızlanmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Buraya kadar ilginizi çekmeyi başarabildiysem, biraz konuyu açma vakti geldi demektir.
Belgeselin merkezinde yer alan Ma Anand Sheela'nın gençliği ve günümüzdeki hali |
Osho adını duymuşsunuzdur muhakkak. Belki çok iyi bildiğiniz bir isimdir bu belki de çok duyduğunuz ama ne anlama geldiğini bilmediğiniz bir sözcükten başka bir şey değil. Osho, Hintli bir guru. 1960'lı yıllardan itibaren Hindistan'da isim yapmaya başlayan (ilk zamanlar adı Rajneesh ya da tam hitap edildiği şekliyle Bhagwan Shree Rajneesh) ve yeni bir dini hareketin lideri olarak etrafında müritlerin biriktiği, öğretilerinin doğası gereği (seks dürtülerinin bastırılmasından ziyade serbest bırakılmasını öğütlüyordu) adı seks gurusuna çıkan Osho 1981 yılında çeşitli sorunlar yaşadığı (bu kısım çok detaylandırılmıyor dizide, meraklısı açıp araştırsın) Hindistan'dan ayrılıp yeni bir ülkeye gitmeye karar verir. O sıradaki sekreteri (bakmayın sekreter lafına, neredeyse politbüro sekreterliği kadar mühim bir mertebe bu 'tarikat'ın içinde) Ma Anand Sheela'nın araştırmaları sonucu bulduğu Oregon'a gitmek üzere yola çıkar ve "Wild Wild Country" de işte tam bu noktada başlar. İlk bölümün sonlarına doğru artık 70'ine merdiven dayamış Sheela şu sözlerle anlatıyor maceranın başlangıcını: "Bu büyük, canlı bir opera. Sheela sopranosu, Bhagwan tenoru, Rajneeshpuram dekoru. Operaların sonu hep trajik olur. Ama bu operanın çok fazla yüzeyi, bir çok boyutu var. Demem o ki: Oregonlular, kendinizi şanslı bilin, çünkü bu opera sizin ayağınıza geldi." Çok sağlam bir ilk bölümün finalini de tüylerinizi diken diken edecek bir sekansla bitiriyor Way Kardeşler: Bill Callahan'ın "America" parçası eşliğinde kasabaya ayak basan Osho ve müritleri, onları görünce sokaktan evine koşan küçük bir çocuk ve son bir bakış attıktan sonra içeri girip kapadığı kapı. Müthiş!
Belgeselin ilerleyen bölümlerinde suikast girişimi, iktidar mücadelesinin en vahşi şekilleri (zehirleme vakaları gibi) ve tam anlamıyla bir çözülme ve suç sarmalı gibi aşırılıklar çıkacak karşınıza. Osho'nun bir anda dile geldiğini, en yakınlarıyla nasıl bir hesaplaşmaya tutuştuğunu, bir annenin yaşadığı trajik dönüşümleri görecek, merakınıza ve duygularınıza yenik düşeceksiniz. fazla da anlatıp sürprizleri bozmak istemiyorum. Aylar önce izlediğim ve durup durup bazı bölümlerini tekrar gözden geçirdiğim "Wild Wild Country" şüphesiz 2018'in en iyilerinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder