31.01.2011

23. Bond'un kötü adamı Javier Bardem mi?


Güzel soru. Yanıtı henüz belirsiz ama Deadline, geçtiğimiz günlerde Oscar ödüllü oyuncunun 9 Kasım 2012'de vizyona çıkacak 23. Bond filmi için bir rol teklifi aldığını yazıyor. Rolün detayları belli değil ama Javier Bardem gibi bir oyuncu olsa olsa James Bond'dan sonraki en önemli rolü, yani kötü adamı oynayabilir. Kısaca hatırlatayım, Sam Mendes'in yöneteceği ve adı henüz belli olmayan filmde James Bond rolünü bir kez daha Daniel Craig üstlenecek. Şu sıralar Biutuful'daki performansıyla gündemde olan ve hatta Oscar'a aday gösterilen Javier Bardem'i yeni Bond filminde görmek ilginç olur doğrusu.

Superman'i oynayacak aktör belli oldu


Yönetmenliğini Zack Snyder'ın üstleneceği yeni Superman filminde başrolü kümün oynayacağı bir süredir Hollywood'un önemli gündem maddelerinden biriydi. Filmde Superman rolünü The Tudors izleyicilerinin yakından tanıdığı Henry Cavill kaptı. Hatırlayacağınız gibi sinemada en son Brandon Roth'un canlandırdığı Superman bizim kuşaktaki izleyiciler için Christopher Reeve demekti. Superman'i Harbiye As Sineması'nda izlemeye gidişim hala dün gibi hatırımda. Herneyse, Christopher Nolan'ın yapımcılığını üstleneceği filmin Aralık 2012'de vizyona girmesi bekleniyor. Bu arada şunu da belirteyim, Cavill aslında Superman Returns için de adaylar arasındaymış. McG'nin ilk tercihlerinden biriymiş hatta ama yönetmen kolutuğuna Bryan Singer oturunca rolü de Brandon Routh'a vermiş. Cavill'in bu seferki rakipleri arasındaysa Matthew Goode ( A Single Man ), Matthew Bomer ( White Collar ) ve Joe Manganiello ( True Blood ) vardı.

Haftanın ödül raporu

Önce Sundance. Dünyanın en önemli 5 festivalinden biri olarak kabul edilen Sundance aynı zamanda en büyük bağımsız film etkinliği. Ayın 29'unda biten festivalin ödülleri ( hepsini yazamayacağım, kusura bakmayın, çok fazla ödül var ) şöyle sıralandı.
Drama dalında Jüri Büyük Ödülü : Like Crazy - y. Drake Doremus ( bkz. yukarıdaki foto )
Belgesel dalında Jüri Büyük Ödülü : Hoe To Die In Oregon - y. Peter Richardson
Dünya Sineması Drama Jüri Büyük Ödülü: Happy Happy - y. Anne Sewitsky
Dünya Sineması Belgesel Jüri Büyük Ödülü: Hell And Back Again - y. Danfung Dennis
ABD Drama Yönetmen Ödülü: Jon Foy ( Resurrect Dead: The Mystery of the Toynbee Tiles )
ABD Belgesel Yönetmen Ödülü: Sean Durkin ( Martha Marcy May Marlene )
Dünya Sineması Drama Yönetmen Ödülü: Paddy Considine ( Tyrannosaur )
Dünya Sineması Belgesel Yönetmen Ödülü: James Marsh ( Project Nim )
ABD Drama İzleyici Ödülü: Circumstance - y. Maryam Keshavarz
ABD Belgesel İzleyici Ödülü: Buck - y. Cindy Meehl
Dünya Sineması Drama İzleyici Ödülü: Kinyarwanda - y. Alrick Brown
Dünya Sineması Belgesel İzleyici Ödülü: Senna - y. Asif Kapadia



Bir diğer ödül töreni de ABD Yönetmenler Birliği ( DGA ) tarafından düzenlendi. DGA yılın En İyi Yönetmeni ünvanını The King's Speech'in yönetmeni Tom Hooper'a verdi. Tom Hooper bence adını daha çok duyacağımız, önemli sinemacılardan biri. 2009 tarihli Damned United'ı izledikten sonra mim koymuştum kendisine. DGA'nın ödülünü almış olması da onu Oscar için en büyük aday konumuna getirdi bir anda. Inside Job adlı filmiyle de Belgesel dalında Charles Ferguson'ı ödüllerndiren DGA, Hayat Boyu Başarı ödülünü Norman Jewison'a verdi. Bu ödüle ayrıca sevindim, zira Jewison ile bundan bir kaç yıl önce duygusal anların yaşandığı çok güzel bir röportaj yapmış ve kendisini çok sevmiştim.



Gelelim, SAG, yani Screen Actors Guild ( Oyuncular Birliği ) ödüllerine. Burada Oscar ödüllerinde de muhtemelen karşılacağımız bir manzara var. Colin Firth En İyi Erkek Oyuncu, Natalie Portman En İyi Kadın Oyuncu seçildi. Yardımcı Oyuncu kategorilerinde de Christian Bale ve Melissa Leo ödül aldı. Tam beklendiği gibi. SAG'in yaşam boyu başarı ödülüyse bir Hollywood efsanesine, Ernest Borgnine'a verildi.

28.01.2011

Lego Oscar adayları


Bunlar şahaneymiş hakikaten. Alex Eylar'ın marifetleri olan bu tasarımlar bu yılın En İyi Film adaylarını temsil ediyor. Bazıları ( 127 Saat, Inception, Ture Grit ) çok iyi. Bir tane de en altta başka bir Inception yorumu var ki, o da ayrıca takdire şayan.


127 Saat


Winter's Bone


Black Swan



The Social Network



The Fighter



True Grit



Toy Story 3


The King's Speech



The Kids Are Allright


Inception

Beat kuşağı


Nereden çıktı şimdi demeyin, Beat kuşağının hepimiz üzerindeki etkisi büyüktür. Ya da bana öyle geliyor. Benim adamım Burroughs'dur. Yani hepsinin hakkını teslim ederim tabii de, en çok ona takılmışımdır herhalde. Post Beat dönemden de Hunter S. Thompson'a. Uzatmayayım, BBC'de bir seri siyah beyaz fotoğraf buldum ve hemen aparttım. Yukarıda Jack Kerouac var. Buyrunuz...


William S. Burroughs, 1991 yılında atış talimi yaparken.


Soldan sağa, Bob Donlin, Neal Cassady, Allen Ginsberg, Robert LaVinge ve Lawrence Ferlinghetti, 1956 yılında, San Fransisco'da Ferlinghetti'nin kitapçısının önünde.


Allen Ginsberg, New York, 1947


Timothy Leary ve Neal Cassady, 1964 yılındaki seçimler öncesi Amerika'yı bir uçtan diğerine gezip prooaganda yaptıkları otobüsün içinde.


Neal Cassady ve sevgilisi Natalie Jackson 1955 yılında, San Fransisco'da. Arkadaki sinemada oynayan filmlere dikkat.


Burroughs 1953 yılında Allen Ginsberg'in New York'taki dairesinde Sait-Jean Perse'nin Vents adlı kitabını okurken.


Burroughs dergi okurken, 1991.


Allen Ginsberg New York'taki evinin çatısında. Fotoğrafı çekense Burroughs.

27.01.2011

Günün Trailer'ı: The Conspirator


Robert Redford'un yönettiği The Conspirator güçlü bir oyuncu kadrosuna sahip. Film ABD Başkanı Lincoln'ün suikastıyla ilgili davayı konu alıyor.

Jeff Buckley'i kim canlandırsın?


Lütfen Robert Pattinson olmasın. Bunu özellikle söylüyorum, zira Pattinson'ın Jeff Buckley'i canlandırmak için can attığını söyleyen haberler okudum. Yüzyılın miscast'i olur kanımca. Daha yanlış bir seçim düşünemiyorum gerçekten. Bir kere de ingilizce yazalım da Hollywood'dakiler de mesajı alsın: please don't let Robert Pattinson play Jeff Buckley. Umarım doğru yazmışımdır. Bu arada nerededen çıktı bu film derseniz, yapımcı Michelle Sy 2013'te gösterime çıkarmak üzere Jeff Buckley'in hayatını anlatan bir filmin hazırlıklarına başlamış. Filmde Buckley'yi canlandırmak isteyen bir kaç oyuncu olduğunu söyleyen Sy, Twilight'ın baygın bakışlı yıldızının da bu isimlerden biri olduğunu doğrulamış. 1997 yılında trajik bir şekilde boğularak ölen ve o zamandan beri de efsaneler arasına giren Jeff Buckley'in özellikle Leonard Cohen cover'ı Hallelujah herhalde az çok müzikle ilgisi olan herkesin bildiği ve sevdiği bir parçadır. Filmde oynayacak kişi şarkıyı da söyleyecektir herhalde. Bu arada henüz hiçbir şeyin kesinleşmediğini ve Buckley'i oynaması muhtemel adaylar içinde James Marsden, Ryan Gosling ve James Franco gibi isimlerin bulunduğuna da belirteyim.

Ridley Scott'ın yeni filmi Prometheus


Aslına bakarsanız bir süredir Ridley Scott'dan umudumu kesmiştim. Bir zamanlar Blade Runner, Alien ve Thelma & Louise gibi başyapıtlara imza atmış bir sinemacının hatırasına elbette saygım var ama A Good Yera, Body Of Lies ve Robin Hood gibi manasızlıkları çekmiş bir yönetmenden de umut kesmem normal herhalde. Herneyse, hatırlanacağı üzre Ridley Scott bir süredir Alien'in öncesini anlatan bir film çekeceğini söylüyordu. Ben arada kaçırmışım herhalde, o bahsettiği proje artık Prometheus olmuş. Alien mevzusundan uzaklaşmış Scott ama bu filmin DNA'sında da Alien olduğunu söylüyormuş. Aslında Alien'den ne kadar uzaklaştığı da belli değil, hemen sonuç çıkarmayalım. Ama konuyu mümkün olduğunca gizlemeye çalışıyor Scott. Yine de Prometheus'un başrollerinde Noomi Rapace ve Michael Fassbender'in olduğunu ( sağlam kadro ) ve Fassbender'in bir androidi canlandıracağını biliyoruz. Film 8 Haziran 2012'da vizyona çıkacak.

Bir efsaneye selam


Gerçi dündü ama olsun, bugüne kısmetmiş. Paul Newman'ı kaybedeli 2 yıldan fazla oldu. 83 yaşında hayata veda eden aktör 1925 yılında 26 Ocak'ta doğmuştu. Yani dün onun 86. doğumgünüydü. Benim de çok sevdiğim oyunculardan biriydi ve açıkçası onu anmak istedim. THR'ın kullandığı bazı fotoları aldım, umarım siz de beğenirsiniz.



İlk oyunculuk deneyimlerinden birinde Frank Sinatra ve Eva Marie Saint ile birlikte. TV için çekilen bir Our Town uyarlaması.



Eşi Joanne Woodward ile birlikte bir ev taşıma hali fotoğrafı. Person to Person adlı bir TV programı sırasında çekilmiş bu foto.



Cat On a Hot Tin Roof. Elizabet Taylor. 1958



Exodus adlı filmin setinde, yönetmen Otto Preminger ile birlikte.



Alfred Hitchcock'un filmi Torn Curtain'da Julie Andrews ile birlikte.



İlk yönetmenlik denemesi Rachel Rachel'ın setinde küçük bir oyuncuya direktif verirken. Joanne Woodward sabır ve tebessümle onları izliyor.



Ve tabii ki Sundance Kid ile birlikte belki de en ikonik imgesi. Butch Cassidy, sana selam olsun.

26.01.2011

Günün Trailer'ı: The Sunset Limited


Herşeyden önce The Sunset Limited yazar Cormac McCarthy'nin oyunundan uyarlanmış. Uyarlayan da McCarthy'nin kendisi bu arada. Yani No Country For Old Men ve The Road gibi filmlerden ( ya da romanlardan ) hazzetmiş idiyseniz, ilginç bulabilirsiniz. Sadece o da değil, film çok iyi iki oyuncunun üzerine kurulu: Tommy Lee Jones ve Samuel L. Jackson. Son olarak bir HBO filmi olduğunu da belirteyim.

Günün Afişi

Oscar ödülleri gecesinde tahminim Christian Bale ve Melissa Leo The Fighter'daki rolleriyle heykelciğe uzanacaklar. Film henüz sinemalara gelmedi ama geldiğinde kaçırmamak lazım. Bu arada yukarıdaki poster tasarımcı Adam Hanson'ın imzasını taşıyor.

25.01.2011

Oscar adaylarında sürpriz yok


Hemen hemen tüm adaylar beklendiği gibi geldi. En çok adaylığı yanılmıyorsam 12 adaylıkla The King's Speech aldı. Kısaca bakacak olursak...

En İyi Film
Black Swan
The Fighter
Inception
Kids Are Allright
The King's Speech
127 Hours
The Social Network
Toy Story 3
True Grit
Winter's Bone

En İyi Yönetmen
Darren Aronofsky - Black Swan
David O'Russell - The Fighter
Tom Hooper - The King's Speech
David Fincher - The Social Network
True Grit - Coen Biraderler

En İyi Kadın Oyuncu
Anette Benning - The Kids Are Allright
Nicole Kidman - Rabbit Hole
Jennifer Lawrence - Winter's Bone
Natalie Portman - Black Swan
Michelle Williams - Blue Valentine

En İyi Erkek Oyuncu
Javier Bardem - Biutiful
Jeff Bridges - True Grit
Jesse Eisenberg - The Social Network
Colin Firth - The King's Speech
James Franco - 127 Hours

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Amy Adams - The Fighter
Helena Bonham Carter - The King's Speech
Melissa Leo  - The Fighter
Hailee Steinfeld - True Grit
Jackie Weaver - Animal Kingdom

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Christian Bale - The Fighter
John Hawks - Winter's Bone
Jeremy Renner - The Town
Mark Ruffalo - The Kids Are Allright
Geoffrey Rush- The King's Speech

En İyi Animasyon
How To Train Your Dragon
The Illusionist
Toy Story 3

Yabancı Dilde En İyi Film
Biutiful - Meksika
Dogtooth - Yunanistan
In A Better World - Danimarka
Incendies - Kanada
Hors La Loi - Cezayir

12 dalda aday olan The King's Speech'i, 10 dalda aday olan True Grit 8 dalda aday olan The Social Network, 5 dalda aday olan Black Swan izliyor. Yorumlerımı daha sonra yapacağım.

Günün Trailer'ı: Unknown


Konu ilginç gibi duruyor ama bu gibi filmleri hep kötü bağlıyorlar. Belki bu sefer becermişlerdir. Yönetmen daha önce Orphan ile dikkatleri üzerine çeken Jaume Collet-Serra. Unknown Şubat ayında ABD'de vizyona girecek ama bizde ne zaman, belli değil.

Günün Afişi


Günün afişi bu kez bir film değil, Coen Biraderler'in tüm filmlerindeki oyuncuların bağlantılarını gösteren matrak bir infografik. Güzel iş olmuş allah için.

Her şey yalan! Matrix falan yok


En azından şimdilik. Dün bu sayfada size aktardığım haberin asılsız olduğu haberleri çıktı şimdi de. Doğrusunu söylemek gerekirse bu yeni haber daha akla yakın geliyor bana. Boşverin Matrix'i falan. Durum o kadar büyük balonmuş ki, Keanu Reeves'in Londra'da olduğu bile yalan görünüyor. Demek ki neymiş, gördüğünüz her habere hemen atlamak iyi bir şey değilmiş. Bu ders herkesten önce bana tabii. Bu kadar saçma bir girişimin gerçek olamayacağını düşünmem gerekirdi. Tabii gün içinde yine ters köşe bir haber gelebilir, hazırlıklı olmak lazım.Şimdilik son durum budur.

24.01.2011

Günün Trailer'ı: Barney's Version


Paul Giamatti'ye Altın Kürelerde ödül getiren Barney's Version bizde de vizyona girer mi bilemiyorum ama eğlenceli bir filme benziyor.

"Bizim hakkımızda John"


Bu ilginç bir habere benziyor. Guardian'dan aldığım habere göre Orson Welles'in hiç günışığına çıkmamış bir filmi yakın bir tarihte izleyiciyle buluşabilirmiş. 1972'de çekilen filmin vizyona gireceği dedikoduları daha önce de çok çıkmıştı ama sanırım nihayet elle tutulur bir şeyler görebileceğiz. The Other Side of The Wind adlı film yaşlı bir yönetmenin son saatlerini anlatıyor. Başrolü üstlenen John Huston'a şöyle demiş hatta Welles: "Film piç bir yönetmen hakkında... kendini beğenmiş, insanları yakalayıp, yaratan, yok eden bir herif hakkında. Bizim hakkımızda John." Yaklaşık 40 yıldır bir kasada kapalı duran ve montajlanmamış filmle ilgili kimi yasal engeller vardı ama nihayet bu konuda bazı gelişmeler kaydedilmiş anladığım kadarıyla. Welles'in ölmeden önce Peter Bogdanovich'e filmin montajıyla ilgili detaylı talimatlar bıraktığı da biliniyor. Yani işler yolunda giderse, iyi bir montajın ardından, ilginç şeyler olabilir.

Matrix 4 ve 5 mi? Yok artık!


Cidden yok artık. Matrix başlıklı 2. ve 3. filmlere zor tahammül ettik ( en azından ben ) bir de 4. ve 5. filmleri mi çekeceğiz? Biz değil belki ama Wachowski Kardeşler çekebilir. Miş. Yani Keanu Reeves öyle diyor. Harry Knowles kaynaklı habere göre bu büyük bir dedikodudan ibaret aslında. Ama Keanu bu iddiayı attı mı ortaya derseniz, evet atmış. Wachowski Kardeşler ile buluştuğunu ve Neo'nun yeni maceralarını anlatan iki filmin tretmanının hazır olduğunu söylemiş. Bu kadar da değil, Reeves iki kardeşin James Cameron ile buluştuğunu, 3D konusunda fikir alışverişi yaptıklarını ve bir kez daha asla yapılmamış bir şeyi yapmak istediklerini de sözlerine eklemiş. Tüm bunları da Londra'daki School of Performing Arts'da onur konuğu olduğu bir toplantıda söylemiş. Olmayacak iş değil tabii, ama gerek var mı derseniz, hiç yok.

Sundance: Kevin Smith filmi ucuza kapattı


Bir süredir Kevin Smith'in yeni filmi Red State'i bekliyoruz. Ya da ben bekliyorum, sizin adınıza konuşmayayım. Korku türünde bir yapım olan Red State'i Sundance görücüye çıkaran Smith bir süre önce filmin dağıtımı için açıkartırmaya gideceğini söylemişti. Bu açıkartırmayı da hemen Sundance gösteriminin ardından yapacağını belirtmişti. Sonradan bu fikrinden vaz geçtiğini ve filmin dağıtımını kendisinin üstleneceğini söyledi. Son gelen habere göre filmin Sundance galasının ardından 20 dakikayı aşan bir konuşma yapan Smith "Herkesin filmini gösterime sokabileceğini göstermek itedik" dedi ve bağısız sinemanın ölmediğini, ama büyüdüğünü söyledi. "Artık filmlerimizi başkaları değil, biz satıyoruz" diyen yönetmen kendi filmi için kendisine 20 dolar ödedi ve gösterim aşamasında filmin 4 milyon dolarlık bütçesini çıkarmayı umduğunu ekledi. Filmi ucuza kapattı dediğim odur yani.

Aaron Sorkin TV'ye dönüyor


Tabii şu sıralar The Social Network yüzünden çok gözde ama Aaron Sorkin en önemli işlerinden bazılarını televizyon için yaptı. 1992 tarihli A Few Good Men'i saymazsak ( ki o film de onun tiyatro oyunundan uyarlamadır aslında ) Sorkin önce Sports Night ile adını duyurmuş, ardından The West Wing ile tüm zamanların en sağlam dizilerinden birine imza atmıştı. Daha sonra yazdığı Studio 60 On the Sunset Strip ise yine çok kaliteli bir işti ama ilk sezonun sonunda yayından kaldırıldı. Sonrasında Sorkin zaten sinemaya konsantre oldu ve gitgide ünlendi. Geçenlerde BBC'de yaptığı bir mülakatı izledim ve gördüm ki Sorkin yıllar sonra TV'ye dönüş hazırlığında. HBO için çekilecek bir dizinin pilot bölümünü yazdığını söyleyen Sorkin şu sıralar oyuncu seçmelerinin yapıldığını belirtti. Bir haber programının perde arkasında yaşananları ( ki Sports Night ve Studio 60 de bundan çok uzak değildi ) anlatacak dizi için araştırmalar yapan Sorkin ABD'de yayınlanan Countdown With Keith Olbermen adlı programı örnek gösterdi. Bu arada sinema için de kalem oynatmayı sürdürüyor Sorkin. Hatt yazmaya başlayacağı yeni senaryoyu kendisi çekecekmiş. Bu da Andrew Young'ın The Politician adlı kitabından uyarlayacağı bir film olacak. Amerikalı senatör John Edwards'ın hikayesini anlatacak filmin hiç bir detayı belli değil henüz.

Yarış kızıştı


Yarıştan kastım, finalin, Oscar töreninde göreceğimiz ödül yarışı elbette. Şimdiye dek öne çıkan iki film vardı biliyorsunuz ve bunlardan biri Altın Küre ödüllerinde diğerine nazaran daha fazla ödül alarak yarışı önde götürmeye başlamıştı. Sözünü ettiğim iki film The Social Network ile The King's Speech. ABD'li eleştirmenlerin büyük kısmı yılın filmi olarak The Social Network'ü seçti malum ve film Altın Küre ödüllerinde de En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödüllerini aldı. Öte yandan başrolündeki Colin Firth'ün hemen her ödül töreninde öne çıktığı The Kİng's Speech hala Oscar şansı en yüksek film gibi duruyor. Neden derseniz geçtiğimiz haftasonu verilen PGA, yani Yapımcılar Birliği Ödülleri'nde En İyi Film ödülünü The King's Speech kaptı. Altın Küre çok belirleyici olsa da PGA bu kategoride daha da balirleyici bir ödül. Yani yarış iyiden iyiye kızışmış görünüyor. PGA'in diğer ödüllerine gelince: En İyi Animasyon Toy Story 3, En İyi Belgesel Waiting For Superman oldu. Bu iki ödül de hiç sürpriz değil açıkçası. Toy Story'nin Oscar zaferi kesin gibi. Hatta film En İyi Film dalında da aday gösterilebilir. Televizyon dalındaysa En İyi Komedi Dizisi Modern Family, En İyi Drama Dizisi ise Mad Men oldu.

21.01.2011

Tom Hardy'nin yeni Batman'deki rolü belli oldu


Hatırlayacağınız üzre bir süre önce Tom Hardy, Tinker Tailor, Soldier, Spy adlı filmin çekimleri için İstanbul'a gelmiş, bizim ekipten Yavuz Harani de onunla kısa bir röportaj yapmıştı. Hardy o röportajda yeni Batman filmi The Dark Knight Rises'da rol alacağını söylemiş ama hangi rolü canlandıracağı konusunda ipucu vermemişti. Ama şimdi o rol açıklandı. Tom Hardy yeni filmde Bane rolünü üstlenecek. Bane muhtemelen filmin en önemli rollerinden biri olacak, zira kötü adam. Tıpkı geçen filmde Heath Ledger'ın canlandırdığı Joker gibi. Tabii bu seferki hikaye de Dark Knight kadar başarılı olacak mı, Hardy, Ledger'ın performansına erişebilecek mi, beilemiyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim, bu rol Tom Hardy için büyük bir fırsat olabilir.
Hemen hatırlatayım bu arada, aynı filmde Catwoman rolünü de Anne Hathaway canlandıracak.

Sacha Baron Cohen'den yeni komedi


Sevdiğim oyunculardan, komedyen Sacha Baron Cohen, Saddam Hüseyin'in yazdığına inanılan bir romanın beyazperde uyarlamasında rol alacak. Daha doğrusu, Paramount Pictures'ın açıklamasına göre "ülkesini çok sevdiği için demokrasinin gelmemesi için elinden geleni yapan bir diktatörün kahramanlıklarla dolu hayat hikayesini anlatan" bir filmde başrolü üstlenecek. Larry Charles'ın yöneteceği The Dictator adlı film Zabibah and the King adlı romandan beyazperdeye uyarlanacak. Roman The Author, yani "yazar" takma adı altında biri tarafından yazılmış gibi görünse de, iddialara göre Saddam Hüseyin'in süpervizörlüğündeki bir grup "hayalet yazar" tarafından kaleme alınmış. Yabancı basında bu filmle ilgili biraz kafa karışıklığı da var gibi duruyor. Bazı siteler haberi doğrudan "Sacha Baron Cohen Saddma Hüseyin'i canlandıracak" başlığıyla vermiş. Ama Cohen'in filmde Saddam'ı oynayacağına dair kesin bir bilgiye ben rastlayamadım. Yine de olabilir tabii. Yani romanın aslını bilmediğim için kesin konuşamıyorum. Tek bildiğim Zabibah and the King'in 7. ya da 8. yüzyılda yaşayan bir kralın fakir bir kadınla yaşadığı aşkı anlattığı. Ama bildiğiniz gibi Cohen öncelikle Freddie Mercury'nin hayatını anlatan filmde Mercury canlandıracak, ardından Saddam Hüseyin filmine başlayacak. The Dictator'ın 11 Mayıs 2012'de vizyona girmesi planlanıyor.

20.01.2011

Peki ya Bob Fosse'nin hayatını kim çekecek?


Bu da bir hayli ilginç olacak bence. En azından potansiyel olarak. Bob Fosse benim kahramanlarımdan biridir kesinlikle. Çok anladığımı iddia edecek değilim ama bence koreografide çığır açmış insanlardan biridir. Sadece koreograf olarak değil, yönetmen olarak da çok önemlidir aslına bakarsanız. Sırf Cabaret bile yeter ama ben onun Lenny'sine de bayılırım. Bir kere Lenny Bruce da kahramanlarımdan biridir ve üstelik Dustin Hoffman'ın en iyi perfoprmanslarından birini verdiği filmdir Lenny. Siyah beyaz filmi ilk kez 14 - 15 yaşlarımda video günleri zamanında annemlerle izlemiştim. Sonra 1995 yılında Paris'te cafe-sinema tarzındaki bir mekanda bir kez daha izlediğimi anımsıyorum. Şİmdi düşünüyorum da hala DVD'si yoktur bende, garip. Ama Lenny Bruce'un stand-up DVD'leri var ki, çok değer veririm. Bob Fosse'ye dönecek olursam, All That Jazz'i de atlamamam lazım herhalde. Roy Scheider'in Bob Fosse'nin alter egosu rolünde harikalar yarattığı film bir başyapıttır sanırım. Şimdi gördüğüm kadarıyla Fosse'nin hayatı HBO için filme alınacak. Tam da HBO'luk bir iş aslında. THR'ın haberine göre, Sam Wasson'ın yakında piyasaya çıkacak Bye Bye Life: The Loves and Death of Bob Fosse adlı biyografiden uyarlanack filmi The Usual Suspects ve X-Men gibi filmlerin yönetmeni Bryan Singer çekecek.

Hitchcock'un hayatını kim çekecek?


Sinema tarihinin en büyük yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Alfred Hitchcock'un hayatı sinemaya aktarılacak. Geç bile kalındı bana sorarsanız. Usta yönetmenin İngiltere'de başlayan ve ABD'de devam eden kariyeri birçok önemli ve ilginç olayla dolu elbette. Yaşadığı dönemde birçoklarınca horlanan ama sonra Fransız sinemacıların ona itibarını vermesiyle değere binen Hitchcock Hollywood yılları boyunca bir kez bile Oscar alamadı biliyorsunuz. Hatta bir yaşam boyu onur ödülünü bile çok gördüler de, Irving Thalberg ödülü verdiler. Herneyse, şimdi de hayatını çekecekler işte. Kim yönetecek derseniz, o konuda pazarlıklar sürüyor. Şimdilik en güçlü aday, bir kaç yıl önce çektiği belgesel Anvil! - The Story of Anvil ile çok sükse yapan Sacha Gervasi gibi görünüyor. Bu arada filmin Hitchcock'un tüm hayatını anlatmaktan ziyade, Psycho'yu çektiği döneme odaklanacağını da belirteyim, sonra arıza çıkmasın.

Son durum: Elysium


Neill Blomkamp'in yeni filmi Elysium henüz çekimleri başlamasa da heyecan yaratmaya devam ediyor. En azından bu sayfalarda. Başrollerini Jodie Foster, Matt Damon ve Sharlto Copley gibi oyuncuların paylaşacağı film için anlaşma sağlanan son isim ünlü set tasarımcısı Syd Mead oldu. Bilenler bilir de, bilmeyenler için kısaca tanıtayım, Mead daha önce Blade Runner, Alien ve orijinal Tron gibi filmlerin sinema tarihine geçmiş, hatta kültleşmiş setlerini tasarlayan kişidir. Boru değil yani. Önemli bir şahıs. Üstelik Deadline'ın haberine göre, öyle her filmde çalışmayan Mead District 9'ı o kadar beğenmiş ki Blomkamp ile çalışmakta hiç tereddüt geçirmemiş. Filmin çekimleri Temmuz ayında Vancouver'da başlayacak bu arada.