29.09.2009
Killshot'ın akıbeti belli oldu
En azından benim için. Elmore Leonard benim sevdiğim yazarlardan biridir ve hemen her yazdığı da bir şekilde sinemaya ( ya da televizyona ) uyarlanır. Tarantino'nun Jackie Brown'ı ya da Soderbergh'in Out of Sight'ı hep Elmore Leonard uyarlamasıdır. Bir ara Killshot'ın da uyarlandığı haberini duymuş ama filmin izini bulamamıştım. meğerse olay şöyle cereyan etmiş. Miramax'ın iki patronu, yani Weinstein biraderler 2006 yılında Killshot'ı sinemaya uyarlayıp aynı yıl içinde vizyona çıkaracaklarını duyurmuş ama sonra vaz geçmişler. Birkaç kez daha vizyona niyetlenmiş ama her seferinde erteleyip resmen filmi heba etmişler. Nihayet 2008'de DVD olarak piyasaya sürmeye karar vermişler. Tam da o sıralarda filmin başrolünü üstlenen Mickey Rourke'un The Wrestler filmi ile yeniden popülerlik ve itibar kazanması söz konusu olmuş. Weinstein kardeşler bu durum üzerine filmi vizyona sokmayı bir kez daha düşünmüşler ama yine vaz geçmişler. Sonuç itibariyle Killshot geçtiğimiz aylarda DVD olarak çıkmış. Bu arad filmi John Madden'in yani Shakespeare In Love ile Weinstein kardeşlere Oscar kazandıran yönetmenin çektiğini de hatırlatalım. Takdiri size bırakıyorum.
28.09.2009
Polanski tartışması büyüyor
Şöyle ki; Hollywood'da bir sürü insan Polanski'yi desteklediklerini belirterek Oscarlı yönetmenin serbest bırakılmasını talep ediyor. Bunların başını çeken isim de Debra Winger. Winger 30 yıl önce olup bitmiş ve hatta artık ölmüş bir davanın yeniden canlandırılmasının Polanski'ye haksızlık olduğunu söylemiş. Winger'a destek çıkanlar ve onun yazdığı bildiriyi imzalayanlar arasında yönetmen Wong Kar Wai, yapımcı Harvey Weinstein, yönetmen Stephen Frears, oyuncu Monica Belluci ve Cannes Film Festivali yöneticisi Thierry Fremaux da var. Benim görüşümü merak ediyorsanız söyleyeyim, bence Polanski yüklü bir miktar tazminat ödeyerek ( ama cidden yüklü ) günahını olabildiğince temize çekmeli. Bu yaştan sonra adamı hapse atsan ne olur, atmasan ne olur.
Polanski hadisesi: nazik bir konu
Oscar sahibi yönetmen Roman Polanski ABD'de 1977 yılında işlediği bir tecavüz suçundan dolayı 31 yıldır kanun kaçağıydı. 13 yaşında bir kızla cinsel ilişkiye girmekten suçlu bulunan yönetmen 42 günlük bir psikiyatrik değerlendirmenin ardından ABD'yi terk ederek Fransa'ya kaçmıştı. O sırada onun davasına bakan yargıç Polanski'yi hapse atacağına dair yemin bile etmişti. Gerçi yargıç 1989 yılında öldü ama nihayet Polanski yakalandı. Yakalandı lafı da biraz abartılı kaçtı galiba. Neden derseniz, Polanski saklanıyor ya da sürekli kaçıyor değildi zaten. Fransa'da yaşıyordu ve ABD ile Fransa arasında suçluların iadesi üzerine bir anlaşma olmadığı için de sorunsuz bir şekilde hayatını devam ettiriyordu. Ta ki geçtiğimiz günlerde bir film festivalinin daveti üzerine İsviçre sınırlarına girene dek. Havaalanında polis tarafından durdurulan Polanski'nin artık pek kaçacak durumu da kalmadı gibi görünüyor. İsviçre ünlü yönetmeni ABD'ye iade edecek anladığım kadarıyla. Ama yine anladığım kadarıyla, Polanski hapse falan girmededn serbest bırakılacak. Avukat Steve Cron 1978'den beri ABD'ye giremeyen Polanski'nin nihayet mahkemeye çıkabileceğini ve mahkemenin de büyük bir ihtimalle davasını düşüreceğini söylüyor. Ya dava düşecek ya da içeride kaldığı o kısacık süre cezasına denk getirelecek. Göreceğiz.
Günün Afişi
26.09.2009
Yeni bir Blair Witch vakası mı?
Bundan 10 yıl önce ortalığı birbirine katan The Blair Witch Project'i duymayan, görmeyen pek yoktur herhalde. Üç kuruşa çekilmiş olup, milyonlarca dolar kar getiren film Hollywood'da ciddi bir olay yaratmıştı. Film için tarihin en başarılı tanıtım kampanyalarından biri yürütülmüş, izleyici hayatının en kokrunç filmini izleyeceğine inanarak salonlara koşmuştu. Sonuçta o kadar da başarılı bir film değildi The Blair Witch Project ama başarılı bir projeydi kesinlikle. Şimdi birçoklarının yeni Blair Witch vakası olarak adlandırdığı Paranormal Activity adlı filmde sıra. Blair Witch'den daha da düşük bütçeyle ( 15.000 dolar!) çekilen film evlerinde doğaüstü, şeytani bir varlığın olduğundan şüphelenen evli bir çiftin yaşadıklarını anlatıyor. Film 2006 yılında Oren Peli tarafından bir haftada çekilmiş. 2007 ve 2008 yıllarında kimi festivallerde gösterilmiş sadece. Nihayet dün ( 25 Eylül ) itibariyle ABD'de sınırlı bir gösterime çıktı. El kamerasıyla çekilen filmin Blair Witch'e benzeyen bir başka yanı da tanıtım kampanyasındaki özgünlüğü. Filmin trailer'ı filmden ziyade, özel bir gösterim sırasında filmi izleyen seyircinin tepkilerini gösteriyor. Buradan filmin resmi sitesine girip trailer'ı izleyebilirsiniz. Ayrıca, film sınırlı vizyona girdiği ve heryerde izlenemediği için, yine aynı resmi siteden bir form doldurup yakınlarınızdaki bir sinema salonunda gisterilmesini talep edebiliyorsunuz ( tabii ABD'de yaşamanız gerekiyor ). Bunlar hep akıllıca hamleler, ama film gerçekten korkunç mu, izlemeden bilmeyeceğiz.
Anne Frank filmi iptal olabilir
Bir süre önce Disney'in Anne Frank'ın Günlüğü'nü sinemaya uyarlamak üzere harekete geçtiğini ve senaryoyu da David Mamet'in yazacağını duyurmuş; hatta konuyla ilgili şüphelerimi de dile getirmiştim. Son habere göre stüdyo Mamet'in senaryosunu çok karanlık bularak filmi yapmaktan vazgeçmiş ve "turnaround"a koymuş. Bu şu demek oluyor, yani başka bir stüdyo Disney'in şu ana kadar harcadığı para karşılığı filmi devralabilir. Tabii alacak biri bulunursa. İlginç olan nokta şu ki, yine kim olduğu belirsiz kaynaklara göre, Mamet orijinal Anne Frank günlüklerinden ziyade günümüzde yaşayan bir yahudi kızın İsrail'e giderek intihar bombalarının yarattığı travmaları gözlemlemesi üzerine bir senaryo kaleme almış. Disney'i soğutan da bu olmuş anlaşılan. Haksız da sayılmazlar belki.
25.09.2009
Beyaz Gölge'nin yeni kariyeri hayırlı olsun!
80'li yılların unutulmaz dizilerinden Beyaz Gölge'de Coach Reeves rolünü oynayan Ken Howard'ı hatırlamayan yoktur herhalde ( varsa da kuşak farkı diyelim artık ). 70'li yılların sonlarında yayınlanmaya başlayan dizinin başrol oyuncusu Howard bir süredir ufak tefek rollerde karşımıza çıkıyordu. Ame merak etmeyin, aktif olarak oyunculuk yapmasa da boş oturmuyor ünlü oyuncu. Carver Lisesi'nin basketbol antrenörü geçtiğimiz günlerde SAG'ın yani Screen Actors Guild'in ( Oyuncular Birliği desek yanlış olmaz herhalde ) başkanlığına getirildi. Kendisine başarılar dileriz.
23.09.2009
Moriarty esrarı çözüldü
Başlıktaki Moriarty esrarını Devamlılık Hatası müdavimleri hatrılayacaktır. Henüz gösterime çıkmayan Sherlock Holmes filminde Brad Pitt'in de rol aldığı dedikodusu çıkmış ama bu yetkili ağızlar tarafından yalanlanmıştı. Dedikoduların sebebi nihayet belli oldu bu arada. Sherlock Holmes'un devam filmi için çalışmaların başladığı haberiyle ilk müjdemizi ( tabii ne kadar müjdeli bir haber olduğunu Guy Ritchie'nin filmini izleyince anlayacağız ) verelim. İkinci müjdeli (!) haberse Moriarty'yi bu kez gerçekten Brad Pitt'in oynayacak oluşu.
Facebook filminden yeni haberler
Senaryosunu Aaron Sorkin'in yazdığı ( ki o da Ben Mezrich'in kitabını temel aldı ), yönetmenliğini David Fincher'ın üstleneceği Facebook filmi The Social Network heyecanla beklediğim yapımlardan biri. Filmin oyuncu kadrosu da netleşmeye başladı. Gelecek ay içinde çekimlere başlanacak olan yapımda Justin Timberlake'in de rol alacağı duyuruldu. Timberlake filmde Napster'ın kurucularından Sean Parker'ı canlandıracak. Jesse Eisenberg'in Facebook'un yaratıcısı Mark Zuckerberg'i canlandıracağı filmde ortağı Eduardo Saverin'i Andrew Garfield oynayacak.
21.09.2009
Eastwood ve Damon yeniden bir araya geliyor
Yönetmen Clint Eastwood geçtiğimiz yıl çektiği Invictus'da çalıştığı Matt Damon ile yeni bir film daha çekecek. Warners için çekilecek Hereafter adlı bu film M. Night Shyamalan'ın dünyayı birbirine katan filmi The 6th Sense kulvarında bir gerilim olacak. Senaryoyu The Queen ve Frost/Nixon gibi filmlerin senaristi Peter Morgan yazdı. Çekimler yakında başlıyor. Tabii Eastwood'un daha önce hiç el atmadığı bir türde nasıl bir performans göstereceğini bilemiyorum ama son yıllarda birbirinden iyi işlere imza attığını düşünürsek herhalde bunun da üstesinden gelir ihtiyar kurt.
Korsanların geleceği karanlık görünüyor
Korsanlar, yani Karayip Korsanları, bildiğiniz gibi son yılların en kârlı üçlemesiydi. Bruckheimer'ın yapımcılığını üstlendiği serinin en büyük kozuysa Johnny Depp hiç şüphesiz. Serinin dördüncü filmi için hazırlıkların başladığını daha önce duyurmuştum. Hatta yönetmenliğini Rob Marshall'ın üstlenmesi ihtimali olduğunu da yazmıştım ( ben de bu haberleri sektöre dair sağlıklı haberler veren site ya da yayınlardan alıyorum elbette ). Herneyse, şimdi bu dördüncü filmin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor anladığım kadarıyla. Neden derseniz, Johnny Depp'in "dünyanın en tatlı ve en nazik adamı" diye nitelendirdiği stüdyo yöneticisi Dick Cook aniden Disney'deki görevinden ayrıldı. Kimi kaynaklar Dick Cook'un alenen kovulduğnu da yazıyor. Bu habere çok şaşırdığını söyleyen Depp ise kısa bir süre önce rol almaktan keyif alacağını açıkladığı dördüncü Karayip Korsanları ( On Stranger Tides ) filmine artık ihtiyatla yaklaşacağını açıkladı. Gelişmeleri Devamlılık Hatası'ndan takip edebilirsiniz.
18.09.2009
Robert DeNiro ve Spike Lee'den TV dizisi
Dizinin adı Alphaville olacak ve Showtime logosuyla yayınlanacak. New York'un Doğu bölgesinde Alphabet City'de geçecek olan dizi bölgenin 1980'li yıllarda daha çok sanatçıların hakimiyetinde olduğu dönemi anlatacak. Dizini yapımcılığını Robert DeNiro, pilot bölümün yönetmenliğini ise Spike Lee üstlenecek. Her iki ismin de New York tutkusuyla tanındığı düşünülürse ortaya iyi bir iş çıkacağını tahmin edebilirsiniz.
The Conspirator önde gidiyor
Bundan bir ay kadar önce "Lincoln yarışını kim kazanacak?" diye bir soru sormuştum. Hafıza tazelemek gerekirse, Abraham Lincoln ile ilgili hem Spielberg'in hem de Robert Redford'un farklı projeler çekeceğini yazmış ve hangisinini daha önce izleyiciyle buluşacağını sormuştum. Şimdilik Redford önde gidiyor. Amerikan sinemasının "altın çocuğu"nun The Conspirator adlı filminde başrolü James McAvoy'un oynaması kesinleşti. Oyuncu kadrosunda yer alması kesinleşen bir başka isim de Robin Wright Penn oldu. James Solomon'un senaryosunu kaleme aldığı film Abraham Linncoln'ün hayatından çok ölümünü, yani tarihin en büyük siyasi suikastlerinden birini ve sonrasında yaşananları konu ediniyor.
17.09.2009
Kusama korkutmaya devam edecek
Henüz kimse izleyemedi ama ( Toronto festivalindekiler hariç elbette ) Karyn Kusama son filmi Jennifer's Body ile bir hayli ses getirdi. Gerçi ses getirmesinde son yılların en iddialı seks sembolü Megan Fox'un rolü çok büyüktü ama, Girlfight ile sinema kariyerine bir hayli sağlam bir başlangıç yapan Kusama'yı da hafife almak pek doğru olmaz. Aldığım son haberlere göre Kusama bir kez daha korku türüne el atacak ve bir kez daha kadın bedenini en önemli silahı olarak kullanacak. Sözünü ettiğimiz kadın bedeni, tabii eğer herşey yolunda giderse, yukarıda fotoğrafını gördüğünüz Oscar ödüllü oyuncu Rachel Weisz'ınki olacak. Cronenberg havasında bir korku filmi çekmeyi planladığını söyleyen Kusama senaryo üzerinde bir süredir çalıştığını ama hiçbir şeyin henüz kesinleşmediğini belirtiyor.
16.09.2009
Günün Afişi
Çünkü bugün Cem'in doğumgünü ve Harry Potter da onun en sevdiği kahraman. Doğumgünün kutlu olsun canım oğlum.
15.09.2009
Patrick Swayze hayata veda etti
Yaklaşık 2 yıldır bekleniyordu Patrick Swayze'nin ölümü. Pankreas kanseriyle mücadele ediyordu ve bir ara gerçekten de korkunç bir hale dönüşmüştü ünlü oyuncu. En çok Ghost ve Dirty Dancing ile tanınıyordu ama memleketimizde Kuzey & Güney dizisiyle de bir hayli hayran kazanmıştı. Her filmine koşa koşa gitmezdim belki ama Roadhouse adlı aşırı maço bir filmi vardı, 3 kez falan seyretmiştim o yıllarda. Nietzche okuyan bir bar fedasini canlandırıyordu ve eğlenceli bir filmdi. Geçen yıl kendisini biraz toparlar gibi olduğunda Beast diye bir diziye başlamıştı. Ama dizi de uzun sürmedi ne yazık ki, sağlık durumu yüzünden. 57 yaşındaydı hayata veda ettiğinde.
14.09.2009
Jim Carroll öldü
Biz onu daha çok Basketball Diaries adlı filmle tanıdık ama Jim Carroll kendi kuşağının en ayrıksı şair ve müzisyenlerinden biriydi. Punk rock şairi olarak da bilinen Carroll'ın uyuşturucuyla başı hep dertteydi ama bildiğim kadarıyla ölümü o yüzden olmadı. 60 yaşında kalp krizinden gitti Carroll. Tetikleyen sebep uyuşturucu olabilir tabii, kesin bir açıklama göremedim ben. Söylendiğine göre masa başında çalışıyormuş öldüğünde. Carroll Patti Smith'ten tutun da The Doors, Lou Reed, Pearl Jam gibi birçok müzisyen ve grupla ortak işlere de imza atmıştı. 1980 yılında The Jim Carroll Band adlı grubuyla yayınladığı Catholic Boy albümü punk rock'ın önemli eserlerinden biri olarak addedilir. Yukarıda bu albümün kapak fotoğrafını görüyorsunuz. Kapaktaki diğer iki şahısı teşhis edene de benden kocaman bir aferin!
11.09.2009
"Beynelmilel" kitabı çıkıyor
Memlekette sinemaya dair fazla neşriyat olmadığı için herşey son derece değerli bu alanda. Agora Kitaplığı önümüzdeki günlerde 250. kitabını yayınlayacak ve bu kitap da sinemayla ilgili bir kitap olacak. Daha önce de biribirinden sağlam sinema kitabı yayınlayan Agora'yı tebrik ediyorum. Can-ı gönülden. Sırrı Süreyya Önder'in üzerinde çok konuşulan filmi Beynelmilel'in kitabı henüz çıkmadı ama Agora'nın sitesinden kısa bir tanıtım yazısı geçiyorum. "Kitapta, Barış Pirhasan ve Önder’in önsözleri ile filmin fiilen çekilmiş senaryosunun yanı sıra, final bölümünün yönetmenin ‘çekemediği’ni ifade ettiği versiyonu ve "Mesele" dergisinin Şubat 2009 tarihli 26. sayısında yapmış olduğu uzun bir söyleşi de yer alacak."
Belleville'den sonra The Illusionist geliyor
Bundan birkaç yıl önce Belleville'de Randevu adlı animasyon filmiyle kalbimizi fetheden Sylvain Chomet'nin yeni filmi The Illusionist yakında izleyiciyle buluşacak. Bu yıl bizi bekleyen ve ilgiyi hak eden animasyonlar arasında üst sıralara adını yazmamız gereken bir film bence. Belleville müthiş bir filmdi bana sorarsanız. Tim Burton ve Timur Bekmambetov'un yapımcılığını üstlendiği 9 ve Wes Anderson'ın Fantastic Mr. Fox'ı yılın diğer ilginç animasyonları. Ama ben Chomet'nin filmini daha bir heyecanla bekliyorum.
Jeff Bridges tekrar Coen Biraderler ile çalışacak mı?
Keşke. Big Lebowski hem Jeff Bridges hem de Coen Biraderler için muhteşem bir iş olmuştu. Aldığım haberler göre ( biliyorsunuz her gece Hollywood'dan telefonla arıyorlar beni ) Coen Biraderler'in yeni projesi True Grit için Jeff Bridges ile görüşmeler sürüyormuş. Film 1969'da John Wayne'e ilk ve son Oscar'ını kazandıran aynı adlı western'in bir yeniden uyarlaması olacak.
Günün Afişi
Onur Oscar'ları belli oldu
Oscar ödüllerinde bir takım değişikliklere gidildiğini daha önce duyurmuştum hatırlarsanız. Bu değişikliklerden biri de onur Oscar'ları olarak da bilinen özel ödüllerin her zamanki gibi Oscar ödül töreninde değil de daha önce düzenlenecek bir törenle sahiplerine verilmesiydi. İzlenme payını yükseltmek adına şovu hızlandırmak gerektiğini anlayan yapımcıların bir manevrası bu tahmin edersiniz ki. Herneyse, bu yıl onur ödülleri 14 Kasım gecesi verilecek ve kimlere verileceği de belli oldu. Hollywood'un efsane aktrislerinden Lauren Bacall bu yıl ödül alacak isimlerden biri. Irving Thalberg onur ödülü ise yapımcı yapımcı John Calley'e veriliyor. Coppola'nın The Godfather ve Woody Allen'ın Annie Hall gibi filmlerinde görüntü yönetmenliği yapan Gordon Willis de bu yılın Oscarlı isimleri arasına girdi. Son onur ödülü ise yine bir başka efsanenin, Roger Corman'ın olacak. Hakkıdır.
10.09.2009
Günün Afişi
Ellroy'un yeni romanı kapıda
Bu da sonbaharın en güzel haberlerinden biri olsa gerek. L.A. Confidential, American Tabloid, The Black Dahlia ve bilumum kara polisiyenin yazarı James Ellroy kendi alanının en iyisi bana sorarsanız. Son yıllarda iyiden iyiye rafineleştirdiği yazım stili okunmasını biraz zorlaştırdı gerçi ama hala tek geçerim. 22 Eylül'de piyasaya çıkacak yeni romanı Blood's A Rover adını taşıyor ve 1968 yılında geçiyor. Yeri gelmişken belirteyim, L.A. Confidential'ın Curtis Hanson tarafından çekilen film uyarlaması izlediğim en iyi polisiyelerden biridir. Brian De Palma'nın The Black Dahlia'sı ise çok büyük bir hayal kırıklığıdır maalesef.
Herzog ile Ferrara ne içecek?
Asıl mesele ne içecekleri değil tabii ama hoş bir başlangıç noktası doğrusu. Baştan alacak olursam: bildiğiniz gibi Werner Herzog 1990'lı yılların kült filmi Bad Lieutenant'ın bir hayli serbest bir yeniden çevrimini çekti. Duruma tepkisini sert bir şeklide gösteren Abel Ferrara daha film çekilmeden önce "Yeniden çevrim yapanların hepsi bir arabaya doluşup havaya uçarlar umarım" gibi bir laf etti. Venedik Film Festivali'nde konu hakkında görüşü sorulan Herzog ise Ferrara'yı tanımadığını ve onun filmini izlemediğini açıkladı ve şunu ekledi: "Ama kendisiyle tanuşmak, bir araya gelip bir şişe viski eşliğinde konuşmak isterim". Şu sıralar Venedik'te bulunan Ferrara ise Herzog ile bir derdi olmadığını ve kendisini kazıklayanların yapımcılar olduğunu söyledi. Bad Lieutenant efsanesini kendisinin yarattığı hatırlatan Ferrara bu işten beş kuruş para almadığını, oysa hbelli bir pay verilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. Bu arad şunu da söyledi: "Ben viski içmem, bira içerim." Başlıktaki sorunun cevabı da budur işte.
9.09.2009
Yeni Judge Dredd'i Alex Garland yazacak
İlginç bir gelişme daha. Alex Garland özellikle The Beach adlı romanıyla tanınmış ve kült mertebesine ulaşmış bir isim. Hatırlanacağı gibi The Beach İngiliz sinemacı Danny Boyle tarafından sinemaya aktarılmış ve ikili daha sonra iki filmde daha ( 28 Days Later ve Sunshine ) birlikte çalışmıştı. Garland'ın Judge Dredd'i yazacak olması ilginç bir haber belki ama çok da şaşırtıcı değil zira filmi çekecek yapım şirketi Danny Boyle'un şirketi DNA olacak. Üstelik Judge Dredd de, farklı bir bakış açısına sahip olsa da, distopik bir içeriğe sahip; tıpkı The Beach gibi. Velhasıl, Stallone'nin başrolünü oynadığı ilk versiyondan daha iyi bir iş çıkabilir ortaya.
Günün Afişi
Bugün aynı filme ait iki afiş var mönüde. Bir seçim yapmaya kıyamadım. 1950'li yılların filmlerini çağrıştıran afişten anladığım kadarıyla ( ve yaptığım araştırmaya da dayanarak ) Alien Trespass'ın bir komedi olduğunu söyleyebilirim. Film bizde gösterime girmediği için maalesef izleyemedim, izleyenler varsa yorumlarını esirgemesin lütfen.
Nicolas Cage'den isabetli karar
Haber şu: Nicolas Cage kötü adamı oynayacağı The Green Hornet filminde rol almaktan vazgeçmiş. Çok da iyi olmuş. Nedense kanımın bir türlü ısınmadığı, hiçbir performansını da beğenmediğim bir oyuncudur Cage. Nasıl olup da bu kadar çok iş bulabildiğine hep şaşırmışımdır. Coppola'nın akrabası olmasının bir sonucu olsa gerek. Herneyse, Michel Gondry'nin yönetmenliğini üstlendiği The Green Hornet'in çekimleri geçen hafta başladı ama cage'in yer aldığı herhangi bir kare çekilmedi. Stüdyo ile Cage arasında bir anlaşmazlık olduğu söyleniyor ama detay verilmiyor. Cage'in yerine kim geçecek o da henüz belli değil.
8.09.2009
Meryl Streep'in yazmadığı mektup!!
Pazar günü Sabah gazetesinin Pazar ekini elime aldım ve Meryl Streep'in Mektubu başlıklı bir haber gördüm. İç sayfaya geçip de mektubu okumaya başlayınca gördüm ki, Streep çok övülen bbir oyuncu olduğunu ama oynadığı filmlerin hiçbirinin klasik olmadığını belirterek bir nevi serzenişte bulunmuş. Aslında mektuptaki savlar çok da uanlış değildi ( bir iki haksız değerlendirme hariç ) ama mektup diye bir şey yoktu ortada. Çünkü Pazar eki editörleri, haberin spotunda da belirttikleri gibi, mektubu onion.com'dan almışlardı. Yani sahte ve mizahi haberler basan bir siteden. Keşke bir bilene danışılsaymış da ( kimse artık o bilen, onu da onlar buluversin bir zahmet ) bu sözde mektup gerçek gibi yayınlanmasaymış. Nihayetinde "sahte" olduğunun altı çizilerek bile yayınlansa ilginç bir makale. Bu arada yeri gelmişken, önceden uyaralım, The Onion'da şu sıralar Tarantino'nun, yeni filmi için gençliğinde onu en çok etkileyen yönetmenden, Quentin Tarantino'dan ilham aldığını söylediği bir haber var. Sakın ola inanıp da basmayın.
7.09.2009
Günün Afişi
Doğrusu kararsız kaldım. Bu afiş güzel mi, değil mi kestiremiyorum. Başroldeki isimleri düşünecek olursanız, afişe onların yüzünü basmadıkları için orijinal bir yaklaşım olduğu kesin ama grafik çalışma bir o kadar sevimsiz geldi bana. Senaryoda Luc Besson'un parmağı var bu arada. Yönetense Fransız sinemacı Pierre Morel. 2010'da izleyebilirsiniz From Paris With Love adlı bu aksiyonu.
Soderbergh ringe çıkıyor
Ringe çıkıyor derken tabii ki yumruklarını konuşturmaya değil. Steven Soderbergh çekimlerine tahminen Ocak ayı dolaylarında başlayacağı yeni filminde uzakdoğu dövüş sanatlarına bulaşacak. Knockout adlı filmin başrolünde de gerçek bir dövüş ustası olan Gina Carano rol alacak. Şu sıralar The Informant! adlı filminin gösterimi için Venedik'te bulunan yönetmen hatırlanacağı üzre geçen yıl The Girlfriend Experience adlı bir film çekmiş ve burada başrolü gerçek bir porno yıldızına, Sasha Grey'e vermişti. Anlaşılan Soderbergh oyuncular yerine role uygun bir uzmanla çalışmayı tercih ediyor. Bu arada hemen belirtelim, filmde ringe çıkan kimse olmadığı gibi çekimlerin yapılacağı yerler arasında Türkiye de geçiyor. Senaryo ise daha önce Kafka ve The Lİmey gibi Soderbergh filmlerinin yazarı Lem Dobbs'a ait.
Rambo'dan kurtuluş yok
Sylvester Stallone'nin 5. Rambo filmi üzerinde çalıştığını daha önce duyurmuştuk ( maalesef ). Yeni filmde olayların Meksika sınırı dolaylarında geçeceği söyleniyordu ama anlaşılan bu bilgi yanlışmış. Stallone'nin açıklamalarına bakılırsa film herşeyin başladığı Kuzeybatı Pasifik'te geçiyor ve askerle üzerinde tehlikeli deneyler yapılan bir merkezin kapatılmasını konu ediniyor. Merkezi kapatmak üzere görevlendirilen kişi de elbette Rambo'dan başkası değil. Aslında şu deneylerden birkaçı da Stallone'nin beyninde yapılsa ve özellikle beynindeki Rambo/Rocky merkezi imha edilse... Hayal işte.
3.09.2009
Günün Afişi
Guy Ritchie'nin yeni filmi belli oldu
DC Comics'in anti-hero super kahramanı Lobo'nun sinema uyarlamasını çekecek Guy Ritchie. Henüz Sherlock Holmes'u izleyemedik gerçi ama Ritchie hala az çok umut vaat eden yönetmenlerden biri. Yine de ilk filmlerinin yarattığı heyecan dalgasını bir daha bir türlü yakalayamadığını da unutmayalım. Çok meraklısı değilim sonuçta ama çizgiroman meraklıları için ilginç bir haber elbette.
Boondock Saints geri döndü
1999 yapımı ilk The Boondock Saints'i izleyip de ( çok fazla izleyen olmadı ne yazık ki, gişede yattı film ) beğenenlerdenseniz ( ki izleyenlerin hemen hepsi de beğendi aslında ) bu habere sevinebilirsiniz. Zira filmin devamı niteliğindeki Boondock Saints 2: All Saints Day Kasım ayında vizyona giriyor. Oyuncu kadrosu büyük ölçüde korunmuş olmakla birlikte 2. filmde kimi güzel ilaveler de yapılmış. Örneğin Peter Fonda var bu kez. FBI ajanı Paul Smecker rolünde izlediğimiz Willem Dafoe yok belki ama bir başka FBI görevlisi olarak Julie Benz var. Asıl sürpriz ise 80'lerin umut vaat eden genç yıldız adayı ( ne yazık ki vaatler hep boş çıktı ) Judd Nelson. Nelson filmin kötü adamı. Filmi yöneten ( ve senaryoyu yazan ) ilk filmde olduğu gibi Troy Duffy.
3D sırası 3 Silahşörler'de
3D / 3 Boyut modası dallanıp budaklanıyor. Her hafta bir filmin daha 3 boyutlu olarak çekileceği haberiyle karşılaşıyoruz. Bu furyaya son eklenen film Alexandre Dumas'nın defalarca sinemaya uyarlanan klasiği Üç Silahşörler oldu. Paul W. S. Anderson'ın çekeceği film modernize edilmiş bir dönem filmi olacakmış. Biraz Guy Ritchie'nin Sherlock Holmes'u gibi yani. Oyuncular, çekim tarihleri gibi detaylar belirsiz henüz.
2.09.2009
Günün Afişi
Scorsese'den HBO dizisi
Hem Scorsese'yi hem de HBO yapımı yapımı dizileri severek ve yakından takip ediyorum. Duyduğuma göre HBO usta yönetmenle anlaşmış ve Boardwalk Empire adlı bir dizi için yeşil ışık yakmış. Dizinin pilotunu yöneten Scorsese geri kalan 10 bölümün yapımcılığını üstlenecek. Başroldeki isim de bir hayli güçlü: Steve Buscemi. 1920'li yıllarda Atlantic City'de nam salan "yarı politikacı yarı gangster" Nucky Thompson'ın hayatı etrafında şekillenen dizini yaratıcısı ise The Sopranos'un yazarlarından Terence Winter. Oyuncu kadrosunda Michael Pitt'in de yer alacağı dizinin çekimleri sonbaharda başlayacak. Yayını ise seneye.
1.09.2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)