31.12.2009
Bu da benim listem
Malum, bugün yılın son günü. Ben de artık 2009'un, bana göre, en iyi filmlerini sıralayabilirim herhalde. Merak edenler için...
1. Hunger ( Açlık ) – Steve McQueen
2. The Hurt Locker ( Ölümcül Tuzak ) – Kathryn Bigelow
3. Public Enemies ( Halk Düşmanları ) – Michael Mann
4. Man On Wire ( Teldeki Adam ) – James Marsh
5. District 9 ( Yasak Bölge 9 ) – Neill Blomkamp
6. İki Dil Bir Bavul – Özgür Doğan & Orhan Eskiköy
7. Frost/Nixon – Ron Howard
8. Slumdog Millionaire ( Milyoner ) – Danny Boyle
9. Vavien – Taylan Biraderler
10. Taking Woodstock ( Özgür Woodstock ) – Ang Lee
Kritik: Yahşi Batı
Cem Yılmaz'ın yarın ( 1 Ocak ) gösterime girecek son filmi Yahşi Batı için genel olarak olumsuz yorumlar yapılıyor her yerde. Elbette filmi çok beğenenler de var, ama ben onlardan biri değilim. Şunu da itiraf edeyim çok sadık bir Cem Yılmaz izleyicisi de değilim. Herşey Çok Güzel Olacak hariç tüm filmlerini gösterimden sonra, hep bölük pörçük izledim. Yahşi Batı'yı ise basın gösteriminde izleme fırsatı buldum. Filmin başından sonuna kadar en fazla 2-3 yerde gülmüşümdür ki, onları da anlat deseniz anlatamam, hiç iz bırakmamış. Ama genel olarak son derece modası geçmiş bir mizah anlayışının ürünü olduğunu söyleyebilirim. Kimileri filmin teknik anlamda ( dekor, kostüm vs ) çok başarılı bulduğunu söylüyor. Katılıyorum. Ama bunlar da zaten filmin içeriğiyle ilgili söyleyecek iyi bir şey bulamadığınızda öne çıkaracağınız şeyler değil mi? Herşey Çok Güzel Olacak hiç fena bir film değildi oysa. O günden beri Cem Yılmaz'ın hep gerilemesini anlayamıyorum doğrusu. Şahsen, Cem Yılmaz gibi sağlam gözlemleri ve keskin mizah duygusu olan birinden çok daha zeki diyaloglar bekliyorum. Sağı solu sarkmayan bir hikaye, dört başı mamur karakterler bekliyorum. Sideways gibi bir film neden olmasın örneğin? Bunu Cem Yılmaz da yapamayacaksa kimse yapamaz gibi geliyor bana. Yoksa, Turist Ömer misali, Cem Yılmaz Uzayda, Cem Yılmaz Dinozorlar Çağında, Cem Yılmaz Vahşi Batı'da gibi işler, iş değil. Onlar Sadri Alışık zamanında kaldı. Cem Yılmaz'ın artık ciddi ciddi külahını önüne alıp yeni, ama gerçekten yeni birşeyler yapması lazım. Etrafa para saçmasına da hiç gerek yok, ucuza da çok iyi işler çıkaracak yeteneği olduğuna inanıyorum. Yıldız veriyorum dikkat: **
30.12.2009
Bond'un yaratıcısını kim canlandıracak?
Fotoğraftan da anlaşılacağı gibi James Bond'un yazarı Ian Fleming'i genç aktör James McAvoy canlandıracak. Daha önce Fleming'in hayatını anlatan kimi televizyon filmleri çekilmişti ama anladığım kadarıyla bu, ünlü yazarla ilgili ilk sinema filmi olacak. Bilenler vardır mutlaka, Ian Fleming'in gençliğinde sürdürdüğü amaçsız Playboy hayatı 2. Dünya Savaşı ile birlikte değişir ve istihbarat subayı olarak donanmaya katılır. Film de işte Fleming'in savaş yıllarına odaklanacak. Zaten, tahmin edebileceğiniz gibi, James Bond karakteri de Fleming savaş deneyimlerinden sonra doğmuş. Fleming'in hayatını konu alan film ise Arthur Conan Doyle ve Rudyard Kipling gibi ünlü yazarlar hakkında da biyografiler yazan Andrew Lycett'in Ian Fleming: The Man Behind James Bond adlı kitabından hareketle çekilecek. Yönetmen henüz belli değil, keza çekim tarihleri de.
John Waters'dan 2009 listesi
Yönetmen John Waters nevi şahsına münhasır karakterlerden biri. Listesinin de diğer listelerden farklı olacağını düşündüğüm için sizinle paylaşayım dedim. Gerçekten de sıraladığı bazı filmler sadece onun listesinde var ve bazı maddelerde farklı düşünsem de ( 5 ve biraz da 7 ) çoğu filmin kıymetini teslim etmem lazım. Buyrun bakın bakalım, ne diyeceksiniz.
1. Import Export - Ulrich Seidl
2. Antichrist - Lars Von Trier
3. In The Loop - Armando Iannucci
4. World's Greatest Dad - Bobcat Goldthwait
5. Brüno - Larry Charles
6. Lorna's Silence - Jean Pierre & Luc Dardenne
7. Broken Embraces - Pedro Almodovar
8. Der Baader Meinhof Komplex - Uli Edel
9. Whatever Works - Woody Allen
10. The Headless Woman - Luis Cesar Amadori
Bu arada Waters'un 2 numaraya koyduğu Antichrist ile ilgili ilginç bir yorumu var ki aktarmadan edemeyeceğim. Diyor ki Waters: "Eğer Ingmar Bergman intihar edip cehenneme gitse ve sonra da geri gelip drive-in sinemalarda ( hani şu arabayla gidilen açıkhava sinemaları ) izlenecek sanatsal bir istismar filmi çekecek olsaydı, işte bu filmi çekerdi."
29.12.2009
Kritik: Zombieland
Vizyona geçen Cuma giren Zombieland yılın iz bırakan komedilerinden bana sorarsanız. Uzun zamandır, bir iki örnek hariç, ne korku sinemasına, ne de komediye dair iyi birşeyler izleyebildik maalesef. O yüzden, tipik bir korku filmi sayılmasa da, Zombieland ilaç gibi geldi. Zombiler, vampirler, kurt adamlar hep birer metafor malum, ama galiba içlerinde zombilerin ayrı bir yeri var. Yaşayan ölü kavramı ( kavram lafı da ne abuk kaçtı ama, olsun ) insan zihninin oldum olası uğraştığı bir mevzu. Vampirlik örneğin, daha çok ölümsüzlük, sonsuz yaşam gibi meseleler etrafında dönüyor. Oysa zombi dediğin şey büyük plazalarda ( mor ve ötesi'ne ve sevgili dostum Gürcan'a selamlarımla ) hemen her gün karşına çıkan yaratıklar. Ya da alışveriş merkezlerinde, marketlerde, benzincilerde. Alt okumalarla falan fazla bir derdi olmayan Zombieland'de bile markette açlıktan gözü dönmüş bir şekilde koşuşturan obez zombileri görünce insanın aklına benzer şeyler geliyor haliyle. Filmin genel anlamda temposu, anlatımı ve esprisi yerinde. Zombilerin biraz fazla plastik ( hatta neredeyse estetik ) durduğu ve izleyende herhangi bir korku hissi uyandırmadığı ( oysa Resident Evil'ın -oyundan bahsediyorum elbette-insanda joypad'i fırlatıp kaçma duygusu uyandıran zombileri öyle mi ya? ) gerçek ama nihayetinde bu da mizah yanı öne çıkan bir film, şaşırmamak lazım. Özellikle filmin başlarındaki "kurallar" bölümleri çk iyi kotarılmış. Az sayıda oyuncunun yer aldığı filmde genç aktör Jesse Eisenberg bir adım öne çıkıyor gibi ama Woody Harrelson ve Abigail Breslin de hiç fena değil. Yine de kısacık bölümüyle filmi çalıp giden Bill Murray'e dikkat. Bu arada filmin snema tarihinin en çok hasılat toplayan zombi filmi lduğunu da belirteyim. Darısı Ada: Zombilerin Düğünü adlı yerli zombi filmimizin başına. Yıldız verecek olursam: ***1/2
26.12.2009
Beyazperdenin maskeleri
Alman grafik tasarımcısı Adrian Pavic beyazperdenin unutulmaz maskelerini alıp kendince yeniden yorumlamış. Yukarıda bir kısmını görüyorsunuz. Aşağıda da daha kalabalık bir derleme var. Maskelerin bir çoğunu hatırlayacağınıza eminim. Yine de alttaki derlemeden kendinize mini bir sınav yapabilirsiniz. Bakalım kaçını kopya çekmeden bileceksiniz?
24.12.2009
Günün Afişi
Günün afişinde bir değil iki afiş var bu sefer. İkisi de Brezilyalı sanatçı Mario Graciotti'nin imzasını taşıyor. Graciotti özellikle büyük hayranı olduğu Paul Thomas Anderson ve Alfred Hitchcock filmleri üzerine çalışmış. Ben sadece iki tanesini aldım buraya ama http://www.slashfilm.com/ adresinde başkalarını da bulabilirsiniz.
Peter Travers'e göre 2009'un en iyileri
2009'un en iyi filmleri hangileri? Şu günlerde hemen her köşede bu sorunun yanıtları çıkıyor ve ben de elimden geldiği kadar bunları siz Devamlılık Hatası takipçilerine aktarmaya çalışıyorum. Tabii önüme gelen her listeyi de almıyorum. Rolling Stone dergisinin sinema editörü ve film eleştirmeni Peter Travers fikirlerine önem verdiğim isimlerden biri. Bakın, 2009'da hangi filmleri beğenmiş Travers.
1. Precious - Lee Daniels
2. Up In The Air - Jason Reitman
3. The Hurt Locker - Kathryn Bigelow
4. An Education - Lone Scherfig
5. Up - Pete Docter
6. Where The Wild Things Are - Spike Jonze
7. A Serious Man - Coen Brothers
8. District 9 - Neill Blomkamp
9. (500) Days of Summer - Marc Webb
10. The Messenger - Oren Moverman
Travers'in seçtiği filmlerin bir çoğu henüz bizde gösterime çıkmadı maalesef. Ama The Hurt Locker bence de yılın en iyilerinden ( hatta belki de en iyisi ). District 9'ın da ilk 10'da yer alması beni pek şaşırtmadı doğrusu. Her iki film için de çok yakında kritik yazacağım inşallah.
23.12.2009
Günün Afişi
Peter Jackson'ın 5 favori filmi
Şu sıralar yeni filmi The Lovely Bones ile gündemde olan Yeni Zelandalı sinemacı Peter Jackson geçenlerde Rotten Tomatoes'a 5 favori filmini sıralamış. Bakın o filmler hangileri.
King Kong ( 1933 )
8 yaşında izlediği bu filmi sinemacılığa ilk kez ilgi duymaya başladığı film olarak yorumluyor Jackson.
Dawn of The Dead ( 1978 )
George A. Romero'nun filminden mizah duygusunu kapmış Yeni Zelandalı yönetmen.
The General ( 1927 )
Jackson'a göre Buster Keaton'ın The General'i gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri.
Goodfellas ( 1990 )
Martin Scorsese'nin büyük hayranı olduğunu söyleyen Jackson tüm filmleri içinde Goodfellas'ı ayrı bir yere koyuyor. "Ne zaman tıkansam, ne yapacağımı bilemeyecek olsam gider bu filmi izlerim" diyor.
Jaws ( 1975 )
Yepyeni bir türün başlangıç filmi olduğuna inanıyor Jaws'ın. Bu arada şunu da söylüyor Jackson: "Bunlar bugünkü seçimlerim, yarın sorsanız bambaşka 5 film sayabilirim."
David Cronenberg hangi filmi çekecek?
Bazı yönetmenlerin bir sonraki filmini hep merak edeceğiz herhalde. Bu kez "Şimdi hangi filmi çekecek acaba" diye sorduğum yönetmense David Cronenberg. En son The Fly'ın bir yeniden çevrimini çekeceğini duymuştuk hatırlarsınız. Ancak şimdi yeni haberler var. The Playlist adlı blogun duyurduğu habere göre Kanadalı sinemacı, yazar Christopher Hampton'ın The Talking Cure adlı oyununu sinemaya uyarlayacak. Hampton'ın oyunu psikoanalizin babaları Sigmund Freud ile Carl Jung'u bir araya getiriyor ve Sabine Spielrein adlı bir hastalarıyla olan karmaşık ilişkilerini anlatıyor. Filmin başrolleri içinse yukarıda fotoğrfalarını gördüğünüzü isimleri, yani Keira Knightley, Christoph Waltz ve Michael Fassbender'i düşünüyormuş Cronenberg. Bu arada Cronenberg'in planları arasında Don DeLillo'nun romanı Cosmopolis'i sinemaya uyarlamak da var.
21.12.2009
Günün Afişi
Günün afişi Inception. Christopher Nolan son yıllarda istikrarlı şekilde nitelikli işlere imza atan nadir yönetmenlerden biri bence. 2010 yazına daha çok var gerçi ama, başrolünü Leonardo DiCaprio'nun üstlendiği Inception bir süredir en çok heyecan yaratan filmlerden biri.
Bunlar da Roger Ebert'in seçimleri
Malum, 1999'da partneri Gene Siskel öldüğünden beri eleştirmen Roger Ebert pek bir yalnız kaldı. Fazla vakit geçirmeden Richard Roeper ile yeni bir ortaklı kurdu gerçi ama Siskel & Ebert etiketi kadar güçlü değil bu yeni ortaklık. Zaten o yüzden de Roger Ebert solo kariyerine de hiç ara vermeden devam ediyor bir yandan. Bugün gördüm ki, Roger Ebert de 2009'un kendince en iyilerini belirlemiş. Hatt bazı filmlere kıyamamış olsa gerek, bir yerine iki liste hazırlamış. Bunların ilki 2009'un en iyi 10 mainstream ( anaakım demek lazım herhalde ) filmi, diğeriyse 2009'un en iyi 10 bağımsız filmi.
Anaakım filmler ( harf sırasıyla )
Bad Lieutenant - Werner Herzog
Crazy Heart - Scott Cooper
An Education - Lone Scherfig
The Hurt Locker - Kathryn Bigelow
Inglorious Basterds - Quentin Tarantino
Knowing - Alex Proyas
Precious - Lee Daniels
A Serious Man - Coen Brothers
Up In The Air - Jason Reitman
The White Ribbon - Michael Haneke
Bağımsız filmler ( yine alfabetik )
Departures - Yojiro Takita
Disgrace - Steve Jacobs
Everlasting Moments - Jan Troell
Goodbye, Solo - Ramin Bahrani
Julia - Erick Zonca
Silent Night - Carlos Reygadas
Sin Nombre - Cary Fukunaga
Skin - Anthony Fabian
Trucker - James Mottern
You The Living - Roy Andersson
Brittany Murphy 32 yaşında hayata veda etti
En çok Eminem ile oynadığı 8 Mile ve Ashton Kutcher ile başrollerini paylaştığı Just Married adlı filmlerle tanınıyordu herhalde Brittany Murphy. Tabii aralarında Clueless, Girl Interrupted, Don't Say A Word, Sin City gibi filmlerin de bulunduğu 30 civarında film çevirmişti ama yaklaşık 12 yıllık kariyerinde gerçek anlamda zirveye çıkmış değildi. Yine de parlak bir geleceği olabilirdi, bu kadar genç yaşta ölmeseydi elbette. Brittany Murphy'nin böylesi genç bir yaşta ölümü akla hem Heath Ledger'ı getiriyor hem de birçok soruyu. Herşeyden önce polis soruşturması devam ediyor ve gerekirse bir de otopsi yapılacak. Ama gelen bilgiler Murphy'nin hasta olduğu ve akabinde bir kalp sorunu yaşadığı yönünde. Tabii bu yaşta kalp krizi geçirmek çok olağan bir durum değil ama ailesi Brittany'de diabet sorunu olduğunu da söylemiş. Bu arada polisin verdiği bilgilere göre genç aktris banyoda kusmuş ve kendinden geçmiş. Bol miktarda ilaç aldığı da düşünülürse akla fazladan ilaç alıp almadığı sorusu da gelebilir elbette. Hatta bu ilaçları bilerek mi, bilmeden mi; isteyerek mi, birisinin zoruyla mı aldığı gibi kimi sorular da. Ama meseleyi hemen polisye bir vakaya dönüştürmek gibi bir duyguya da kapılmamak lazım, zira şu ana kadar şüphelenmeyi gerektirecek bir bulgu yok ve Brittany'nin eşi de otopsi yapılmasını istemiyor. Son olarak, eski sevgilisi Ashton Kutcher şunları yazmış twitter'da: "2day the world lost a little piece of sunshine".
18.12.2009
Günün Afişi
Günün afişi bu yıl çokça ses getiren Kick-Ass'e ait. Marvel Comics tarafından yayınlanan Icon çizgiromanı Kick-Ass'in sinema uyarlaması için 2008'den bu yana çalışmalar sürüyordu. Film artık gösterime hazır hale geldi ve vizyon tarihi olan 16 Nisan'ı beklemeye başladı. Film için tasarlanan bir seri afişten "Hit-Girl" başlıklı olanını seçtim size. Filmin yönetmenliğini Layer Cake'den hatırladığımız Matthew Vaughn üstlenirken başrollerde Aaron Johnson, Nicolas Cage ve Chloe Moretz ( Hit-Girl ) paylaşıyor.
17.12.2009
Sır çözüldü
Bir süredir devam eden Iron Man 2 kampanyası nihayet sonuçlandı ve internette yayınlanan fotoğraflardaki sır çözüldü. Yukarıdaki fotoğrafta da görebileceğiniz gibi, belli aralıklarda yayınlanan ilanlarda üzeri çizili kelimeler aslında bir web sitesinin adresini veriyormuş. starksecretconfessionsrevealed.com adresine tıkladığınızda açılan sayfada ise sizi Iron Man 2'nin yeni fragmanı için bekliyormuş. Tabii artık böyle bir web sitesi yok zira 60 dakikalık bir gerisayımın ardından fragman yayınlandı ve site de işlevini bitirmiş oldu. Yine de üzülmeyin, çünkü fragmanı artık birçok başka siteden izleyebilirsiniz. Örneğin şuradan izlemeniz mümkün.
Bryan Singer'dan sevindirici haber
Tabii bu haber herkesi sevindirecek diye bir kural yok ama özellikle X-Men tutkunları çok mutlu olacak herhalde. Geçtiğimiz günlerde Avatar'ın galasına katılan Bryan Singer kendisine uzatılan bir mikrofona bomba açıklamayı yapmış ve yeni bir X-Men filmi çekmek üzere anlaşma imzaladığını söylemiş. Filmin adı da büyük bir ihtimalle X-Men Origins: First Class olacakmış. Ben Bryan Singer'ın hala Usual Suspects ayarında bir film çekmesini bekliyorum ama anlaşılan daha çok bekleyeceğim. Singer bilim-kurgu alanında çok daha verimli çalışıyor ve tahminim iyi de para kazanıyor. Kendisinde hikaye ve karakterlerin ön planda olduğu zeka işi bir drama beklemek biraz boş bire haya olsa gerek. Bu arada yönetmenin halen Jack The Giant Killer adlı film üzerinde çalışmakta olduğunu da son bir not olarak belirteyim.
16.12.2009
Paranormal Activity'nin devamı geliyor
Ama sinemada değil. Geçtiğimiz ayların en çok konuşulan filmlerinden biri olan Paranormal Activity kimilerine göre son yılların en başarılı korku filmlerinden biri. Filmi geçenlerde izlemiş biri olarak beklemediğim kadar iyi bulduğumu söyleyebilirim. Film hakkındaki kritik yazımı da en kısa yazacağım, o yüzden fazla uzatmak istemiyorum. Aldığım bir habere göre Paranormal Activity'nin devamı da geliyormuş. Ama başta da söylediğim gibi sinemada değil çizgi roman sayfalarında. Filmin son karesinin ardından neler olduğunu merak edenler işte bu çizgi romanı okuyacaklar. Tabii film henüz bizde gösterime girmediği için bu haber birçoklarına ilginç gelmeyebilir ama Ocak ayına kadar sabredenler eminim bu çizgi romana sahip olamk için can atacak.
15.12.2009
Iron Man'in sırrını kim çözecek ? ( 2 )
Birkaç gün önce Iron Man 2 için hazırlanan bir reklam kampanyasından söz etmiştim. Bu kampanya çerçevesinde bir fotoğraf yayınlanmış ve bu fotoğrafta bir sırrın gizli olduğu iddia edilmişti. Hatırlamak isteyenler için ilk fotoğraf şurada. Şimdi kampanyanın ikinci fotoğrafı geldi. Burada da sırrın ikinci ipucu var anladığım kadarıyla. Tabii ne olduğunu kimse bulabilmiş değil. İş sizlere düşüyor yani. Bakın, inceleyin, anlarsanız bana da haber verin.
Gelibolu'nun filmini çekmeyi düşünen ünlü yönetmen kim?
Gelibolu ya da daha çok bildiğimiz adıyla Çanakkale muharebesi tarihimizin en önemli olaylarından biri kuşkusuz. Ama sadece bizim için değil, orada savaşan Anzaklar dolayısıyla Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar için de önemli Gelibolu. Mel Gibson'ın başrolünü üstlendiği Peter Weir imzalı Gallipoli'yi henüz 13 yaşımda Osmanbey'deki Site Sineması'nda izlemiştim. Sonunda ağlamıştım hatta ve çıkışta arkamdan yürüyen kendini bilmez bir izleyici "işte böyle avlarlar leoparı" demişti de, çok sinirlenmiştim. Herneyse, bugün aldığım bir habere göre çok ünlü bir yönetmen bu tarihi savaşı yeniden çekmek istiyormuş. Bu yönetmen kim mi? Peter Jackson. Yeni Zelandalı yönetmen uzun zamandır bu filmi çekmek gibi bir hayali olduğunu ve savaşın 100. yıldönümüne yani 2015'e filmi yetiştirmek istediğini söylledi. Peter Weir'in Avustralyalı bakış açısıyla çektiği Gallipoli'ye karşılık Yeni Zelandalı bir bakış açısından konuya yaklaşacağını da sözlerine eklemiş. Peki, tam da 100. yılı yaklaşırken, Türk sinemacıları ne yapıyor? Bu retorik sorunun cevabını bile vermek istemiyorum.
Semih Kaplanoğlu "Bal" ile Berlin'de
Yeni kuşak Türk sinemasının önemli isimlerinden Semih Kaplanoğlu son birkaç yıla damgasını vuran "Yusuf Üçlemesi"nin son filmi Bal ile Berline Film Festivali'nde yarışacak. 11 - 21 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek 60. Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ödülü için yarışacak olan filmde Bora Altaş, Erdal Beşikçioğlu, Tülin Özen ve Alev Uçarer başrolleri paylaşıyor. Bal'ın rakipleri arasında Roman Polanski imzalı The Ghost Writer da bulunuyor. 26 filmin yarışacağı festivalin tam programı Ocak ayında açıklanacak.
Günün remake haberi: Creature From The Black Lagoon
1954 tarihli B-movie klasiği Creature From the Black Lagoon önümüzdeki aylarda remake'i yapılacak filmlerden biri. Remake denemelerinin çok da başarıyla sonuçlanmadığı bir dönemden geçtiğimizi düşünürsek, bunun da farklı olmayacağı kanısına varabiliriz ve bu çok da muhtemel bir sonuç ama nedense Creature.. için farklı olabilirmiş gibi bir his var içimde. Bu hissin kaynağı da Ridley Scott'ın himayesine aldığı genç yönetmen Carl Erik Rinsch. Çektiği dikkat çekici reklamlarla adını duyuran Rinsch başrolünü Keanu Reeves'in oynayacağı 47 Ronin adlı filmi de çekecek. Tabii ki tüm bunlar filmin iyi çıkacağı garantisini vermiyor ve işin aslı, biz de bütün o eski filmleri teknolojik sihirbazlıklardan uzak ve ilkel yöntemlerle çekildiği için seviyoruz. Yoksa CGI çağında canavar filmi çekmek iş değil. Önemli olan o ruhu yakalayabilmek ( amma laf ettim be!).
Şimdi de, 2000'lerin en kötü korku filmleri
Listeler bitmez demiştim, değil mi? Bu sefer de bir "en kötüler" listesiyle karşınızdayım. Bu listeyi de Bloody Disgusting yayınladı. Belli bir sıra olmaksızın, karşınızda 2000'lerin en kötü korku filmleri.
Queen of the Damned - Michael Rymer ( 2002 )
FeardotCom - William Malone ( 2002 )
Alien vs. Predator - Paul W.S. Anderson ( 2204 )
The Ring 2 - Hideo Nakata ( 2005 )
The Wicker Man - Neil LaBute ( 2006 )
The Number 23 - Joel Schumacher ( 2007 )
The Reaping - Stephen Hopkins ( 2007 )
Halloween - Rob Zombie ( 2007 )
Prom Night - Nelson McCormick ( 2008 )
Friday the 13th - Marcus Nispel ( 2009 )
Ayrıca Uwe Boll'a da bir mansiyon verilmiş. House of the Dead, Alone in the Dark, BloodRayne ve Postal gibi filmlerin yönetmeni Bloody Disgusting tarafından "kuşağımızın Ed Wood'u" demiş ki, bu ne kadar kötü, bilemiyorum ( özellikle Tim Burton'ın filminden sonra ). Yukarıdaki listeye birçok ekleme yapmak mümkün bence ama Rob Zombie'ye biraz haksızlık mı olmuş acaba diye düşünmedim değil. Elbette Carpenter'ın eline su dökemez ama son yıllarda ardı arkası kesilmeyen remake ve rebootlar arasında en iyisi yine de Zombie'nin filmiydi bence.
Günün Afişi
Günün afişi önümüzdeki haftalarda Sundance Film Festivali'nde gösterilecek korku filmi Frozen'a ait. Adam Green imzalı şimdiden büyük heyecan yaratmış durumda. Bir kayak merkezinde donma tehlikesiyle yüzyüze kalan üç gencin hikayesini anlatan film bizde vizyona girer mi, girerse ne zaman girer henüz bilemiyorum, ama afişi fena değil doğrusu.
14.12.2009
Hollywood'un 2 yıldızı Viking filmi için bir araya geldi
Bu iki yıldızın kim olduklarını fotoğrafa bakar bakmaz anladınız elbette ama ben bir kez daha zikredeyim: Mel Gibson ve Leonardo DiCaprio. Mel Gibson en son Apocalypto ile yönetmen koltuğuna oturmuştu hatırlarsanız. Kendisi tarihin derinliklerinde dolaşmayı seven bir yönetmen bildiğiniz gibi ve bu sefer de Viking mevzusuna el atıyor. Leonardo ise filmin başrolünde oynayacak. Filmin yapımcığını Departed'in yapımcısı Graham King üstleniyor. Senaryoyu da yine Departed'ı kaleme alan William Monahan yazacak. Film hakkında başka bir ayrıntı yok, olursa seve seve paylaşırım elbette.
Günün Afişi
Günün afişi Eric Tan imzalı. Tan'in Up filmi için yaptığı tasarımlardan biri bu. Disney için de çalışan illüstratör/tasarımcı Eric Tan'ın film afişleri görmeye değer doğrusu. Meraklısı doğru şuraya.
Sırada son 10 yılın en iyi bilim-kurgu filmleri var
Bu listelerin sonu gelmeyecek elbette. Herkes, kendi meşrebince, liste üzerine liste çıkarıp duracak. Ne de olsa 21. yüzyılın, hatta 3. binyılın ilk 10 yılını bitiriyoruz. Bugünün listesi bilim-kugu üzerine en yetkin sitelerden biri olan SciFi Squad'a ait. Alfabetik sırayla seçimlerini belirten SciFi Squad ( http://www.scifisquad.com/ ) bakın hangi filmleri seçmiş.
Children of Men - Alfonso Cuaron
Donnie Darko - Richard Kelly
Eternal Sunshine of the Spotless Mind - Michel Gondry
The Man From Earth - Richard Schenkman
Minority Report - Steven Spielberg
Moon - Duncan Jones
Primer - Shane Carruth // Timecrimes ( Nacho Vigalondo )
Serenity - Joss Whedon
Star Trek - J.J. Abrams
Wall-E - Andrew Stanton
Liste böyle. Bu listeye genel olarak katılmakla birlikte, Minority Report ( sonu değiştirilmiş muhteşem bir Philip K. Dick hikayesi olmasına rağmen ) ve Star Trek konusunda şüphelerim var. Primer, Donnie Darko, Children of Men, Eternal Sunshine ( son 10 yılın en iyi aşk filmleri listesine de girer bence ) ve Wall-E bence de tartışmasız en iyiler arasında. Çok yeni olduğu için henüz izleyemediğim Moon ve ilk kez karşılaştığım için utandığım The Man From Earth ilk fırsatta izleyeceğim filmler. Bu arada SciFi Squad'a gelen yorumlar arasında Sunshine ve District 9 mutlaka listeye konulması gereken filmler olarak çoğunluk tarafından oy almış.
Avrupa Film Ödülleri dağıtıldı
Eski adıyla Felix, yeni adıyla Avrupa Film Ödülleri Almanya'nın Bochum kentinde düzenlenen bir törenle sahiplerini buldu. 1988'den bu yana verilen ve bu yıl 22. kez dağıtılan ödüllerde "En İyi Film" ödülü Cannes'da da Altın Palmiye ile ödüllendirilen Michael Haneke imzalı Das Weisse Band'a gitti. Michael Haneke'nin "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Senarist" ödüllerini de aldığı gecede Kate Winslet The Reader ile "En İyi Kadın Oyuncu", Tahar Rahim ise Un Prophete ile "En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü aldı. Slumdog Millionaire ve Antichrist filmlerindeki ustalıklı görüntü yönetimiyle Anthony Dod Mantle "En İyi Görüntü Yönetmeni" ödülünü aldı. İngiliz sinemacı Ken Loach'a "Hayat Boyu Başarı Ödülü"; Fransız oyuncu Isabelle Huppert'e ise dünya sinemasına yaptığı katkılardan ötürü bir özel ödül verildi.
En iyi sinema siteleri hangileri?
Geçtiğimiz günlerde önce Guardian, ardından da MSN internetteki en iyi sinema sitelerini seçtiler. Guardian "internetteki en önemli 100 site" değerlendirmesine 4 tane de sinema sitesi koydu. Bunlar, IMDB ( tabii ki ), Rotten Tomatoes, /Film ( ya da slashfilm ) ve Cinematical olarak sıralandı. Son 10 yılı temel alan MSN'in değerlendirmesinde ise yukarıdaki sitelerden üçü yine yer alarak başarısını kanıtlarken ( ki bunlar IMDB, Rotten Tomatoes ve /Film oldu ), listeye Drew's Script-o-Rama, Ain't It Cool News, Bloody Disgusting, CHUD, The British Board of Film Classification, Guardian Unlimited Film ve Mr. Cranky eklenmiş. Meraklısına biraz açalım: Drew's tamamen senaryolara ayrılmış bir site. Eski-yeni bir çok filmin senaryosunu bulabilirsiniz burada. Harry Knowles'un uzun yıllardır sürdürdüğü ve kendisini artık sanal alemde sağlam bir otorite ve referans noktası haline getiren Ain't It Cool News zaten hemen herkesin bildiği bir adres. Bloody Disgusting korku türüne ilgi duyanlar için elbette. CHUD ise ( Cinematic Happenings Under Development ) büyük ölçüde haber, dedikodu, kulis ağırlıklı bir site. İngiliz Film Sınıflandırma Komitesi'nin sitesi ise haber ya da yorum değil belki ama ilginç bir bakış açısı sunabilir meraklısına, zira hangi filmin hangi sebeplerden ötürü yasaklandığını ya da sınıflandırıldığını anlıyorsunuz. Guardian'ın sitesi röportaj, kritik ve yorumlarıyla öne çıkarken; Mr. Cranky ise filmleri ne kadar kötü olduğuna göre değerlendiren bir "anti-sinema" sitesi. Tüm bu siteler sinema meraklılarına tavsiye edilir elbette.
11.12.2009
Günün Afişi
Yeni Dracula'da Osmanlı damgası
Bir süre önce yeni bir Dracula filmi çekileceğini ve işin içinde yapımcı sıfatıyla Brad Pitt'in de olduğunu duyurmuştum. Bugün filmin senaristi Charlie Hunnam ile yapılmış bir röportaj okudum ve filmle ilgili yeni detaylara vakıf oldum. Vlad The Impaler adlı film için tarihi araştırmalar yaptığını söyleyen Hunnam Osmanlı İmparatorluğu'nun öyküde önemli bir yeri olduğunu belirtiyor ve yazacağı senaryonun Hristiyan - Müslüman çekişmesine dayandığının altını çiziyor. Sahneler hakkında kesin detaylar vermemkle brlikte, Hunnam'ın sözlerinden filmde Osmanlı Sarayı'nda geçen kimi bölümler de olacağını anlıyoruz. Vlad ve kardeşi Radu'nun çocukluk yıllarından itibaren başlayacak öykü klasik Dracula anlatılarının ötesine geçip tarihi bir epiğe dönüşecek gibi. Bakalım Osmanlı bölümleri nasıl olacak ve o bölümlerde Türk karakterleri kimler canlandıracak? Yapımcılarımıza, kast ajanslarımıza ve oyuncularımıza duyurulur.
Iron Man'in sırrını kim çözecek?
Yukarıda gördüğünüz fotoğraf bugün birçok internet sitesinde yayınlandı ve herkes aynı sormaya başladı: Bu fotoğrafta gizli olduğu iddia edilen sır ( ya da ipucu ) ne? Elbette Iron Man 2'nin yapımcıları tarafından başlatılan bir reklam kampanyası bu ama işin sırrını henüz kimse çözebilmiş değil. Hemen söyleyeyim, fotoğrafta yer alan isimler ( P. Buckner ve N. King ) çıkmaz sokak, yani bir çözüme ulaşamıyorsunuz. Tahmini olan yazsın derim, resmi bir açıklama gelince bakarız, kim bilmiş ya da çözüme yaklaşmış. Hadi kolay gelsin.
Avatar hazır, Cameron hızlı!
Önümüzdeki günlerde James Cameron'ın uzun zamandır beklenen yeni filmi Avatar dünyanın dört bir yanında gösterime girecek. 18 Aralık'ta Türkiye'de de gösterime girecek olan film beklenen deprem etkisini yaratacak mı, umulduğu gibi bir devrimin kıvılcımını yakacak mı, göreceğiz. Bu arada Cameron yeni filminin hazırlıklarına başladı bile. Yine bir bilim-kurgu üzerinde çalıştığını açıklayan Cameron yeni filminin senaryosu için Shane Salerno ile işbirliği içinde. Projenin adı henüz belli değil ama 1966 tarihli Fantastic Voyage adlı filmin bir yeniden çevrimi olacağını biliyoruz. Öte yandan bu kez yönetmen koltuğunda oturmayacak Cameron ve sadece yapımcılıkla yetinecek. İzleyenler bilir, Fantastic Voyage insan vücudunun içine zerk edilen bir grup bilimadamının ( minyatür bilim adamlarından bahsediyoruz elbette!) maceralarını anlatıyordu ve 80'li yıllarda bir versiyonu daha ( InnerSpace) çekilmişti. Bu arada Avatar'ın ilk eleştirilerinin çok iyi olduğunu da belirteyim.
Aşk ve Gurur ve Zombiler beyazperdede
Kitabı görmüş, şaşırmış ama bir türlü alıp okuyamamıştım. Şimdi görüyorum ki, filmi için düğmeye basılmış. Jane Austen'in klasik eseri Pride and Prejudice amerikalı yazar Seth Grahame-Smith tarafından "cover"lanmış ( aklıma daha uygun bir terim gelmedi doğrusu ) ve işin için zombiler dahil olmuştu. Kitap dilimize de çevrildi bu arada ( Aşk ve Gurur ve Zombiler - Domingo Yayınları ), hani okumak isterseniz diye söylüyorum. Film uyarlamasına gelince; Lionsgate'in finanse edeceği filmin yapımcılığını Natalie Portman üstlenecekmiş. Tabii ki başrolde oynamak kaydıyla! İlginç bir film çıkacak ortaya gibi görünüyor doğrusu.
9.12.2009
Pacino tiyatro sahnesinde
Son 40 yılın en iyi aktörlerinden Al Pacino benim de favori oyuncularımdan biri. Son yıllarda oynadığı filmler 70'li ve 90'lı yıllarda oynadığı filmleri aratır oldu gerçi ama iyi bir Pacino performansı da eşine az rastlanır bir oyunculuk dersi gibidir. The Godfather ( 1 ve 2 ), Serpico, Dog Day Afternoon, Scarface, Cruising, Sea Of Love, Glengarry Glen Ross, Carlito's Way, Heat, Donnie Brasco ve The Insider ilk elden aklıma gelen ve izlenmesi şart Pacino filmleri. Dikkat ederseniz Oscar aldığı tek film olan Scent of a Woman'ı saymadım. Unuttuğumdan değil, Hollywood'un en etkileyici gözlerinden ikisine sahip olan bir adamın "kör" rolü oynadığı filmle ödüllendirilmesini yanlış bulduğumdan. Film de çok başarılı değildir ayrıca, bana soracak olursanız tabii. Gelelim haberimize. Ara ara tiyatro sahnesine çıkan ve Shakespeare'e olan aşkını sık sık dile getiren ( ve hatta ilk yönetmenlik denemesinde de harika bir Shakespeare uyarlamasıyla bizi mutlu eden - Looking For Richard elbette ) Al Pacino önümüzdeki günlerde Venedik Taciri adlı oyun için New York'ta sahneye çıkacak. En son 2003 yılında sahneye çıkan Pacino 2004 yılında sinemada da Shylock rolünü canlandırmıştı. Bu arada, meraklısı için bir not, Shylock tarihte en çok yorumlanan 2. Shakespeare karakteri. Birincisi ise elbette Hamlet.
8.12.2009
Fela Kuti'nin hayatını kim filme alacak?
Afrika müziğinin ikonlaşmış isimlerinden Fela Kuti 1997 yılında hayata veda etmişti. Afrobeat müziğin öncülerinden besteci, enstrümantalist ve sivil haklar eylemcisi Nijeryalı müzisyen, Jemas Brown'a göre funk akımının da öncülerinden. 50'ye yakın albümü olan Fela son yıllarda yeniden keşfedildi ve deyim yerindeyse moda oldu. Hatta şimdi de hayatı filme aktarılıyor. Fela'nın hayatını anlatan filmi yönetecek kişiyse geçen yıl Hunger adlı ilk filmiyle büyük sükse yapan Steve McQueen. Turner ödüllü çağdaş sanatçı Steve McQueen Cannes'da Altın Kamera kazanan filmi Hunger'da kapatıldığı hapishanede, 1981 yılında başlayan açlık grevinin öncülerinden İrlandalı politik mahkum Bobby Sands'in hayatını anlatmıştı. McQueen, Fela Kuti filminin senaryosunu ise "Fela: The Life and Times of an African Musical Icon" adlı kitabın yazarı Biyi Bandela ile birlikte yazacak. Bu arada meraklısına not, şu sıralar Broadway'de de Fela adında bir müzikal sahneleniyor.
Son 10 yılın en iyi korku filmi hangisi?
Bu soruya herkes er ya da geç bir cevap verecek elbette. Ben de dahilim bu "herkes" grubuna ama henüz son kararımı verebilmiş değilim. Korku sineması meraklılarının yakından bildiği ve takip ettiği sitelerden biri olan Shock Till You Drop ( shocktillyoudrop.com ) kendi listesini yayınladı bu arada. Aşağıda Shock Till You Drop'a göre 2000'li yılların en iyi 25 korku filmini göreceksiniz ve filmlerin bazılarına onay verirken bazılarına da "yok artık" diyeceksiniz eminim. Ben kendi adıma, listenin bir numarasındaki filmi son derece isabetli buldum. Benim de listemde zirveye kurulabilir, dediğim gibi kesin kararımı vermedim. Listedeki filmler içinde Let The Right One In ( 7 numarada ) ve Funny Games ( 15 numarada ) farklı sebeplerden çok sevdiğim filmler. 23. sıradaki Zodiac da sevdiğim bir film ama "korku" kategorisine girer mi, ondan hiç emin değilim. 16. sıradaki Hannibal ise tam da "yok artık" denilesi, berbat bir film bence. Ayrıca gönül El Orfanato ve Gwoemul gibi filmleri de bu listede görmek isterdi doğrusu. İşte liste..
25. Kairo ( Kiyoshi Kurosawa )
24. A Tale Of Two Sisters ( Kim Ji-woon )
23. Zodiac ( David Fincher )
22. Frailty ( Bill Paxton )
21. The Hill Have Eyes ( Alexandre Aja )
20. Jeepers Creepers ( Victor Salva )
19. May ( Lucky McKee )
18. The Ring ( Gore Verbinski )
17. Ginger Snaps ( John Fawcett )
16. Hannibal ( Ridley Scott )
15. Funny Games ( Michael Haneke )
14. Shaun Of The Dead ( Edgar Wright )
13. Cloverfield ( Matt Reeves )
12. Drag Me To Hell ( Sam Raimi )
11. Session 9 ( Brad Anderson )
10. Inside ( Alexandre Bustillo & Julien Maury )
9. Dawn Of The Dead ( George A. Romero )
8. Rec ( Jaume Balagueró & Paco Plaza )
7. Let The Right One In ( Tomas Alfredson )
6. The Devil's Backbone ( Guillermo Del Toro )
5. Trick 'r Treat ( Michael Dougherty )
4. American Psycho ( Mary Harron )
3. The Mist ( Frank Darabont )
2. 28 Days Later ( Danny Boyle )
1. The Descent ( Neil Marshall )
Kritik: Brüno
Kritik köşesine yeni başlıyorum. Bu köşede görece güncel bir film hakkında eleştiriler notlar yer alacak. Bu anlamda Günün Filmi ya da Arşiv gibi köşelerden biraz daha farklı yani. Ele alacağım ilk film de henüz Türkiye'de gösterime girmeyen ( gireceğine de inancım kalmadı artık ) Brüno olacak.
Bunu daha önce bir kaç yerde daha söyledim, tekrar edeceğim belki ama, Sacha Baron Cohen son yılların en iyi komedyenlerinden biri. Belki de en iyisi. Bir önceki filmi Borat gerçek bir ironi şaheseriydi. "Bütün Yahudileri öldürmek lazım" diyen inançlı bir Yahudi ironik değil de nedir? Bilenler bilir, Sacha Baron Cohen'i 90'lı yıllarda meşhur eden Ali G tiplemesi ( kendini zenci sanan beyaz bir hip-hop'çıydı Ali G ve süper bir tiplemeydi ) yanında iki farklı tiplemeyle geldi. Bunlardan biri Kazak muhabir Borat, diğeriyse Avusturyalı eşcinsel moda muhabiri Brüno'ydu. Borat filmi, kanımca Sacha Baron Cohen'in kariyerinin zirvesiydi. Brüno'dan da çok iyi bir performans bekliyordum aslında ama filmi izleyince gördüm ki, bu sefer hedefi ıskalamış Cohen. Açıkçası Brüno'nun defilelere girip sahne arkasında modacılarla ya da modellerle yaptığı kısa ama çıldırtıcı röportajlar çok daha iyi sonuç veriyordu televizyon programında. Filmde Brüno'yu gözden düşmüş bir halde görüyoruz ve defile/sahne arkası röportajları gibi bölümler TV programına kıyasla daha az yer tutuyor. Cohen bu filmde ağırlığı Amerika'daki genel homofobik eğilime ayırmış ( tıpkı Borat'ı ırkçılık eleştirisine çevirdiği gibi, ki orada sonuç çok daha başarılı olmuştu ). Filmin kimi yerlerinde gerçekten kendinizi tutamadan gülüyorsunuz ama son tahlilde aklınızda fazla birşey kalmıyor. Bir de açıkçası bazı yerlerde Brüno'nun "politik yanlışlığı" size bile fazla gelebiliyor, ki gelmemesi lazım. Bazı bölümlerdeyse sanıyorum Cohen beklediği kadar iyi sonuçlar elde edememiş. Örneğin avcılarla gece kamp yaptığı bölüm zayıf kalmış sanki. Güreş sahnesi ise Borat'daki rodeo sahnesiyle karşılaştırıldığında fazla karikatür kalmış, inandırıcılıktan uzaklaşmış bence. Herşeye rağmen son sahnedeki charity song bölümü ( Bono, Sting, Elton John vs.) filmin en komik sahnelerinden biri. Gerçi o bile Sarah Silverman - Kimmel düellosunun altında kalmış. Doğruya doğru. Bir de yıldız vereyim: *** ( 5 üzerinden )
Meksikalı devrimci Pancho Villa'yı kim oynayacak?
Meksikalı devrimci general Pancho Villa ( 1878-1923 ) hakkında daha önce birçok film çekildi elbette. Çekimleri 2011'de başlayacak yeni Pancho Villa filmini öncekilerden farklı kılacak özelliği ise 1993'ten beri birlikte çalışmayan iki kişinin projeye el atmış olmaları. Filmi Avrupa sinemasının özgün isimlerinden Emir Kusturica çekecek ve başrolde de, eğer bir aksilik olmazsa, Johnny Depp yer alacak. İkili en son ( ilk ve son demeliydim belki de ) Arizona Dream için bir araya gelmişti hatırlarsınız. Senaryosu Carlos Blake'in romanından uyarlanan filmin uzun mu uzun bir adı var: Seven Friends of Pancho Villa and the Woman With Six Fingers ( Pancho Villa'nın Yedi Arkadaşı ve Altı Parmaklı Kadın ). Söz konusu kadını ise Salma Hayek oynayacak gibi görünüyor.
7.12.2009
Sinemaya uyarlanan yeni bir dizi daha (mı acaba ?)
Başlıktan da anlayacağınız gibi henüz kesinleşmiş birşey yok ama dedikodular doğru çıkarsa Entourage önümüzdeki bir-iki yıl içinde beyazperdede hayat bulabilir. Birçoklarının yanlış bir şekilde erkeklerin "Sex and the City"si olarak yaftaladığı Entourage ilk çıktığından bu yana eğlenerek izlediğim dizilerden. Sex and the City ile bence alakası yok zira biri çok net temalar etrafında ( cinsellik, kadın erkek ilişkileri ve bunların metaforik açılımlarıyla modern şehir hayatı ) dolaşıyor, diğeriyse genel anlamda Hollywood'u hicvediyor. Sex and the City'nin özellikle ilk bölümlerinde gördüğümüz cüretkar tavır Entourage'da hiçbir zaman olmadı ama bu yine de diziyi keyifle izlemenize engel değil. Hele birçok ünlü yıldızın kendisini oynadığını ve çoğu zaman kendisiyle dalga geçtiğini düşünürseniz.. Bilindiği gibi Entourage büyük ölçüde Mark Wahlberg'in ( ki kendisi dizinin yapımcılarından ) Hollywood deneyimlerinden hareketle yaratılmış bir dizi. Zaten dizinin filme uyarlanması dedikodusu da bizzat ondan çıktı. Hollywood Reporter'a Entourage'ın sinema filminin çekilebileceğini söyleyen Wahlberg başka bir bilgi vermediği için de ben de daha fazla uzatmıyor ve konuyu kısa kesiyorum.
Jack Ryan daha ne kadar gençleşecek?
Sinemada Jack Ryan'ı ilk canlandıran kişi Alec Baldwin olmuştu ( The Hunt For Red October ) hatırlarsanız. Sonra rol Harrison Ford'a geçti ( Patriot Games ve The Clear And Present Danger ) ve Jack Ryan biraz yaşlandı haliyle. Ama ardından Ben Affleck'in Ryan olduğunu gördük ( The Sum Of All Fears ) ve aslında zamanda geriye gittik. Affleck genç Ryan'ın CIA'deki ilk yıllarını anlatan filmde oynamıştı ve ne yalan söyleyelim içimizden "yeter artık, bitsin bu Ryan meselesi" demiştik. Ama bitmedi, bitemedi. Ne de olsa Tom Clancy dünyada en çok okunan aksiyon-casus-asker romanlarının yazarlarından biri. Evet, doğru tahmin ettiniz, ufukta yeni bir Jack Ryan filmi görünüyor. Yalnız bu kez Ryan'ı Ben Affleck'den de genç biri, Chris Pine canlandıracak. 29 yaşındaki oyuncu böylece 5 filmde Jack Ryan'ı canlandıran 4. oyuncu olacak. İşin matrak kısmı, yapımcıların bu yeni film için Tom Clancy romanlarını es geçip yeni bir senaryo yazmaya girişmeleri. Jack Ryan'ın henüz filme alınmamış maceralarında Chris Pine'ın yaşına uygun bir macera bulamadıkları için bu yola başvurmuşlar güya. Bu sefer Ryan'ın CIA öncesi günlerine dönülecek ve genç ajanı bir bankacı olduğu yıllarda izleyecekmişiz. Bu gidişle Jack Ryan'ın kundaktaki günlerine kadar döneriz herhalde ( Allah korusun ).
Vampir modasına yeni bir halka da Brad Pitt'den
Son yılların en gözde filmleri vampir filmleri biliyorsunuz. Bunların bazıları, Twilight ve benzerleri örneğin, romantik bir kanaldan ilerleyen hafif yapımlar elbette ama özellikle televizyonda True Blood ve sinemada Let The Right One In gibi az bulunur güzellikteki örneklerin varlıkları işi bir hayli cazip kılıyor bizim için. Sırada Brad Pitt'in yapımcılığını üstlendiği Vlad var. Kendisi, çok iyi hatırlayacağınız üzere, yıllar önce Anne Rice'ın modern vampir klasikleri arasına giren Interview With A Vampire adlı romanının sinema uyarlamasında vampir Louise rolünü canlandırarak aktör olarak sırasını savmıştı. Pitt'in vampir kompozisyonu bana pek başarılı gelmemişti doğrusu ama herhalde yakışıklılığı sayesinde olsa gerek, çok da ağır eleştiriler almamıştı. Üstelik bugünlerde karşımıza çıkarılan yeni yakışıklı vampirlere bakacak olursak ( Pattinson mesela ) Pitt'in yine de saygı duyulacak seviyede bir iş çıkardığını takdir ederiz herhalde. Zaten bu sefer sadece yapımcı olarak kalacak gibi görünüyor. Senaryosunu Charlie Hunnam'ın yazdığı Vlad ünlü Dracula'nın gençlik yıllarını anlatacak. Yönetmen olarak da videoklip yönetmeni Anthony Mandler'in adı geçiyor.
6.12.2009
Günün Afişi
Meraklısı için taze taze geldi. Iron Man 2'nin yeni afişi bu. Üstelik burada merakla beklenen War Machine'i de görebiliyoruz. Film, anlaşıldığı üzre, 7 Mayıs'ta vizyonda. Robert Downey Jr., Mickey Rourke, Scarlett Johansson ve Samuel L. Jackson'ın rol aldığı filmde Don Cheadle da var ( Terrence Howard'ın yerine ), belirtelim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)