28.12.2015
Berlinale heyecanı yaklaştı
Metro istasyona yanaşmış, yolcularını indirmekte. Potsdamer Platz'a giden trende kimler var görülmüor ama yarı beline kadar dışarı çıkmış dev bir ayı var karede. İniyor mu, yoksa doğru istasyona gelir gelmediğini mi kontrol ediyor bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey Berlin'in simgesi kabul edilen bu hantal ama yırtıcı hayvanın Berlin Film Festivali'yle bir alakası olduğu. Ne de olsa festival zamanı yaklaştı ve Altın Ayı heyecanı tüm sinema dünyasını sardı. Üstelik açılışta da Coen Biraderlerin son filmi Hail, Ceaser! gösterilecek. Şu ana kadar açıklanan seçkide Türkiye'den bir yapım görünmüyor ama 11 - 21 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek etkinlikte bizden de birileri olacaktır diye düşünüyorum. Yakında görürüz. Şimdilik Michael Moore, Denis Côté, Alex Gibney, Udi Aloni, Vincent Perez gibi isimlerin göze çarptığını söyleyelim.
24.12.2015
Tarantino'ya göre yılın en iyi filmi...
The Hateful Eight ile 8. filmini görücüye çıkarmaya hazırlanan Quentin Tarantino şu sıralar gala ve basın turu yapıyor. Fransız bir gazetecinin kendisine uzattığı mikrofona konuşan yönetmen 2015 yılının en iyi filminin hangisi olduğunu açıklamış kendi fikrince. Mad Max Fury Road'u yılın filmi olarak açıklayan Tarantino şunları söylemiş:
"Mad Max'in 35 mm bir kopyasını aldım ve evde izledim. Haftasonu boyunca tam üç kez izledim filmi. Aslında bir süre izlemeyi reddetmiştim, demiştim ki Mel Gibson'sız Mad Max mi olur? Boşversene. Mel Gibson'ın var olduğu bir dünyada Tom Hardy'ye nasıl verirsin bu rolü? Hatta diğerleri gibi ben de benimmax'imdeğil hashtag'i atacaktım neredeyse. Ama sonra izledim ve 'Tamam, muhteşemmiş film, Tom Hardy de gayet iyi oynamış' dedim"
17.12.2015
Günün Trailer'ı: High Rise
Ben Wheatley'i ikinci filmi Kill List'ten bu yana takip ediyorum. Günümüz İngiliz sinemasının en ilginç yönetmenlerinden biri bence. Kill List'de The Wicker Man esintili müthiş bir gerilim filmine atmış ve izleyiciyi sarsmıştı. Sightseers ve A Field In England'da da sürrel ve absürd sularda gezinmiş, yine izleyenlere sıradışı bir sinema deneyimi yaşatmasını bilmişti. Sıralamada ilk olsa da benim en son izlediğim Down Terrace'da ise yine çiğ bir şiddetin öne çıktığı domestik ve absürd bir drama vardı. Şimdi sırada yukarıda gördüğünüz High Rise var. Bir J.G. Ballard uyarlaması olan filmde Tom Hiddleston, Jeremy Irons, Sienna Miller gibi isimlerden oluşan zengin bir oyuncu kadrosu var. Merakla bekliyorum doğrusu.
Paul Thomas Anderson'dan Quentin Tarantino'ya 70 mm maceralar
Paul Thomas Anderson'ı bir projeksiyon odasında makinaya film takarken gözünüzde canlandırabiliyor musunuz? 2012 yılında tam da bu olay yaşanmış işte. Bir önceki filmi The Master'ı 65 mm formatında çeken usta yönetmen topu topu 14 özel salonda 70 mm formatında gösterilen filmi için kolları sıvamış ve bir salonda projeksiyon odasına kadar girip filmi makinaya takmış. Onunla birlikte sözünü ettiğim 14 salona dağılan isimler arasında The Weinstein Company'nin bu işlerden anlayan çeşitli uzmanları da varmış. Şimdi sırada Tarantino'nun son filmi The Hateful Eight için düzenlenecek operasyon var. Üstelik iş bu sefer daha zorlu, zira Tarantino, o muhteşem sinema manyağı, filminin gösterileceği salonların belli bir yüzdesinin kesinlikle 70 mm olmasını istiyor ve bu sayı 14'den kesinlikle çok daha fazla.
Sorun şu: tüm dünya dijital sisteme uyum sağlamış durumda ve eski usul projeksiyon makinası bulunduran sinema salonu yok denecek kadar az. Sinema husuunda son derece titiz ve saygılı bir yönetmen olan Quentin Tarantino ise The Hateful Eight'i inat edip 70 mm çekti ve üstelik de 100 salonda 70 mm gösterilmesini şart koştu. Tüm bu operasyonun sorumluluğu da The Weinstein Company'de dağıtım bölümümün başında bulunan Erik Lomis'e kaldı. Lomis yaklaşık 18 ay önce işe koyuldu ve ortalıkta ne kadar eski 70 mm projeksiyon makinası varsa sessizce toplamaya başladı. İnternetten bir çok eski makinaya ulaşan Lomis'in bu aletleri tarantino'nun filmi için topladığı anlaşılınca bir anda fiyatlar üçe, dörde katlanmaya başladı ve bütçe bir hayli arttı. İşin bir de şu yönü var; bu antika makinalar sanıldığı gibi tak fişi çalışsın durumda değiller. Çoğunlukla 4-5 makinanın parçaları birleştirilerek ancak 2-3 tane çalışan projektör elde edilebiliyor. Mercek meselesi ise ayrıca bir problem, zira eski salonlarda perdenin projeksiyona olan uzaklığı daha fazla olduğu için günümüzün büyük stadyum tarzı salonlarına tam olarak uymuyor. Bunun için de Schneider Optic yeni lensler tasarlamak zorunda kaldı. Tüm bunların ötesinde filmlerin salonlara nakliyesinin de ayrı bir sorun ve maliyet olduğunu eklemekte fayda var.
Geldiğimizi noktada TWC dünyadaki 70 mm projektörlerin % 60-70'ini elinde bulunduruyor. Bu sayıda 120 ve ABD'de 100 salon için projektör hazırlanmış durumda. Tabii bu projektörler film vizyona çıkmadan önce test edilecek ve her biri 12 saat boyunca çalıştırılacak, ki asıl gösterim sırasında bir sorun yaşanmasın. Operasyonun gösterim kısmını üstlenen Boston Light and Sound adlı şirket bu 100 salonda çalışacak görevlileri özel bir 70 mm eğitimine aldı ve her salona gerekli olabilecek yedek parçaları yolladı. Kısa bir süre sonra, yani Noel'de film gösterime çıktığında her şeyin hazır olması için son çalışmalar şu sıralarda yürütülüyor. Merak edenler için şunu da belirtelim, ABD dışında filmin gösterimi ne yazık ki 70 mm projeksiyon makinalarıyla olmayacak pek. İngiltere ve Avustralya'da bir kaç makina var ama onlar da iki elin parmaklarını geçecek kadar değil. Türkiye'de ise bu imkan ne yazık ki hiç yok. Ya da var mıdır dersiniz? Elinde 70 mm projektör olup da The Hateful Eight'i orijinal formatında gösterecek bir babayiğit çıkar mı? Gerçi artık çok geç herhalde.
İlginç bir başka bilgi de şu: Tarantino'nun tercih ettiği Ultra Panavision 70 formatını daha önce sinema tarihinde kullanan topu topu 10 film olmuş. Sonuncusu da 1966 tarihli Charlton Heston filmi Khartoum. Tarantino bugün bu formatı seçerken bir anlamda da sinema deneyiminin salonlar dışında başka hiçbir yerde benzeri yaşanmayacak bir örneğini sunuyor aslında. Bu da işin bir başka yönü.
*Kaynak olarak Deadline Hollywood'da yayınlanan makale kullanılmıştır.
16.12.2015
Werner Herzog'dan sinemacı olmak isteyen gençlere öğüt
Usta çok net ve öz konuşmuş: Oku! Yoksa sinemacı olamazsın asla.
8.12.2015
Sinemada John Lennon
Malumunuz, John Lennon bundan 35 yıl evvel New York'ta uğradığı bir silahlı saldırı sonucu hayata veda etmişti. resmen öldürüldü anlayacağınız. Lennon'ın aktivist yönü de düşünülecek olursa buna siyasi bir suikast de demek mümkün elbette. İşin doğrusu Lennon'ın katilinin Mark Chapman olduğu konusunda herhemgi bir şüphe olmasa da Chapman'ın aslında kim olduğuna ya da cinayetin arkasında ne gibi dinamiklerin rol aldığına dair kafaların karışık olduğu aşikar. Yani komplo teorilerine açık bir durum var ortada ve bir sürü teoride atıldı ( atılıyor da ) ortaya. Meraklısı okumuştur ya da okuyacaktır elbette, biz biraz, 8 Aralık münasebetiyle, Lennon'ı anlatan ya da ondan bahseden filmlere bir göz atalım.
John Lennon'ı anlatan filmlerden önce belki kısaca 1960'lı yıllarda Lennon ve diğer The Beatles üyelerinin rol aldığı filmlere değinmekte yarar var. Bunların en ünlüsü herhalde A Hard Day's Night olsa gerek. Dünyanın en popüler müzik grubu olduğu yıllarda çekilen ve hem gişede hem de eleştirmenlerin gözünde son derece başarılı bulunan film Londra'da verecekleri bir konser öncesi türlü maceralar yaşayan grup elemanlarının başlarından gelenleri anlatıyordu. Bu filmden bir yıl sonra bu kez Help! geldi. Her iki filmin yönetmeni de Richard Lester'dı ve bu ikinci filmde The Beatles grubu şeytani bir tarikatla karşı karşıya geliyordu. 80'li yıllarda Superman 2 ve Superman 3 filmlerini de yönetecek olan Lester'ın John Lennon ile ilgili çektiği son film de How I Won the War adlı savaş karşıtı film oldu. Bu film aslında The Beatles'ı ya da John Lennon'ı anlatmıyordu ama Lennon filmde önemli bir rol üstlenmişti. Bu bölüme son olarak belki bir animasyon harikası olan Yellow Submarine'i ve The Beatles'ın ünlü çatı performansının yer aldığı ama onun dışında sıradan bir belgesel olarak kayda geçmiş Let It Be adlı filmi de ekleyebiliriz.
Gelelim John Lennon'ı merkez alan ya da The Beatles'ı anlatan filmlere. Bu kategoride akla ilk gelen yapımlardan biri John Lennon'ın The Beatles sonrası dönemine odaklanan Imagine adlı film elbette. 1988 tarihli, yönetmenliğini Andrew Solt'un üstlendiği film bir belgesel olsa da vakti zamanında salonlarda gösterilmiş ve bir hayli de ilgi toplamıştı. Filmin soundtrack'i de ciddi satış rakamlarına ulaşmış ve Lennon'ı müzikal anlamda da yeniden gündeme sokmuştu ( özellikle memleketimizde).
90'lı yıllarda çekilen ve The Beatles'ın ilk yıllarına odaklanan Backbeat adlı film de zamanın çok ses getiren yapımlarından biri olmuştu. Yılar içinde 5. Beatles olarak adlandırılan çok sayıda kişiden biri olan ve grubun ilk basçısı olarak tarihe geçen Stuart Sutcliffe ( Stephen Dorrf ) ile John Lennon ( Ian Hart ) arasındaki ilişkiye odaklanan film müzikal açıdan da bir hayli farklıydı zira grubun Hamburg'da çaldığı dönemi anlatıyordu ve o zamanlar çoğunlukla cover çalıyorlardı.
Yine The Beatles'ın kuruluş zamanında geçen ama bu sefer büyük ölçüde John Lennon'ın bir türlü kavuşamadığı annesiyle olan ilişkisini anlatan Nowhere Boy da mutlaka anılması gereken filmlerden. Sam Taylor-Wood imzalı film Lennon'ın "Mother" adlı şarkısında ipuçlarını verdiği ve aslında tüm hayatını şekillendiren arızalı anne-oğul ilişkisinin hiç de yabana atılmayacak bir portresini çiziyordu. Lennon'ı bu filmde canlandıran isimse Aaron Johnson olmuştu. Film aynı zamanda önceleri Quarrymen adıyla müzik hayatına başlayan grubun nasıl The Beatles'a dönüştüğüne dair de güzel bir kronoloji sağlıyordu.
2006 tarihli The U.S. vs. John Lennon adlı belgesel ise belki de John Lennon hakkında yapılmış en iyi belgesellerden biriydi. Lennon'ın müzik adamı kimliğinden ziyade siyasi eylemci yanına vurgu yapan ve bu yüzden başına gelen türlüğ belayı anlatan film ünlü müzisyeni Amerikan hükümetiyle karşı karşıya getiriyordu. Muhalif yönüyle hükümeti ve sistemi rahatsız eden Lennon'ın nasıl ABD'de istenmeyen adam ilan edilişini anlatan film Lennon'ın ölümüyle sonlanan sürece de bir ışık tutuyordu aslında. David Leaf ve John Scheinfeld'in imzalarını taşıyan belgesel 2006'da tam da John Lennon'ın katledildiği gün vizyona girdi ve gişede fazla iş yapmasa da bir hayli ses getirdi.
Başrolünü Christopher Eccleston'ın üstlendiği Lennon Naked çok ses getirmedi belki ama hem Ecclestone'ın performansı hem de Lennon'ın babasıyla olan ilişkisine getirdiği bakış açısıyla anılmaya değer bir film. Yine de izlenmese büyük bir kayıp olmaz doğrusu. 2010 tarihli LennoNYC adlı belgeselse John Lennon'ın New York'taki hayatına odaklanan ve meraklısı için kimi boşlukları doldurabilecek nitelikli bir fil. Lennon hakkında daha güçlü belgeseller var elbette ( yukarıda bahsettiklerim elbette ) ama LennoNyc fena bir ek izleme değil doğrusu.
Son olarak, John Lennon'ı o meşhur beyaz piyanosonun başında, o dillere pelesenk olmuş muhteşem Imagine'i söylerken gösteren ve tam da Imagine albümünün ertesinde ve albümdeki tüm şarkıların yer aldığı filmi anmak gerek herhalde. Adı Imagine olan ve baştan sona müzikle dolu bu düşsel film tüm albüm için tasarlanmış bir klip olarak da algılanabilir ama müzikler ve görüntüler o kadar güzel ki mutlaka izlenmeli bence.
7.12.2015
Oscar yarışında şimdilik Spotlight önde
Yılın çok ses getiren filmi Spotlight 2016'nın Ocak ayında gösterime girecek |
Şimdilik diyorum zira henüz sadece eleştirmenlerin işaret ettiği filmler ve isimler var elimizde. Meslek örgütlerinin ödülleriyle beraber her şey daha bir netleşecek. Ama son günlerde üstüste verilen eleştirmenlerin ödülleriyle ( en son Boston, New York ve Los Angeles ) En İyi Film kategorisinde Spotlight'ın öne çıktığını söylemek yanlış olmaz. İşte son ödül listeleri:
Todd Haynes ( en solda ) yılın Oscar için iddialı yönetmenlerinden |
En İyi Film: Spotlight ( y: Tom McCarthy )
En İyi Yönetmen: Todd Haynes ( Carol )
En İyi Erkek Oyuncu: Paul Dano ( Love & Mercy ) ve Leonardo DiCaprio ( The Revenant )
En İyi Kadın Oyuncu: Charlotte Rampling ( 45 Years )
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Mark Rylance ( Bridge of Spies )
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Kristen Stewart ( Clouds of Sils Maria )
En İyi Senaryo: Spotlight ( Tom McCarthy & Josh Singer )
En İyi Görüntü Yönetimi: Carol ( Edward Lachman )
En İyi Kurgu: Mad Max Fury Road
En İyi Müzik: Love & Mercy
En İyi Oyuncu Kadrosu ( Ensemble ): Spotlight
En İyi Animasyon: Anomalisa ve Inside Out
En İyi Yabancı Film: The Look of Silence ( Joshua Opphenheimer )
En İyi Belgesel: Amy ( Asif Kapadia )
En İyi Yeni Sinemacı: Marielle Heller ( The Diary of a Teenage Girl )
Kariyeri boyunca bir kez bile Oscar'a aday gösterilmeyen Charlotte Rampling bu yıl heykelciği alabilecek mi? |
En İyi Film: Spotlight
En İyi Yönetmen: George Miller ( Mad Max Fury Road )
En İyi Erkek Oyuncu: Michael Fassbender ( Steve Jobs )
En İyi Kadın Oyuncu: Charlotte Rampling ( 45 Years )
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Michael Shannon ( 99 Homes )
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Alicia Vikander ( ex Machina )
En İyi Senaryo: Spotlight ( Tom McCarthy & Josh Singer )
En İyi Animasyon: Anomalisa
Yabancı Dilde En İyi Film: Son of Saul
En İyi Belgesel: Amy
En İyi Müzik: Carter Burwell ( Carol ve Anomalisa )
En İyi Görüntü Yönetimi: John Seale ( Mad Max Fury Road )
En İyi Kurgu: The Big Short
En İyi Yapım Tasarımı: Mad Max Fury Road
Gönlümüz The Look of Silence'dan yana ama Amy yılın en iddialı belgeseli |
En İyi Film: Spotlight
En İyi Yönetmen: Tom McCarthy ( Spotlight )
En İyi Erkek Oyuncu: Paul Dano ( Love & Mercy )
En İyi Kadın Oyuncu: Brie Larson ( Room )
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Mark Rylance ( Bridge of Spies )
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Rooney Mara ( Carol )
En İyi Senaryo: Spotlight ( Tom McCarthy & Josh Singer )
En İyi Oyuncu Kadrosu ( Ensemble ): Spotlight
En İyi Animasyon: Inside Out
Yabancı Dilde En İyi Film: Son of Saul
En İyi Belgesel: Amy
En İyi Müzik Kullanımı: Love & Mercy
En İyi Görüntü Yönetimi: John Seale ( Mad Max Fury Road )
En İyi Yeni Sinemacı: Alex Garland ( Ex Machina )
En İyi Çıkış Yapan Oyuncu: Alicia Vikander ( Ex Machina ve The Danish Girl )
Güzel İşler
Uzun zamandır Güzel İşler'e göz atmamıştık. Oysa sinemanın yanı sıra afiş/illüstrasyon sanatı da alabildiğine gelişiyor ve harika tasarımlar çıkıyor ortaya. Örneğin burada gördüğünüz Julian Rentzsch imzalı illüstrayonlar gibi. Yönetmen Portreleri başlığıyla çıkan bu seride Hitchcock, Kubrick, Lynch, Tarantino, Scorsese ve Burton için yapılmış çizimler var ve her biri olağanüstü detaylarla çalışılmış. En altta Kubrick portresinden bazı detayları yakından görebilirsiniz. Internette Stellavie Director Portrait Prints diye arama yaparsanız bu çalışmaların sayılı baskılarından satın da alabilirsiniz.
4.12.2015
Sight & Sound yılın en iyilerini seçti
Dünyanın en prestijli sinema dergilerinden Sight & Sound dünya çapında 168 film eleştirmenine sormuş ve 2015'in en iyilerini listelemiş. Listede sadece bu yılın filmleri yok aslında, geçen yılın, hatta bir kaç yıl öncesinin filmlerine bile rastlamak mümkün. Örneğin Asghar Farhadi'nin 2009 tarihli muhteşem filmi About Elly de listede var ve 58. sırada. Filmin İngiltere'de bu yıl vizyona çıkmış olması bu duruma sebep olmuş elbette yoksa sinemayla yakından uzaktan ilgisi olan herkes çoktan izledi About Elly'yi. Aynı şekilde eğer About Elly bu yılın filmi olsaydı muhtemelen çok daha fazla oy alacak ve listede zirveye daha yakın bir yerde duracaktı. Uzatmayayım, Fargo dizisini bile oy aldığı bu kalabalık listenin ilk 20 filmi şöyle sıralanıyor:
1. The Assassin - Hou Hsiao-Hsien
2. Carol - Todd Haynes
3. Mad Max Fury Road - George Miller
4. Arabian Nights - Miguel Gomes
5. Cemetery of Splendour - Apichatpong Weerasethakul
6. No Home Movie - Chantal Akerman
7. 45 Years - Andrew Haigh
8. Son of Saul - Lazslo Nemes
=9. Amy - Asif Kapadia
=9. Inherent Vice - Paul Thomas Anderson
=11. Anomalisa - Charlie Kaufman & Duke Johnson
=11. It Follows - Davit Robert Mitchell
13. Phoenix - Christian Petzold
=14. Girlhood - Celine Sciamma
=14. Hard To Be A God - Alexei German
=14. Inside Out - Pete Docter
=14. Tangerine - Sean Baker
=14. Taxi Tehran - Jafar Pahani
=19. Horse Money - Pedro Costa
=19. The Look of Silence - Joshua Opphenheimer
Görüldüğü üzere ilk 20'de birçoğunu festivallerde izlediğimiz bir seçki var. Aslına bakarsanız 200'e yakın ( daha fazla da olabilir, tek tek saymadım ) filmin yer aldığı tüm liste yine çoğunluğu dünyanın dört bir yanındaki festivallerde gösterilip övgü almış filmlerden oluşuyor. Zirveye bir hayli yakın duran Mad Max Fury Road yılın büyük bütçeli yapımlarını temsil eden bir aksiyon olarak çok fazla oy almış görünüyor ama bana sorarsanız bu yeri de hak ediyor. Yılın çok ses getiren korku filmi It Follws'un da bir hayli oy almış olduğunu görmek beni çok sevindirdi doğrusu, zira son yılların en etkileyici korku sineması örneklerinden olduğu kesin. Carol'un Oscar'larda da çok öne çıkacağını düşünmek yanlış olmaz herhalde. Miguel Gomes'in 6 saatlik Birbir Gece uyarlaması Arabian Nights'ın bunca beğenilmesi ise şaşırtıcı ( uzunluğundan ötürü her şeyden önce ) ama sevindirici, zira Portekizli yönetmen ( Tabu'yu hatırlarsınız herhalde ) dünya sinemasının en güçlü isimlerinden biri.Listedeki isimlerden ikisi ( Akerman ve German ) ne yazık ki artık aramızda değil ve bu isimlere büyük listede yer alan bir diğer usta sinemacı Manoel de Oliveira'yı da ekleyebiliriz. Yine ilk 20'ye baktığımızda iki de belgesel yapımın buraya girdiğini görüyoruz: Amy ( Asif Kapadia ) ve The Look of Silence ( Joshua Oppenheimer ). Her iki film de yılın mutlaka izlenmesi gerekenlerinden. İlk 20'yi kılpayı kaçıran bazı yapımların da ( Duke of Burgundy ve Clouds of Sils Maria ) yılın bence en iyilerinden olduğunun altını çizmek isterim.
Gelelim sinemamıza. Ne yazık ki listenin tamamında ( büyük listeden bahsediyorum ) tek bir Türkiye yapımı film yok. Öte yandan Deniz Gamze Ergüven'in gösterildiği her yerde büyük ilgi gören ( belki sadece Türkiye hariç ) filmi Mustang listede 46. sırada yer alıyor ve bu filmin yapımcılarından biri Türk olduğu için en azından bir teselli bulabiliriz. Aynı şekilde 168 film eleştirmeni arasında yine Türkiye'den tek bir isim yok ki, bunu da anlamak zor doğrusu. Bu konuyu da son bir not olarak düşelim buraya.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)