30.04.2010

Tribeca ödülleri sahiplerini buldu



Bu yıl ödüller bizim için özellikle gurur verici. Değil mi? Hem Sibel Kekilli, hem de Ferzan Özpetek ödül aldı. Gerçi ikisi de yurtdışında yaşıyor ama olsun, görmesek de, gezmesek de.. En İyi Film Ödülü'nü Feo Aladağ'ın Ayrılık adlı filmi aldı, ki İstanbul Film Festivali'nde de çok beğenilmişti. Ferzan Özpetek imzalı Serseri Mayınlar Jüri Özel Ödülü'nü alırken, Ayrılık filmindeki performansıyla Sibel Kekilli En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, yine İstanbul Film Festivali'nde gösterilen, Gainsbourg adlı filmdeki Eric Elmosnino'ya verildi. Bir Tribeca Film Festivali daha böylece sona ermiş oldu.

Coen'lerin senaryosunu kim çekecek?



Coen Kardeşler'in yazdığı Gambit adlı senaryodan söz ediyorum. Film aslında 1966 tarihli aynı adlı İngiliz soygun komedisinin bir yeniden çevrimi. İlk versiyonda Shirley MacLaine ve Michael Caine oynamıştı. Filmin yeni versiyonunda kimin oynayacağı belli değil elbette, hatta yönetmeni bile kesinleşmedi. Gerçi Doug Liman'ın filmi çekmek istediğine dair bir söylenti var ama belli olmaz elbette. Liman önümüzdeki günlerde başlayacak Cannes Film Festivali'ne katılıyor biliyorsunuz. Fair Game adlı son filmiyle Cannes'a giden Liman oradan bir ödülle dönerse ( çok sanmam ama ) işin rengi tamamen değişir. Yönetmenin önünde bir de Üç Şilahşörler var bu arada. Hangisini seçecek bilemiyorum.

Çağan Irmak sette



Yeni aldığım bir habere göre Çağan Irmak yeni filmini çekmeye başlamış. Gerçi ben haberi yeni aldım ama bir süredir biliniyormuş anladığım kadarıyla. Neyse, benim hatam. Filmin adı Prensesin Uykusu. Sevinç Erbulak, Genco Erkal, Çağlar Çorumlu, Ayşenil Şamlıoğlu, Funda Şirinkal ve Işıl Yücesoy filmi oyuncu kadrosundaki isimler. Görüntü yönetmeni Türkiye'nin en iyilerinden Gökhan Tiryaki. Müzikler ise REDD grubundan. Film Aralık ayında vizyona girecek.

Ve bir de Stephen King uyarlaması



Amerikalı yazar Stephen King, sinemacıların uyarlamayı en sevdiği isimlerden. Haksız da sayılmazlar. King'in edebi meziyetleri üzerine tartışma açmak niyetinde değilim ( bence ortalama bir yazardır zira ) ama yazdıklarının sinemada çok karşılık bulan hikayeler olduğu çok açık. Benim en sevdiğim King uyarlaması elbette The Shining'dir ( Kubrick uyarlaması elbette ). Carrie de hiç fena değildir. Ve tabii Shawshank Redemption. Uzatmayayım, şimdi de, Kara Kule'yi sinemaya uyarlamak istiyorlar. Farketmişsinizdir belki, Kara Kule'nin geçtiğimiz günlerde çizgiroman uyarlaması da yayınlandı. Zaten uzun zamandır yapımcıların göz diktiği bir seriydi Kara Kule ama uyarlaması da hayli zor olduğu için harekete geçen pek olmamıştı. Bir ara J.J. Abrams niyetlenmişti de hatta, ben de duyurmuştum hemen. Ama o da vazgeçti sonra. Şimdi, biraz da çizgiromanın gazıyla belki de, Akiva Goldsman, Brian Grazer ve Ron Howard kendilerini cengaver gibi ortaya atıp bu zor işe talip olduklarını belirttiler. Anladığım kadarıyla Howard yönetecek, diğerleri yapımcılığını üstlenecek ve filmin ardından da bir TV dizisi gelecek. Tabii bunların hepsi şimdilik niyet-plan aşamasında. Bakalım ne kadarı gerçeğe dönüşücek?

Yeni bir çizgiroman uyarlaması


İtiraf ediyorum, çizgiroman kültürüm çok yok. Tommiks, Teksas, Zagor, biraz da Martin Mystere ve bolca Red Kit, Asterix, Abdülcabbar. O kadar. Hele Amerikan comic serilerini çok uzaktan bilirim. Örümcek Adam'a takılmıştım çocukken ama daha çok sinemadan takip ettim sonrasında. Her çıkan uyarlamayı da izlemem açıkçası. İzlesem de çoğunun tarihini bilmiyorumdur. İşte Ed Brubaker ve Sean Phillips'in Incognito adlı çizgiromanını da yeni duydum daha. O da, uyarlamasının çekileceği haberini gördüğüm için. Yine de şunu söyleyeyim, okumadığım halde, gördüğüm birkaç kare ilgimi çekti. Sizin de çekebilirmiş gibi geldi bana. Anladığım kadarıyla 20th Century Fox Incognito'nun bir sinema uyarlamasını çekmek istiyor ve bunun için de senarist Robert Schenkkan ( The Pacific ) ile anlaşmışlar bile. Haberiniz olsun.

Şimdi de NASA'ya el attı



James Cameron'dan söz ediyorum. Salonlarda rekor kırdıktan sonra DVD satışlarıyla da rekor kıran Avatar'ın yönetmeni Mars'a gidecek NASA aracına 3 boyutlu kameralardan koyulmasını teklif etmiş. E, Cameron isteyince NASA da burun kıvıracak değil ya, kabul etmişler. Cameron böylece Mars'ın belgeselini çekmiş olacak, hem de 3 boyutlu. Kameraların yerleştirileceği Curiosity ( Merak ) adlı araç 2011 yılında yola çıkacak. Ne zaman döner, orasını bilemem.

29.04.2010

Gelecek Program



Bugün size yakın gelecekte vizyona çıkacak olan ( kimi yakın, kimi pek yakın ) bazı filmleri hatırlatmak istedim. Bunların bazıları ( Inception ya da Buried ) özellikle merak ettiğim filmler, bazılarıysa ( onları söylemeyeceğim ) hiç umurumda olmayan zırvalıklar.. Bakın bakalım hangileri sizin ilginizi çekiyor?





28.04.2010

Günün Afişi



Bunlar Lost tutkunları için. Ben değilim, hemen söyleyeyim, ama yine de afişleri çok beğendim. Sanatçı Gideon Slife ( ki Lost hayranı olduğunu söylemek gereksiz herhalde ) dizinin her bölümü için bir psoter yapmaya karar vermiş ve yapmış da. Şu ana kadar 78 poster çizmiş. Hepsini buraya alamıyorum elbette ama tadımlık birkaç örnek iliştirdim, hoşunuza gider belki. Şu adreste biraz daha fazlasını bulabilirsiniz.

Imperial Bedrooms geliyor



Bir taşla iki kuş misali, iki haberim birden var bugün. İlki, Bret Easton Ellis'in yeni romanının çok yakında çıkacağı haberi. Bilenler vardır mutlaka, en sevdiğim yazarlardan biridir B.E. Ellis. Imperial Bedrooms adlı yeni romanında Ellis bu kez ona şöhret kapılarını açan ilk romanı Less Than Zero'daki karakterlerine geri dönüyor ve onların 25 yıl sonraki hallerini inceliyor. Roman 15 Haziran'dan itibaren Amazon'da satışta olacak. Şİmdiden ayırtmak lazım. Konuyla ilgili diğer haberse Imperial Bedrooms'un yakın bir gelecekte filme aktarılabileceği yolunda. Bu konuda jkesin bir bilgi yok oratada ama Bret Easton Ellis kendisiyle yapılan bir röportajda Fox Searchlight'ın romanın film haklarıyla ilgilendiğini söylemiş. Onun yalancısıyız yani.

26.04.2010

Woody Allen'ın yeni filmi



New York tutkunu olarak tanınan Woody Allen bir süredir farklı ülkelerde film çekmeyi alışkanlık haline getirdi sanki. gerçi her iki filmden biri yine New York'ta geçiyor ama Londra, Barcelona gibi şehirlerde çektiği filmler New York'ta çektiklerinden daha çok ses getiriyor doğrusu. Şimdi de Paris yolu bekliyor yönetmeni. Daha önce de Paris'te çekimler yapan yönetmen yanılmıyorsam ilk kez bir filmin tamamını çekecek romantik şehirde. Üstelik bu sefer filmin adı da belli ( ki genellikle "Woody Allen'ın sonbahar projesi" diye adlandırılır bu aşamada ): Midnight In Paris. Filmin başrollerinde Owen Wilson, Marion Cotillard, Rachel McAdams, Kathy Bates gibi oyuncular var. Kadrodaki sürpriz isimse Carla Bruni Sarkozy olacak.

22.04.2010

Yeni Sinema hareketi başladı



İlgili olanların dikkatini çekmiştir mutlaka, bir süredir bir "Yeni Sinema Hareketi" var memlekette. Türk sinemasının "yeniden şahlandığı" ve şahlanır şahlanmaz da gişe hesapları içinde boğulmaya yüz tuttuğu şu son birkaç yıldır, bir başka kanalda da gerçekten önemli işler oluyor. Büyük festivellerden büyük ödüller kazanan filmlerimiz ve yönetmenlerimiz, tüm dünyada olumlu yankılar uyandıran bir sinemamız var ama izleyici bir türlü bu filmlerle, bu yönetmenlerle, bu sinemayla buluşamıyor. İster tanıtım zaafiyeti deyin, ister salonsuzluk, bu ciddi bir sorun. İşte "Yeni Sinema Hareketi", birçok başka hedefin yanısıra, son yılların önemli filmlerini izleyiciyle buluşturmayı da hedefliyor. Bu çerçevede Feriye Sineması'nda bir festival başlattılar ve 9 Mayıs'a kadar üsrecek zengin bir program hazırladılar. Yukarıda bu etkinliğin programını görüyorsunuz. Vaktiniz varsa mutlaka ilgilenin ve hatta yoksa da vakit yaratın. Pişman olmazsınız.

Jack Nicholson Vegas'a giderse



Jack Nicholson herhalde defalarca Las Vegas'a gitmiştir ama bu seferki teklif bir başka. Geçtiğimiz yıl çok sükse yapan, birçoklarınca yılın en iyi komedi filmi olarak muştulanan The Hangover yapımcıların pek iştahını kabartmış olmalı ki, Jack Nicholson'a benzer bir filmde oynaması teklif edilmiş. Eskiden beri birlikte takılan bir arkadaş grubunun son bekar üyesini evlendirmek üzere Las Vegas giden bir ihtiyarlar takımının hikayesini anlatan film Last Vegas adını taşıyor. Jack Nicholson'ın filmde oynayıp oynamayacağı ise henüz belli değil. Konuyla ilgili Empire yazarı şöyle bir espri yapmış hatta ve "Rolü kabul ederse yapacağı araştırmayı düşünebiliyor musunuz?" demiş.

21.04.2010

Günün Afişi



Günü afişi bu kez bir klasiğe ait. George Romero'nun 1969 tarihli korku klasiği Night of the Living Dead türün en ünlü ve en kültleşmiş filmlerinden biri. Filme ait bu posteri ise illüstratör Florian Bertmer tasarlamış. Posterin bugün satışa çıktığını ve ilgilenenlerin Mondotees.com adresine başvurmaları gerektiğini derhal birdirelim.

Bond gitti yenisi geldi



23. James Bond filminin bir süre askıya alınmasıyla birlikte, filmi çekeceği söylenen Sam Mendes bir anda "işsiz" kalıverdi malum. Ama tabii, bu kadar majör isimler hiçbir zaman boş kalmıyor. Nitekim Sam Mendes de haman yeni bir meşgale buluvermiş kendine. Beyazperdenin en ünlü yapımlarından Oz Büyücüsü'nün öncesini anlatan Oz The Great and Powerful adlı bir film üzerinde çalışmalara başlamış hiç vakit kaybetmeden. Film, Judy Garland'ın başrolü oynadığı ilk yapım gibi müzikal bir niteliğe sahip olacak mı, bilemiyorum ama başrol için Robert Downey Jr.'ın adının geçtiğini söyleyebilirim. Bu arada Downey Jr.'ın yeni Sherlock Holmes filminde de oynayacağını ve ardından, kesinleşmemekle birlikte, Alfonso Cuaron'un bilim-kurgu filmi Gravity'ye başlayacağını da duyuralım.

19.04.2010

Ellroy'un senaryosunu kim çekecek?



Oren Moverman'ın ilk filmi The Messenger'ı bir türlü izleyemedim ama hakkında hep iyi şeyler duydum. Piyasada bilinmediği halde dikkat çeken işlere imza atan her yeni sinemacı gibi Overman'ın da bir sonraki filminini ne olacağı merak ediliyordu bir süredir. Bir söylentiye göre This Side of the Looking Glass adını taşıyan bir Kurt Cobain biyografisi üzerinde çalışıyor. Ancak son gelen fısıltılar, Cobain filminden önce James Ellroy'un senaryosunu yazdığı Rampart adlı filmi çekeceği yönünde. Filmde, Overman'ın The Messenger'da da çalıştığı Woody Harrelson ve Ben Foster'ın da rol alacağı söyleniyor. Bir Ellroy hastası olarak merak ve heyecan içinde olduğumu söylemem gerek yok. Umalım da LA Confidential ayarında bir film olsun.

Emek yıkılmayacak!



Başlıktakinin şimdilik bir temenni olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Bugün ( ya da dün, hatırlamıyorum ) Hıncal Uluç'un köşesine takılanlar Emek'in yıkılmasının doğru olduğuna dair yazıyı okumuş mudur bilemiyorum ama okuyanların kendini çok kötü hissettiğine eminim. Uluç, tuhaf bir aymazlıkla, Emek Sineması'nın da içinde bulunduğu tarihi bloğun temelden yıkılıp yerine yeni birna yapılmasını alenen savunuyor ve bunu Paris'teli Centre Georges Pompidou ile karşılaştırmaya kadar işi vardırıyor. Şunu sormak lazım, Centre Georges-Pompidou hangi tarihi binanın yerine yapılmış, ya da şehrin hangi tarihi bölgesine? Beyoğlu gibi ( ki İstanbul'da ne kadar az kaldı böylesi tarihi dokuya sahip bölgeler ) tarihi önemi bu kadar yüksek bir yerde en yapabileceğiniz tek şey aslına uygun restorasyondur, o kadar. Hadi diyelim ki büyük bir deprem oldu, bina yıkıldı ( o kadar büyük ve sağlam yapılar yıkılmaz ya, hadi diyelim ), o zaman da dünyanın en önemli mimarı kimse, Zaha Hadid mi olur, Gehry mi olur artık, onu getirtir olağanüstü bir mimari yapı çıkarırsınız ortaya. Beyoğlu Belediye Başkanı'nın fotobloklarla gösterdiği illüstrasyonlardaki görgüsüz yapıyı inşa edemezsiniz. Kaldı ki, Emek ve binanın geri kalanı ( Yeni Rüya ve İnci Pastanesi de var burada ) restorasyonla kurtulacak durumda, geri dönüşsüz bir çürüme yok. Herneyse, dün Beyoğlu'nda geniş katılımlı, bol şamatalı, yüksek volümlü bir yürüyüş vardı. Biz de oaradaydık. İşte size birkaç fotoğraf.




Günün Afişi



Hep film afişi verecek değiliz ya, bu kez de oyun afişi var mönüde. Eskiden beri bilgisayar oyunlarına takılanlar bazı klasik oyunlara, genç nesle nazaran, daha aşinadır. Örneğin Donkey Kong. Ya da Tron veya Frogger gibi. Bu klasik oyunlara yeni afiş tasarımları yapan Steve Thomas'ın işler sanırım sizin de ilginizi çekecek. Yukarıda Tron var, aşağıda da Donkey Kong ve Frogger. Ayrıca daha fazlasını merak edenler buradan görebilir ve hatta satın alabilir.


16.04.2010

Son durum: The American



Fotoğrafçı ve yönetmen Anton Corbijn ilginç bir adam. Onu Depeche Mode'un 4. elemanı olarak görenler de var. Müziğe sinemadan daha yakın duran bir hayatı var Corbijn'in. Joy Division'ın intihar ederek çekip giden solisti Ian Curtis'i anlattığı filmi Control'u hatırlayınız ve izlemediyseniz muhakkak izleyiniz. Depeche Mode başta olmak üzerebirçok grubun müzik videolarını da çekti Corbijn. U2, Nirvana, Joy Division, Coldplay... liste uzun, hayat kısa. Corbijn şu sıralar çekimi geçtiğimiz aylarda biten The American adlı filmiyle boğuşuyor. Yukarıdaki fotoğraf filmin basına verilen en yeni görseli. İşinin ustası bir tetikçinin başından geçenlere odaklanan filmde George Clooney başrolü oynuyor. Geçenlerde blogunda filmin test gösterimlerinden sonra kimi sahneleri ( özellikle de ) finali yeniden gözden geçirmesini gerektiğini yazan Corbijn'in adı piyasada o kadar saygın ki, şimdiden filmin Oscar şansı tartışılıyor. Film Eylül ayında vizyona çıkacak.

Son durum: Melancholia



Danimarkalı sinemacı Lars Von Trier'nin yakında çekimlerine başlayacağı yeni filmi Melancholia'nın oyuncu kadrosu eni konu belirginleşti. Kadroya en son katılan isim de Kirsten Dunst oldu. Melancholia'nın diğer oyuncuları da Dunst'dan aşağı kalır gibi değil bu arada. Charlotte Gainsbourg, Kiefer Sutherland ( 24 bitti ya nihayet, kendini Avrupa'ya atıverdi ), Charlotte Rampling, Udo Kier, Stellan ve Alexander Skarsgaard gibi isimler filmde oynayacağı belli olan isimler. 7 milyon dolarlık bir bütçesi olan filmin konusuna dair çok ayrıntı yok ama Von Trier'nin bir basın toplantısında "artık mutlu son yok" dediğine dikkat çekmek gerekebilir. Üstadın mutlu son anlayışını anlayın siz artık.

Günün Afişi



Festivalin sonlarına geldik artık. İstediğim kadar film izleyemedim ve çok istesem de bazı etkinliklere katılamadım ( örneğin bugünkü tekne turu gibi ) ama yine de güzel bir festivaldi. Bugünkü seçimimi ise son birkaç gündür çeşitli yerlerde tartışıldığını gördüğüm J'ai Tué Ma Mere, Annemi Öldürdüm. Kanada'nın Oscara aday adayı olan film daha adıyla bile insanı irkiltiyor. Henüz 20 yaşındaki Xavier Dolan'ın ( ki kendisi filmde rol de almış ) imzasını taşıyan filmi bu akşam 21.30'da Kadıköy Sinema'sında yakalayabilirsiniz.

15.04.2010

Ve Todd Solondz...



İstanbul Film Festivali'nin konuklarından Todd Solondz bugün İKSV Salon'da bir sinema dersi verdi. Dersin tamamını takip edemedim ama öncesinde kendisiyle kısa bir röportaj yaptım. Bir bölümünü bu akşam NTV Gece Gündüz'de izleyebilirsiniz. Nevi şahsına münhasır bir adam olan Solondz, filmlerini sevseniz de sevmeseniz de ( ben sevenlerdenim ) önemini teslim etmeniz gereken bir yönetmen. Kendisine, tıpkı Gaspar Noe'ye de sorduğum gibi, sevdiği, etkilendiği filmleri sordum. İlginç bir yanıt ver di ve "Çocukluğumda ilk seyrettiğim filmler Julie Andrews'un Mary Poppins ve Sound of Music filmleriydi. Bu filmler üzerimde büyük etki bırakmıştır" dedi. "Çocukluğum ve yeniyetmeliğim boyunca da çocuklar için yapılmamış filmleri izlememe izin yoktu elbette. Sanat filmlerini, sanat sinemasını çok sonra keşfettim" diye de ekledi. Bu arada Solondz'un 1998 tarihli filmi Happiness'in bir devamı olarak da izlenebilecek son filmi Life During Wartime gerçekten de izlenmesi gereken bir film. Yakalarsanız kaçırmayın.

Cannes'ın filmleri belli oldu



Cannes Film Festivali ile ilgili bilgileri geldikçe paylaşıyorum biliyorsunuz. Bugün nihayet tüm program açıklandı. Tim Burton'ın başkanlığını yaptığı Altın Palmiye Jürisi'nde Kate Beckinsale, Giovanna Mezzogiorno ( ki bu ismi daha önce duyurmuştum ), Alberto Barbera İtalya'daki Ulusal Sinema Müzesi'nin müdürü ), Emmanuel Carrere ( Fransız senarist, yazar, yönetmen ), Benicio Del Toro, Victor Erice ( ispanyol yönetmen ) ve Hintli yönetmen Shekhar Kapur var. Cinefondation ve Kısa Filmler Jürisi'ne ise Atom Egoyan ( ki bunu da yazmıştım ) başkanlık ediyor. Un Certain Regard Jürisi ise, hatırlayacağınız gibi, Claire Denis'ye emanet.

Yarışma filmlerine gelince...

Mathieu AMALRIC - TOURNÉE
Xavier BEAUVOIS - DES HOMMES ET DES DIEUX
Rachid BOUCHAREB - HORS LA LOI
Alejandro GONZÁLEZ IÑÁRRITU - BIUTIFUL
Mahamat-Saleh HAROUN - UN HOMME QUI CRIE
IM Sangsoo - HOUSEMAID
Abbas KIAROSTAMI - COPIE CONFORME
Takeshi KITANO - OUTRAGE
LEE Chang-dong - POETRY
Mike LEIGH - ANOTHER YEAR
Doug LIMAN - FAIR GAME
Sergei LOZNITSA - YOU. MY JOY
Daniele LUCHETTI - LA NOSTRA VITA
Nikita MIKHALKOV - UTOMLYONNYE SOLNTSEM 2
Bertrand TAVERNIER - LA PRINCESSE DE MONTPENSIER
Apichatpong WEERASETHAKUL - LOONG BOONMEE RALEUK CHAAT


14.04.2010

Gaspar Noe'nin filmleri



İstanbul Film Festivali'nin konuklarından Arjantin asıllı Fransız sinemacı Gaspar Noe ile kısa bir sohbet imkanım oldu. Son filmi Enter the Void'den, filmlerinin şoke edici niteliğinden ve genel olarak sinemasından konuştuk. Uzun uzun yazacak değilim ama Stanley Kubrick hayranı olduğu bilinen Noe sevdiği filmlerden bazılarını saydı, onları paylaşayım istedim. Noe, Luis Bunuel'in gerçeküstücü klasiği Un Chien Andalou'yu kişisel tarihinin önemli filmleri arasına koyduğunu söylüyor. Sinema tarihinin en çarpıcı sahnelerinden birine sahip bu filmin ( usturanın dilimlediği gözden söz ediyoruım elbette ), günümüzün en kışkırtıcı yönetmenlerinden birinin favorileri arasında olduğunu duymak beni şaşırtmadı doğrusu. Noe ayrıca Pasolini'nin Salo'sunu da saydı ki, bu da aynı minvalde tahmin edilebilir bir film. Kenneth Anger'ın benim izlemediğim Inauguration of the Pleasur Dome adlı filmini de saydı ki, çok merak ettim doğrusu. 60'lı yıllarda özellikle mantar ve LSD benzeri halüsinojenlerin kullanıldığı ortamlarda çokça izlendiği söylenen film yine Noe'nin sinemasına aşina olanlara yabancı gelmeyecek sanıyorum. Enter the Void'da bir nevi mantar ya da asit tribi gibi bir hava yaratmak istediğini söyleyen Noe filmini neden Tokyo'da çektiğini sorduğumdaysa "Geleceği akla getiren bir metropol Tokyo, o yüzden seçtim. Aslında New York'u düşünmüştüm önce ama orası artık 70'lerdeki özelliğini yitirdi ve çok burjuvalaştı, Tokyo ise hala rengarenk ve sürprizli" dedi.

Jackie Kennedy'nin hayatı film oluyor



Başrolde de büyük bir ihtimalle Rachel Weisz olacak. Oscarlı oyuncu, 20. yüzyılın en ilginç portrelerinden biri olan Jackie Kennedy'nin hayatını konu alacak Jackie adlı filmde, eğer bir aksilik olmazsa, nişanlısı Darren Aronofsky'nin yönetiminde oynayacak. İkili en son The Fountain adlı filmde çalışmışlardı hatırlarsanız. Aronofsky'yi ve özellikle de Pi'yi seven biri olarak The Fountain'dan fazla hazzetmediğimi belirtmek isterim. Senaryosunu Noah Oppenheim'ın kaleme aldığı film, jackie Kennedy'nin ağırlıklı olarak JFK suikastini izleyen günlerde yaşadıklarına odaklanacak.

The Avengers'ın yönetmeni belli oldu mu?



Çizgiroman uyarlamalarının gişe garantisi anlamına geldiği şu son 10 - 15 yılda birçok uyarlama izledik. Örümcek Adam'dan tutun da, Batman'e, Iron Man'den The Hulk'a, neler neler. Şimdi sırada Thor, Captain America gibi yeni örnekler var gösterim için bekleyen. Ama herhalde birden fazla süper kahramanın boy göstereceği The Avengers bu alanda çekilecek en iddialı yapımlardan biri olacak. Gerçi X-Men'de de birkaç kahraman vardı ( ve keza Fantastic Foru'da ) ama onlar bir ekip sayıldığı için bu kadar iddialı ( ambitious demek istiyorum aslında ) değillerdi. The Avengers'da Robert Downey Jr ( Iron Man ), Chris Hemsworth ( Thor ), Samuel L. Jackson ( Nick Fury ), Chris Evans ( Capt. America), Scarlett Johansson ( Black Widow) rol alacak gibi görünüyor ve bu da şüphesiz çok güçlü bir kadro. The Avengers'ın hangi tehdite karşı bir araya geleceği henüz belirsiz olmakla birlikte, The Hulk'ın kötü adam olarak filme dahil olabileceği ve bu rolü de Edward Norton'un üstlenebileceği dedikodusu yaygınlaşıyor. Filmin yönetmenliğini ise Joss Whedon'ın yapacağı hemen hemen kesinleşti gibi. Whedon'ın adı, Buffy ve Serenity gibi yapımlar sayesinde, dünyanın dört bir yanında heyecan titreşimleri yaratıyor olmalı. Benim özel bir hayranlığım yok ama, fena olmazmış gibi geliyor doğrusu. Bakalım, göreceğiz. 2012'den önce değil ama.

Günün Afişi


Günün afişi elbette festivalden. Usta sinemacı Joseph Losey'nin 1966 tarihli filmi Modesty Blaise'in muhteşem afişini sunuyorum sizlere bugün. Bir çizgiroman uyarlaması olan film dünyanın en gözüpek dişi ajanı Modesty Blaise'in maceralarını konu ediniyor, ama Loseyvari bir tarzla elbette. Bugün 16.00'da Nişantaşı Citylife Sineması'nda izlenebilir.

The Pacific'e ilginç tanıtım



Daha gösterime girmeden ateşli tartışmalara yol açan The Pacific kısa bir süre sonra ( 18 Nisan ) CNBC-e ekranından izleyiciyle buluşacak. Tabii ki, dizinini 30 saniyelik bir bölümünde edilen laflar yüzünden çıkan arbedeyi ( İzmir'i kim yaktı tartışmaları ) son derece manasız buluyorum. Aynı şekilde CNBC-e'nin söz konusu sahneyi kesecekleri açıklaması da çok manasız bana sorarsanız. Herneyse, benim asıl dikkatimi çeken şey yukarıda fotoğrafını gördüğünüz askeri cip oldu. Bu cip, anlaşıldığı üzre, dizinini tanıtımı için yollara koyulacak. Belki de koyuldu bile, ben görmedim. Görüp de fotoğrafını çeken olursa yollasın lütfen, bakalım nasıl bir şey düşünmüşler.

12.04.2010

Son durum: Inception



Christopher Nolan'ın yeni filmi Inception muhtemelen 2010'un en çok merak uyandıran ve işler yolunda gitmezse en çok hayalkırıklığı yaratacak filmi. Gerçi ben Nolan'dan büyük ölçüde umutluyum ama yine de belli olmaz. Film hakkında çok büyük beklentiler var, var olmasına da, hiç bilgi yok ortalıkta. O yüzden aslında "son durum"luk pek birşey yok paylaşılacak. Birkaç fotoğraf haricinde.


"Varoluşçu soygun filmi" olarak anılan filme dair ağzını sıkı tutan isimlerin başında da Nolan geliyor elbette. LA Times'a verdiği röportajda "Çok uzun zamandır yapmak istediğim birşeydi bu. 16 yaşımdan beri kafamda dönüp dolaşıyor bu fikir" demiş. Film, uzmanlığı endüstri casusluğu olan bir adamın etrafında gelişiyor. Rüya hırsızı olan Dom Cobb adındaki bu adam, önemli bilgilere sahip hedefleri tespit edip, ilaçlar ve esrarengiz bir makine sayesinde beyinlerine nüfuz ederek sırlara ulaşıyor. Ne var ki, Leonardo DiCaprio'nun canlandırdığı Dom Cobb bir süre önce çok sevdiği karısını kaybetmiştir ve kendisi de zorlu kabuslarla boğuşmaktadır. Aklıma DiCaprio'nun geçtiğimiz haftalarda vizyona giren Shutter Island'da canlandırdığı karakter geldi doğrusu. Endişeli adam ifadesinden bir türlü kurtulamayan ünlü oyuncu bir kez daha benzer bir tiplemeyle gelecek karşımıza galiba. Bu arada, LA Times'ın yazarı Geoff Boucher güzel bir benzetme yapmış film için ve "Bilinçaltı bagajı Sigmund Freud tarafından doldurulmuş ama pasaportunda Ian Fleming'in damgası var" demiş. Şimdilik bu kadar, fotolarla idare edeceğiz artık.

9.04.2010

Günün Afişi



Günün afişi, ya da şu sıralarki adıyla Günün Festival Filmi İskandinav yapımı Fri Os Fra Det Onde. Türkçe adı Bizi Şerden Koru olan film, festival kitapçığında "Peckinpah ile Bergman'ın modern ve çılgın bir karışımı gibi" cümlesiyle tarif edilmiş. Son yıllarda İskandinav sinemasının çok iyi örnekler ürettiği düşüncesinde olduğum için bu film de radarıma takıldı hemen. Bu gece 24.00'te Beyoğlu Sineması'nda izleyebilirsiniz.

Son durum: PTA'in Scientology filmi



Filmin adı belli değil henüz, o yüzden Paul Thomas Anderson'ın Scientology filmi diye anılıyor. Bu konu bir süredir gündemde biliyorsunuz. PTA'in Scientology tarikatına mensup ya da tarikat sempatizanı bir çok kişiyi kızdıracağını sandığım filmle ilgili oyuncu seçmeleri devam ediyor. Filmin başrolünde Philip Seymour Hoffman olacak büyük bir ihtimalle. Film için yönetmenle görüşen bir başka isimse Jeremy Renner. The Hurt Locker'daki performansıyla dikkatleri çeken Renner tam beş kez PTA ile görüşmüş duyduğum kadarıyla. Ama yşne duyduğum kadarıyla zamanlama problemi yüzünden filmde oynayamayacakmış. Yine de kesin bir açıklama gelmedi, her an herşey olabilir.

Oyuncusunu "sessiz" seçen yönetmen: Terrence Malick



Alemin en has sinemacılarından Terrence Malick bir sonraki filmi için oyuncu seçmelerine devam ediyor. Şimdiye kadar Christian Bale, Javier Bardem ve Rachel McAdamas gibi oyuncularla anlaşma sağlayan Malick en son Olga Kurylenko ile bir araya gelmiş. İlginç bir test süreci olmuş Kurylenko'nunki. Eski Bond kızının ( hemen eskittik gördüğünüz gibi ) söylediğine bakılırsa Malick ondan hiç konuşmadan bazı sahneleri oynamasını istemiş. Bir saat boyunca 5 sahne üzerinde çalışmışlar ve Kurylenko sadece gözleriyle oynamanın onu çok zorladığını söylemiş. Kurylenko filmde rol alır mı bilemiyorum ama Malick'in her filmi gibi bunu da merakla bekliyorum.

Spike Jonze gizli gizli film hazırlığında



Ama ne kadar gizlerse gizlesin, bizden kaçmaz, değil mi? En son Where The Wild Things Are ile hayranlarının sayısını katlayan ve I'm Here adlı kısa filmle büyük ses getiren Spike Jonze şu sıralar Austin'de gizli gizli oyuncu seçmeleri yapıyormuş. Genç oyuncularla çalımak niyetindeki yönetmenin bir arkadaşlık hikayesi anlatacağı filmle ilgili fazla bir detay yok. Şu kadarı biliniyor, kısa bir film olacak yine ve Jonze ünlü alternatif rock grubu Acade Fire ile çalışacak. Şimdilik bu kadar.