30.01.2015
Woody Allen her zamanki gibi ve fazlası
Woody Allen'ın sittin senedir her yıl düzenli olarak bir film çektiğini bilmeyen kalmadı herhalde. kaldıysa da buraya daha fazla takılsın, bir şeyler öğrenir belki. Şaka bir yana en son Magic In Moonlight ile izleyicisiyle buluşan Allen yazdan bu yana üzerine çalıştığı Irrational Man ile 2015'te de asli görevini yerine getirecek ve sinemaseverleri boşlamayacak. Başrollerini Emma Stone, Joaquin Phoenix ve Parker Posey gibi isimlerin paylaştığı film büyük bir ihtimalle, Allen'ın adeti olduğu üzre, sonbaharda gösterime girecek. Ama bu kadarla kalmayacak Allen ve Amazon için bir de dizi kotaracak. Şimdi bilen bilir, Woody Allen daha önce TV için fazla bir şey yapmadı. 1994'te Don't Drink The Watre adlı bir TV filmi çekmiş ve kariyerinin ilk yıllarında ( 50'li yıllar oluyor, düşünün artık, geçen asrın ortaları ) bir iki senaryo işine imza atmıştı, hepsi o kadar. Gerçi artık TV de eskisi gibi değil ve Amazon'a ne kadar TV diyebiliriz bilmiyorum açıkçası. Ama sonuçta yarım saatlik bir komedi dizisinden bahsediyoruz ve fena halde de merak ediyoruz. İşin ilginç yanı şu: dizi 2016'da izleyiciyle buluşacak ve muhtemelen 2016 uzun yıllardan sonra ilk kez ( 1981'den beri ) Woody Allen'ın sinema filmi çekmediği yıl olacak.
27.01.2015
Sundance yankıları: The Wolfpack
Bu yılki Sundance Film Festivali'nde büyük ilgi gören filmlerden biri de The Wolfpack adlı belgesel. İlk yönetmenlik denemesiyle Sundance'te boy gösteren Crystal Moselle'in imzasını taşıyan belgesel çocuklukları boyunca Manhattan'daki bir apartman dairesinden çıkmayan ( hatta kitli tutulan ) 6 kardeşin hikayesini anlatıyor. Yeniyetmelik çağlarında hayatı anlama, öğrenme adına filmlere başvuran gençlerin hikayesi en hafif tabirle tuhaf ve olağanüstü. Onlara sinefil demek bile doğru değil aslında zira tüm hayatları sinemadan ibaret. Aşağıda filmden kısa bir sahne göreceksiniz, artık tamamını festivallerden birinde ( muhtemelen İstanbul Film Festivali ) izleriz diye düşünüyorum.
26.01.2015
Tolga Karaçelik Sundance'te
Bağımsız sinemanın mabedi, dünyanın en önemli bağımsız sinema festivali, bildiğiniz gibi, ABD'nin Utah eyaletinde, yılın büyük bir bölümünde karlar altında olan ve yaklaşık 10 bin kişinin yaşadığı küçük Park City kentinde gerçekleşiyor ve adına da Sundance Film Festivali deniyor. Bağımsız sinema bir yana, Sundance bugün Cannes, Berlin, Venedik ayarındaki nadir festivallerden biri kabul ediliyor. O derece önemli yani. Ve bu festivale bu yıl Türkiye'den de bir film katıldı. Bugün ilk kez izleyiciyle buluşması beklenen ( 26 Ocak ) Sarmaşık ( Ivy ) adlı film ilk filminin ( Gişe Memuru ) ardından uzunca sayılabilecek bir süredir yeni çalışmasını beklediğimiz, yeni kuşağın önde gelen sinemacılarından Tolga Karaçelik'in imzasını taşıyor. Yanlış hatırlamıyorsam Türkiye'den Sundance'e katılan ilk film Raşit Çelikezer'in Can ( 2012 ) adlı filmiydi ve bir de ödül almıştı. Onun ardından bu festivale katılan ilk sinemacımızın soyadında da "çelik" sözcüğünün bulunmasını hoş bir tesadüf olarak yoruyor ve Nadir Sarıbacak, Özgür Emre Yıldırım, Hakan Karsak, Osman Alkaş gibi oyuncuların rol aldığı filme başarılar diliyorum. Tamamı yabancı bir limanda rehin kalan bir yük gemisinin içinde geçen ve görüntü yönetmenliğini Gökhan Tiryaki'nin üstlendiği film Sundance'te 12 filmin yarıştığı World Dramatic adlı bölümde gösteriliyor. Günler içerisinde yeni yorumlar geldiğinde size aktarmaya çalışacağım. Daha meraklı olanlar filme emeği geçenlerden, Türkiye'nin en önemli cast direktörlerinden Harika Uygur'un instagram hesabını takip edebilirler. Tabii filmin de "sarmasikfilmi" adıyla bir hesabı olduğunu hatırlatalım. Sosyal medya bu konuda emrinize amade yani.
24.01.2015
Günün trailer'ı: Blackhat
Michael Mann deyince bir durmak lazım. Heat, Insider, Public Enemies... Üstad her seferinde değilse de çoğu kez bizi etkilemeyi bilmiş özel yönetmenlerdendir. Yeni filmi Blackhat de olumlu önyargıyla karşılayacağımız bir film elbette. Fragmandan gördüğümüz kadarıyla yine karanlık bir aksiyon bekliyor bizi.
21.01.2015
Güzel İşler: Coen filmlerine havalı tasarımlar
Bu gördüğünüz tasarımlar 30 yılı aşkın bir süredir yaptığı illüstrasyonlarla hayatını idame ettiren Chet Phillips'e ait. "En sevdiğim sinemacılar" diye nitelediği Coen Biraderler'in filmleri için yaptığı ve içine filmden alıntıları da kattığı tasarımları hakikaten son derece başarılı. Favorimi söylememe gerek yok herhalde, değil mi?
Coen Biraderler deyince
Bu yıl Cannes Film Festivali'nde jüri başkanlığını Coen Biraderler'in üstleneceğini duyduğumda ilk tepkim gülümsemek oldu. Gülümsedim zira Coen'leri severim, beni çoğunlukla mutlu ederler ve kendilerinin de söylediği gibi hiç bir şeye de daha önce başkanlık falan etmemişlerdir. Aslında belki de bu yüzden araları bile açılabilir. Hiç sanmıyorum tabii böyle olacağını, birlikte yıllardır film çekmek gibi son derece meşakkatli, gergin ve hatta gerilimli bir işin altından kalkmayı becerdiklerine göre 20 kadar film arasından kendilerine bir kavga sebebi çıkarmaz, "Sen nesini beğendin ki o filmin?", "Sen git de kendi beğendiğin filmin üslup sorunlarına bir bak önce" gibi atışmalara yüz vermezler, değil mi? Bu arada bu atışmaların da hoş bir kısa film olacağını ve hatta Coen Biraderler'in kendi üsluplarınca sağlam bir mizah yaratacaklarını da düşünmüyor değilim, ama neyse.
Ben de Coen Biraderler'in Cannes başkanlığı şerefine ( ki Cannes tarihinde ilk kez 2 başkanlı, ya da "eşbaşkanlı" bir jüri kuruluyor ) en sevdiğim 10 Coen filmini sıralayayım istedim. Her zamanki gibi 10'dan başlayarak:
10. True Grit
Coen Biraderler'in gişe başarısı en yüksek filmi True Grit |
Biraderlerin muhtemelen en kişisel filmlerinden biri olan A Serious Man'de başrol Michael Stuhlbarg'ın |
Efsaneyi başlatan film: Blood Simple, Hollywood'un en güçlü ilk filmlerinden |
Biraderler'in müzik tutkusunun zirve yaptığı film |
6. The Man Who Wasn't There
Retro-noir başyapıtları The Man Who Wasn't There ile Joel Coen Cannes'da En İyi Yönetmen ödülünü aldılar |
5. Miller's Crossing
1990 tarihli Miller's Crossing ile gişede zayıf kaldılar ama eleştirmenlerin gözdesi oldular |
4. Fargo
Beklenmedik bir salvo, tuhaf karakterler geçidi, ürpertici bir mizah ve bembeyaz bir gerilim: Fargo |
3. No Country For Old Men
Biraderler'e En İyi Yönetmen Oscar'ı kazandıran film West Side Story'den sonra 2 yönetmene bu payeyi kazandıran ilk yapım oldu |
Cannes'da Altın Palmiye dahil üç önemli ödül alan Barton Fink başrol oyuncusu John Turturro'yu da yıldız yaptı |
Raymond Chandler'a ve film noir geleneğine selam çakan The Big Lebowski kült film denince akla ilk gelen yapımlardan ve şüphesiz Biraderler'in en eğlenceli filmi |
18.01.2015
Fellini'nin En Sevdiği 10 Film
İtalyan sinemasının büyük ustası Federico Fellini, Sight & Sound dergisinin talebi üzerine, en sevdiği 10 filmi listelemiş ve ortaya ilginç bir liste çıkmış. Her şeyden önce listede 10'dan fazla film var ( ilk sırada 3 adet Chaplin filmi var örneğin ve Marx Biraderler ile Laurel & Hardy filmlerini tek bir kalemde geçmiş ) ve ayrıca kendi filmlerinden birini de sıralamaya dahil etmiş. Yönetmenler genelde kendi filmlerini bu listelerin dışında tutarlar, nezaket olsun diye muhtemelen ama Fellini buna gerek görmemiş anlaşılan. Ama söz konusu film 8 1/2 olunca söyleyecek pek bir şey kalmıyor doğrusu. E^n azından 10. sıraya koumuş da biraz olsun alçakgönüllülük göstermiş. İşte sıralı tam liste:
1. The Circus / City Lights ( Şehir Işıkları ) / Mr. Verdoux - Charles Chaplin
2. Marx Biraderler'in ya da Laurel & Hardy'nin herhangi bir filmi
3. Stagecoach( Cehennemden Dönüş ) - John Ford
4. Rashomon - Akira Kurosawa
5. The Discreet Charm of the Bourgeoisie ( Burjuvazinin Gizli Çekiciliği ) - Luis Bunuel
6. 2001: A Space Odyssey ( 2001: Uzay Macerası ) - Stanley Kubrick
7. Paisan - Roberto Rossellini
8. The Birds ( Kuşlar ) - Alfred Hitchcock
9. Wild Strawberries ( Yaban Çilekelri ) - Ingmar Bergman
10. 8 1/2 - Federico Fellini
17.01.2015
Günün trailer'ı: Anarchy
William Shakespeare'in Cymbeline adlı oyunundan uyarlanan Anarchy içinde aksiyon, aşk ve gerilim gibi unsurları barındıran bir film. Kadrosu epey sağlam: Ethan Hawke, Ed Harris, Milla Jovovich, Penn Badgeley, John Leguizamo... Liste uzuyor. Yönetmen koltuğundaysa Michael Almereyda var. İlkbaharda izleme ihtimalimiz yüksek.
16.01.2015
Spike Lee ağır konuştu
Hangi konuda derseniz, tabii ki Oscar adaylıkları hakkında. Bildiğiniz gibi dün açıklanan adaylıklarda özellikle oyuncu, yönetmen ve yazar olarak hiç bir siyahi isme yer verilmemesi ve örneğin Inarritu hariç farklı bir etnik kökenden gelen kimseye paye tanınmaması bir hayli tepki çekmiş ve Akademi'nin tutuculuğu bir kez daha gündeme gelmişti. gerçekten de üyelerinin % 93'ü beyaz tenli, % 76'sı erkek ve yaş ortalaması da 63 olan bir topluluktan bahsediyoruz ve bu topluluk yaşlı ve tutucu. Bu yılın çok beğenilen yapımlarından Selma'nın En İyi Film adayları arasına alınmakla birlikte kadın yönetmeni Ava DuVernay'in ( tarihte Oscar'a aday gösterilen ilk siyahi kadın yönetmen olabilirdi ) ve başrol oyuncularından David Oyelowo'nun görmezden gelinmesi birçoklarınca skandal olarak nitelendi. Bunlardan biri var ki, özellikle ağır konuştu. Hollywood'un her daim asi ve tavizsiz ismi Spike Lee "Fuck them" ( yani "S..mişim" desek yanlış olmaz herhalde ) diyerek tepkisini en açık şekilde dile getirdi. Lee tam olarak şöyle konuştu: "Selma'nın görmezden gelinmesi filmin değerini düşürmez. Kimse Driving Miss Daisy'den bahsetmiyor. O film Do The Right Thing gibi dünyanın bir çok yerinde film okullarında ders olarak gösterilmiyor. Kimsenin s..tiğim Driving Miss Daisy'sini tartıştığı yok. Bugün eğer Ava DuVernay'i görsem ona 'S..tir et onları. Sen çok güzel bir film yaptın, kendini iyi hisset ve hemen yenisi üzerinde çalışmaya başla' derdim." Ne dersiniz, Spike Lee haksız mı?
15.01.2015
Oscar adayları ve Akademi'nin tutuculuğu üzerine
Birdman ve The Grand Budapest Hotel 9'ar adaylıkla bu yıl öne çıkan filmler |
Yılın en çok ses getiren filmlerinden Boyhood 6 dalda Oscar'a aday |
American Sniper
Birdman
Boyhood
The Grand Budapest Hotel
The Imitation Game
Selma
The Theory of Everything
Whiplash
Boyhood ile Richard Linklater bu yıl Oscar'a çok yakın |
Alejandro G. Inarritu - Birdman
Richard Linklater - Boyhood
Bennett Miller - Foxcatcher
Wes Anderson - The Grand Budapest Hotel
Morten Tyldum - The Imitation Game
Stephen Hawking'i Canlandıran Eddie Redmayne yılın iddialı isimlerinden |
Steve Carrell - Foxcatcher
Bradley Cooper - American Sniper
Benedict Cumberbatch - The Imitation Game
Michael Keaton - Birdman
Eddie Redmayne - The Theory of Everything
Two Days One Night ile Marion Cotillard bir kez daha Oscar alabilecek mi? |
Marion Cotillard - Two Days One Night
Felicity Jones - The Theory Of Everything
Julianne Moore - Still Alice
Rosamund Pike - Gone Girl
Reese Witherspoon - Wild
Whiplash'deki rolüyle bu yıl heykelciğe yakın isimlerden biri de J.K. Simmons |
Robert Duvall - The Judge
Ethan Hawke - Boyhood
Edward Norton - Birdman
Mark Ruffalo - Foxcatcher
J.K. Simmons - Whiplash
Meryl Streep bu yıl 19. adaylığını aldı ve rekorunu daha da geliştirmiş oldu |
Patricia Arquette - Boyhood
Laura Dern - Wild
Keira Knightley - The Imitation Game
Emma Stone - Birdman
Meryl Streep - Into The Woods
Polonya'nın Oscar adayı Ida yılın en iyi filmlerinden |
Ida - Polonya
Leviathan - Rusya
Tangerines - Estonya
Timbuktu - Moritanya
Wild Tales - Arjantin
Graham Moore imzalı The Imitation Game uyarlama senaryo dalında güçlü adaylardan |
American Sniper - Jason Hall
The Imitation Game - Graham Moore
Inherent Vice - Paul Thomas Anderson
The Theory of Everything - Anthony McCarten
Whiplash - Damien Chazelle
Foxcatcher, En İyi Orijinal Senaryo dahil, toplam 5 dalda Oscar'a aday |
Birdman - A. G. Inarritu, N. Giacobone, A. Dinelaris, A. Bo
Boyhood - Richard Linklater
Foxcatcher - E. Max Frye, Dan Futterman
The Grand Budapest Hotel - Wes Anderson, Hugo Guiness
Nightcrawler - Dan Gilroy
John Maloof ve Charlie Ssikel imzalı Finding Vivien Maier ödüle yakın filmlerden |
Citizenfour
Finding Vivien Maier
Last Days of Vietnam
The Salt of the Earth
Virunga
Tüm adayların listesine buradan ulaşabilirsiniz.
14.01.2015
David Fincher'dan fazlasıyla cesur (!) bir hamle
David Fincher ne yazık ki filmografisinden bir hayli dengesizler gözlediğim bir sinemacı. Seven ( Yedi ) ve Fight Club ( Dövüş Kulübü ) gibi sağlam filmlerle kariyerini iyi bir temele oturtan ama ileriki yıllarda Zodiac haricinde çok da kendisinden beklediğimiz çizgiyi devam ettiremeyen Fincher Panic Room, The Girl With The Dragon Tattoo, The Curious Case of Benjamin Button, The Social Network ve nihayet Gone Girl gibi popüler ama zayıf filmlere imza attı. Tabii bu benim fikrim. Şimdi çekmeye hazırlandığı film ise, bir remake olduğu düşünülürse, daha çekimlere başlamadan fiyasko izlenimi veriyor. Başrolünü Ben Affleck'in, senaristliğini ise Gillian Flynn'in üstleneceği ( evet, doğru okudunuz "rüya takım" (!) yeniden toplanıyor ) film beyazperdenin en büyük ustalarından Alfred Hitchcock'un 1951'de çektiği Strangers On A Train. Patricia Highsmith'in romanından uyarladığı Strangers On A Train belki Hitchcock'un en iyi işlerinden biri değildi ama yine de unutulmaz sahnelerle dolu ( atlıkarıncanın altına düşen çakmak sahnesi örneğin ) bir filmdi. Tabii ki önyargıyla yaklaşmak doğru değil ama daha önce de Hitchcock remakeleri denendi ( Dial M For Murder, Arka Pencere denemesi Disturbia ve neredeyse plan par plan çekilmiş Psycho gibi ) ve hiçbir başarılı olmadı. Ayrıca Gillian Flynn bir Patricia Highsmith olmadığı gibi Fincher da bir Hitchcock değil. Yanılıyor muyum?
Yönetmenler Birliği'nin adayları belli oldu
Soldan sağa: Wes Anderson, Richard Linklater, Morten Tyldum |
Wes Anderson - The Grand Budapest Hotel
Clint Eastwood - American Sniper
Alejandro Gonzalez Inarritu - Birdman
Richard Linklater - Boyhood
Morten Tyldum - The Imitation Game
Son hatırlatma, ödül 7 Şubat'ta sahibini bulacak.
11.01.2015
2014: Sıralı Liste
Vizyon ve vizyon dışı filmlerin birlikte sıralandığı nihai liste budur. İşte 2014'ün bence en iyi 20 filmi ( tabii izlediklerim içinden ).
1. La Grande Bellezza ( Muhteşem Güzellik ) - Paolo Sorrentino
2. L'Inconnu Du Lac ( Göldeki Yabancı ) - Alain Guiraudie
3. Deux Jours, Une Nuit ( İki Gün Ve Bir Gece ) - Dardenne Biraderler
4. Boyhood - Richard Linklater
5. Pozitia Copilului ( Çocuk Pozu ) - Calin Peter Netzer
6. Under The Skin - Jonathan Glazer
7. Inside Llewyn Davis ( Sen Şarkılarını Söyle ) - Coen Biraderler
8. Broken Circle Breakdown ( Kırık Çember ) - Felix Von Groeningen
9. Ida - Pawel Pawlikowski
10. A Pigeon Sat On A Branch... ( İnsanları Seyreden Güvercin ) - Roy Andersson
11. Adieu Au Langage ( Dile Veda ) - Jean-Luc Godard
12. Force Majeure ( Turist ) - Ruben Östlund
13. Jodorowsky's Dune - Frank Pavich
14. Al Midan ( Meydan ) - Jehane Noujaim
15. Kış Uykusu - Nuri Bilge Ceylan
16. The Grand Budapest Hotel ( Büyük Budapeşte Oteli ) - Wes Anderson
17. I Origins ( Kök ) - Mike Cahill
18. Locke - Steven Knight
19. Whiplash - Damien Chazelle
20. '71 - Yann Demange
Bir Afiş: White God
Şu sıralar vizyonda olan ve izlemenizi tavsiye edeceğim filmlerden biri White God ( Beyaz Tanrı ). Kornel Mundruczo'nun imzasını taşıyan Macar yapımı film bir yanıyla duygusal bir dostluk filmi, bir yanıyla da gerilimi son derece yüksek, neredeyse sınıfsal bir kavganın sembolize edildiği sıkı bir intikam hikayesi. Filmin Cannes'da Un Certain Regard ( Belirli Bir Bakış ) bölümünün büyük ödülünü aldığını da bir kez daha hatırlatayım.
10.01.2015
Günün trailer'ı: Knight of Cups
Terrence Malick'in yeni filmi Knight of Cups önümüzdeki ay Berlin Film Festivali'nde görücüye çıkacak. Film nasıl çıkar bilemem ( son filmleri hayal kırıklığı yaratmıştı Malick'in ) ama trailer çok sağlam görünüyor. Cate Blanchett, Christian Bale ve Natali Portman'lı kadro da güzel. Beklemeye değer yani.
2014'ün En İyileri ( vizyon dışı )
Aşağıda sıraladığım filmlerin bazıları çok kısa bir süre sonra vizyona girecek gerçi ama büyük kısmı hiç girmeyeceği için bu listeyi yapmakta sakınca görmedim. Bazılarını 2015 listelerinde de görebilirsiniz yani, şimdiden hazırlıklı olun.
10. '71 - Yann Demange
Başrolünü geçtiğimiz yılın bence en iyi çıkış yapan oyuncusu Jack O'Connell'ın üstlendiği '71 adından da tahmin edileceği gibi 70'li yıllarda geçiyor ve izleyici şiddetin kol gezdiği İrlanda ( belfast ) sokaklarında tekinsiz bir gezintiye çağırıyor. İlk uzun metrajlı filmiyle yılın çarpıcı işlerinden birine imza atan Yann Demange bir sonraki çalışması merakla beklenen isimler arasına girdi elbette. Acemi ama gözüpek bir İngiliz askerinin Belfast'ta tek başına yaşam mücadelesi verdiği film İrlanda meselesine dair belki bilindik ama kesinlikle sarsıcı cümleler kuruyor.
9. Whiplash - Damien Chazelle
FilmEkimi'nde izleyiciyle buluşan Whiplash dar oyuncu kadrosu ama derinlikli karakter çatışmalarıyla yılın güzel sürprizlerinden biriydi. Amerika'nın hatırı sayılır konservatuarlarından birinde caz davulcusu olmak için eğitim gören bir gençle onun orta yaşlı, herkesin korkuyla karışık bir saygı duyduğu ve son derece hırslı hocasıyla yaşadığı çetrefil ilişkiyi anlatan film kolay kolay aklınızdan çıkmayacak sahnelerle dolu. Müzik dünyasında ( ki istediğiniz her yere uyarlayabilirsiniz ) başarıya ulaşmanın yolunun kan, ter, gözyaşı ve rakibini yok etmekten geçtiğini gösteren film oyuncuları, kurgusu ve rejisiyle yılın öne çıkan yapımlarındandı.
8. I Origins - Mike Cahill
Bundan bir kaç yıl önce çektiği bir önceki filmi Another Earth ile aklımızda ve yüreğimizde yer eden Mike Cahill bu kez biraz daha büyük bütçeli ama yine benzer temalarla haşır neşir I Origins ( Kök ) ile FilmEkimi'nde karşımıza çıktı. İnsan gözüne özel bir takıntısı olan ve evrimin sırrını gözün biyolojik yapısını inceleyerek bulabileceğine inanan bir bilimadamının hikayesini anlatan I Origins yine geçen yıl izlediğimiz Interstellar'ın aksine bilimsel verileri tutarsız bir fantazi uğruna kullanmayan ve bu anlamda izleyicide çok daha derin izler bırakan bir film.
7. Jodorowsky's Dune - Frank Pavich
Geçtiğimiz yıl izlediğim en iyi belgesel film şüphesiz Jodorowsky's Dune idi. 70'li yıllarda fransız bir yapımcının kendisine açık çek sunmasıyla Dune'u beyazperdeye uyarlamaya karar veren Şilili sinemacı Alejandro Jodorowsky'nin bir türlü hayata geçmeyen projesi muhtemelen sinema tarihinin en ünlü yarım kalan girişimi. İşin ilginç yanı Jodorowsky'nin ölü doğan bebeğinden yararlanan ve kendilerine inanılmaz kariyerler çizen başka sinemacıların ( Lucas, Spielberg, Scott vs ) ortaya çıkışı ki, dehayı diğerlerinden ayıran trajik farkı çok net görebiliyorsunuz. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
6. Force Majeure - Ruben Östlund
Sıradan bir aile filmi gibi başlayan ama kısa süre içinde beklenmedik bir dönüşle kara mizahın başrole yerleştiği drmatik bir gerilime evrilen Force Majeure ( Turist ) muhtemelen FilmEkimi'nin en popüler yapımlarından biriydi. İşviçre Alpleri'nde kayak tatili yapan İsveçli bir ailenin bir çığ felaketinin ucundan dönüşüyle tuhaflaşan tatilleri acımasız bir vicdan muhasebesine yol açar. nedeniyse 2 çocuklu ailenin babasının çığ düştüğü sırada tüm ailesini bırakıp kaçmasıdır. Force Majeure izleyen herkesde "onun yerinde olsam ne yapardım" sorusunu sorduracak bir film. Ry-uben Östlund'un aşk, evlilik ve aile olmak gibi kavramları da sorguladığı filmi Oscar'da da Yabancı Dilde En İyi Film dalında aday biliyorsunuz.
5. Adieu Au Langage - Jean-Luc Godard
Her daim devrimci jean-Luc Godarg bu kez de 3 boyutlu sinemanın sınırlarını zorlamış ve izleyiciye optik bir saldırı düzenlemiş. Gerçekten de izlemesi hiç de kolay olmayan ve sık sık gözlerinizi ovuşturmanıza sebep olacak film deneysel sıfatını fazlasıyla hak ediyor ve sinema üzerine bir kez daha düşünmenizi sağlıyor. Adından da anlayacağınız gibi bildiğiniz sinemasal anlatım dilini reddeden ve sadec işin hikayesel kısmını değil tüm konvasiyonel görsel üslupları da çöpe atmaya yeltenen Adieu Au Langage ( Dile Veda ) yeni bir dil önermiyor belki ama zaten Godard'dan bunu beklemiyoruz herhalde. Önerse bir sonraki filminde onu da yıkar zira.
4. Ida - Pawel Pawlikowski
Bir başka Oscar adayı. Oscar adayı olmasının fazla bir anlamı yok tabii ama Ida hiç şüphesiz bu yıl izlediğim en sağlam filmlerden biri. 2011 tarihli rumen filmi Beyond The Hills'i de akla getiren ve genç bir rahibe adayının 60'lı yıllarda kendi ailesiyle ilgili gerçekleri araştırmasını anlatan Ida dini kurallarla yaşamaya yemin etmeden önce "günahkar" yaşamın ne demek olduğunu da anlamaya çalışan bir bireyin ruhani yüzleşmesini de işliyor. Filmin sonuna dair kimi çekincelerim olmakla birlikte ( biz galiba ister istemez kendi coğrafyamızda böylesi bir finalin ne anlama geleceğini soruyor ve yanıtlar karşısında irkiliyoruz ) siyah beyaz görüntüleri, dingin ama tansiyonu yüksek anlatımı ve başroldeki iki kadını ( karşıt ama birbirini tamamlayan karakterler bunlar ) canlandıran oyuncuların güçlü performansları filmi unutulmaz kıran başlıca unsurlar.
3. Under The Skin - Jonathan Glazer
Yılın en tuhaf filmlerinden biri de Jonathan Glazer imzalı Under the Skin'di. İf İstanbul'da izleyiciyle buluşan film dünya sinemasında yeni bir aykırı ustanın doğuşunu muştuluyordu kanımca. Aykırı ustadan kastım Lynch, Greenaway, Godard, Herzog gibi her daim anaakımın tersine giden sinemacılar elbette. Glazer için bu tanımlama erken gelebilir ama Under The Skin izledikten uzun zaman sonra bile çarpıcı flash-back'lerle aklınızda yeni imgeler, fikirler uyandıran bir film ve yönetmenin anlattığı hikaye için tercih ettiği çekim yöntemi de riskli olmakla beraber son derece zekaişi. Bir "yabancı"nın ( ister uzaylı deyin, ister yaratık ) İskoçya'nın Glasgow kentinde bir minivan araçla dolaşıp erkekleri avladığı filmde gizli kamera kullanan Glazer sokaktan geçen insanları filminde oyuncu olarak kullanmış ve Scarlett Johansson'ın ( bir Hollywood yıldızı insanlara adres soruyor, bu bile yeterince tuhaf ) tanınmamasından ortaya sıkı bir yabancılık alegorisi çıkarmış. Ama tabii bu işin sadece görünen kısmı, bir de derinin altındaki var ki, ancak izlediğinizde bir şey ifade edecek.
2. Boyhood - Richard Linklater
2014'te izleyiciler ( ve eleştirmenleri ) en çok bölen film Boyhood oldu herhalde. Filmi çok sevenler çoğunluktaydı ama hiç de azımsanamayacak bir kitle de manasız buldu daha da doğrusu aslında mana veremedi. Ben filmi sevenlerden biriyim haliyle ve Linklater'ın 12 yıl boyunca yaptığı çekimlerle bitirdiği filmin önemli bir deney olduğunu da düşünüyorum. Filmin bir belgesel olarak çekilmediğini, çekilseydi de kimseleri tatmin etmeyeceğini belirterek Linklater'ın böylesi bir zamanlamayla aslında dramatik yapıyı da dönüştürdüğünü ve bunun izleyici algısının ayarlarında tahribat meydana getirdiğini ileri sürüyorum. Bu tahribat fevkalade olumlu bir tahribat kanımca, zira özellikle Hollywood tarzı anlatıma fazlasıyla alışmış izleyici karşısına çıkan farklı anlatımlarla zorlandığında hayata da başka bir açıdan bakmanın mümkün olduğunu anlıyor. Her hikayenin bir başı ve sonu olduğuna şartlanan ve bu ikisi arasında belli aralıklarla gerçekleşen dönüm noktalarını bekleyen izleyici kendisine sunulan uzun zaman diliminde bunların hiç de beklediği şekilde zuhur etmediğini fark ettiğinde haber bültenlerinde bile dramatize edilen hayata aslında ne kadar yabancı olduğunu hissetmeyecek mi dersiniz? Estetize edilmiş şiddet, dramatize edilmiş gündelik hayat ve bir akış uyarınca yaşanan her şey Boyhood'da ters yüz ediliyor ve bu aynada biz en çıplak hilimizle kendimizi de görüyoruz.
1. L'Inconnu du Lac - Alain Guiraudie
Fransız sinemacı Alain Guiraudie'nin son filmi L'Inconnu du Lac ( Göldeki Yabancı ) senenin en sağlam tokatlarından biriydi. Tek bir mekanda ( küçük bir göl ve çevresindeki ağaçlık alan ) ve az sayıda oyuncunun iştirakiyle çekilen film bir kez daha sinemanın yüksek bütçelerden azade olarak da yapılabileceğini gösterdiği gibi sarsıcı bir hikaye anlatmak için aslında başka bir şeye de ihtiyaç olmadığının göstergesiydi. Eşcinsellerin buluşup seviştiği bir "kurtarılmış" bölge olan gölde işlenen bir cinayet ve bu cinayete tanık olan bir adamın yaşadıkları Hitchcock'tan bu yana görmediğimiz kadar etkili bir gerilim filmiydi. Hitch görse ayakta alkışlardı hatta, o kadar ustaca yazılmış ve çekilmişti. Sinema tarihinin en çarpıcı cinayet sahnelerinden birini de barındıran film aşk, tutku, suç gibi kavramlar eşliğinde insan ruhuna güçlü bir ışık tutuyor ama o karanlığın içinde en güçlü ışığın bile eriyip gidebileceğini gösteriyordu. Tüm karakterlerin insanın içine işleyecek bir incelikte işlendiği film eşcinsel dünyanın kodlarını da hiç bir yumuşatmaya ya da gizlemeye yeltenmeden gözler önüne seriyor ve heteroseksüel izleyiciyi şok etmek pahasına ( özellikle seks sahneleri çok çarpıcı ) trajik bir aşkı fantastik bir hayal dünyası fonunda ve teatral bir çerçeve içinde perdeye yansıtıyor. Tek kelimeyle: müthiş.
9.01.2015
BAFTA adaylıklarında The Grand Budapest Hotel önde
İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi ( BAFTA ) bu yılki ödüller için adaylarını açıkladı. Wes Anderson imzalı The Grand Budapest Hotel toplam 11 adaylıkla başı çekerken Birdman ( Alejandro Gonzalez Inarritu ) ve The Theory Of Everything ( James Marsh ) 10'ar adylığa layık bulundular. Yılın bir başka öne çıkan filmiyse 9 adaylıkla The Imitation Game oldu.
İşte adaylar:
En İyi Film
Birdman
Boyhood
The Grand Budapest Hotel
The Imitation Game
The Theory of Everything
En İyi İngiliz Filmi
'71
The Imitation Game
Paddington
Pride
The Theory Of Everything
Under The Skin
En İyi Yönetmen
Alejandro Gonzalez Inarritu - Birdman
Richard Linklater - Boyhood
Wes Anderson - The Grand Budapest Hotel
James Marsh - The Theory of Everything
Damien Chazelle - Whiplash
En İyi Erkek Oyuncu
Benedict Cumberbatch - The Imitation Game
Jake Gyllenhaal - Nightcrawler
Eddie Redmayne - The Theory of Everything
Michael Keaton - Birdman
Ralph Fiennes - The Grand Budapest Hotel
En İyi Kadın Oyuncu
Amy Adams - Big Eyes
Felicity Jones - The Theory of Everything
Julianne Moore - Still Alice
Reese Witherspoon - Wild
Rosamund Pike - Gone Girl
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Edward Norton - Birdman
Ethan Hawke - Boyhood
J.K. Simmons - Whiplash
Mark Ruffalo - Foxcatcher
Steve Carell - Foxcatcher
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Emma Stone - Birdman
Imelda Staunton - Pride
Kiera Knightley - The Imitation Game
Patricia Arquette - Boyhood
Rene Russo - Nightcrawler
Tam listeye buradan ulaşabilirsiniz
8.01.2015
6.01.2015
Oscar'da durum netleşiyor
Bu yıl 26. kez verilecek Yapımcılar Birliği Ödülleri ( Producers Guild Award ) için adaylar belirlendi. Amerikan film yapımcılarının oylarıyla belirlenen 10 aday arasından 24 Ocak'ta düzenlenecek törenle Darryl F. Zanuck En İyi Film Ödülü'nü alacak olan yapım Oscar'da da En İyi Film dalı için en büyük aday olarak görülüyor. Son 7 yıldır PGA ile Oscar'ın aynı filme gitmesi bu konudaki en sağlam ölçütün Yapımcılar Birliği oldupu konusunda bize yeterli bir ipucu veriyordur sanıyorum. 12 Years A Slave, Argo, The Artist, The King's Speech, The Hurt Locker, Slumdog Millionaire ve No Country For Old Men geçtiğimiz 7 yıl içinde hem Oscar'ı hem de Yapımcıları Birliği'nin ödülünü alan yapımlar olmuştu.
Gelelim bu yılın adaylarına. Aşağıda da göreceğiniz gibi bu yılın aday yapımları arasında belki de ilk kez bu kadar çok bağımsız film var. Bunların içinde benim favorilerim ise elbette Boyhood ve Grand Budapest Hotel.
American Sniper
Birdman
Boyhood
Foxcatcher
Gone Girl
Grand Budapest Hotel
The Imitation Game
Nightcrawler
The Theory Of Everything
Whiplash
10 aday ( ki Akademi En İyi Film dalı için aday sayısını artırınca Yapımcılar Birliği de aday sayısını 10'a çıkardı ) yapım içerisinde Unbroken ( Angelina Jolie ), A Most Violent Year ( J.C. Chandor ) ve Selma ( Ava DuVernay ) gibi filmlerin yer almayışı sürpriz olarak nitelendiriliyor ( Variety'nin yalancısıyım ).
Yapımcılar Birliği yılın en iyi animasyon adaylarını da şu şekilde belirledi:
Big Hero 6
The Book of Life
The Boxtrolls
How To Train Your Dragon 2
The Lego Movie
Birliğin televizyon ve belgesel dalında belirlediği tüm adayları görmek isteyenler buraya bakabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)