22.04.2014

Gabriel Garcia Marquez'in ardından


20. yüzyılın en önemli edebiyatçılarından Gabriel Garcia Marquez geçenlerde ( 17 Nisan ) hayata veda etti. Nobel ödüllü yazarın İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basılan çok kapsamlı bir biyografi var, okumanızı tavsiye ederim, tabii kendi yazdığı olağanüstü yapıtlarla birlikte. Biyografinin önsözünde 20. yüzyılın en önemli romanları ya da yazarları sıralanmak istendiğinde akla gelen isimlerin hemen hepsinin asrın ilk yarısına ait olduğu yazıyor. Gerçekten de Kafka, Woolf, Hemingway, Mann, Zweig, Fitzgerald, Faulkner gibi ilk akla gelen yazarların hepsi 1950'den önce yaşamış ya da yazmış edebiyatçılar. Yüzyılın ikinci yarısında onlarla aşık atabilecek tek yazar var: Marquez. Gerçi ben Nabokov'u da bu kısacık listeye eklemeye meyilliyim ama kitaptaki bu görüşe de saygı duyuyorum. Gelelim bizim konumuza. Bildiğiniz gibi Marquez romanlarından yapılan film uyarlamaları konusunda bir hayli titiz ve hatta aksi bir yazardı. İşin ilginç yanı kendisi de uzun yıllar film eleştirmenliği yapmıştı. Sadece o da değil, senaryolar yazmış, Latin Amerika Film Vakfı'nın yöneticiliğini yapmış ve Havana'daki Film Enstitüsü'nün kurucuları arasında yer almıştı. Yine de roman uyarlamalarına inanmazdı. 1981 yılında bir röportajda "İyi bir romanı daha da geliştiren tek bir film bile gelmiyor aklıma, ama kötü bir romandan yapılmış bir çok iyi film biliyorum" demişti. Haksız da değil aslına bakarsanız. Öte yandan bu görüşe varmadan önce hiç de az sayılmayacak bir süre sinemayla yakından ilgilendiğini ve yazarlıkla sinemacılık arasında gidip geldiğini bir kez daha vurgulamakta yarar var. Nihayet sinemadan vazgeçtiğinde şunları söyleyecekti usta yazar: "Muazzam görsel kuvvetiyle sinemanın mükemmel bir ifade aracı olduğunu düşündüm hep. Yüzyıllık Yalnızlık'tan önceki bütün kitaplarıma bu kararsızlık engel oldu. Bunlarda, karakteri ve sahneyi görselleştirmek için aşırı bir istek, diyalogların ve hareketlerin zamanlaması konusunda milimetrik bir dikkat, bakış açısını ve kadrajı belirtme takıntısı var. Fakat sinemada çalışrıken, ne yapılabileceğini fark etmekle kalmayıp, ne yapılamayacağını da anladım; görüntünün, anlatımın diğer öğeleri üstündeki egemenliğinin muhakkak bir avantaj ama aynı zamanda bir sınırlılık olduğunu gördüm ki bu benim için şaşırtıcı bir keşifti çünkü romanın imkanlarının sınırsız olduğu gerçeğini ancak o zaman idrak ettim."


Marquez'in romanlarından yapılmış ve adı anılmaya değecek kimi filmler var yine de. Bunların ilki 1965 yılında filme aktarılan En Este Pueblo No Hay Ladrones ( There Are No Thieves In This Village ) Marquez'in bir hikayesinden uyarlanmıştı ve kadrosunda çok sayıda oyuncu olmayan ünlü isim yer alıyordu. Bu isimlerden biri de filmde bir papazı oynamayı şart koşan Luis Bunuel'di. Arturo Ripstein, Diego Rivera, Juan Rulfo ve hatta Gabriel Marquez'in de rol aldığı bu filme ulaşmak bugün pek kolay değil maalesef ama olur da tesadüf ederseniz kaçırmayın.


1965'te çekilen Tiempo de Morir ( Ölmek Zamanı ) aslında Marquez'in ilk özgün senaryosuydu. İlk adı Charro olan ve Arturo Ripstein tarafından sinemaya aktarılan Tiempo De Morir belki Marquez uyarlamaları kategorisine tam olarak uymuyor ama yine de bahsetmeden geçilmeyecek kadar önemli bir film. Film işlediği bir cinayet yüzünden 18 yıl hapiste yatan bir adamın çıktıktan sonra kendisini öldüreceklerini bildiği halde eskiden yaşadığı köye dönüşünü anlatıyor. Jorge Martinez de Hoyos, Marga Lopez ve Enrique Rocha'nın başrollerini paylaştığı filmin diyalogları da yine başka bir ünlü yazara, Carlos Fuentes'e ait. Filmin ilk gösterildiğinde başarısız bulunduğunu, Marquez ile Ripstein'ın birbirlerine düştüklerini ekleyelim. İşin daha da ilginç yanı aynı senaryo 1984 yılında bir kez daha sinemaya aktarılacak ve Jorge Ali Triana'nın çektiği bu versiyon daha çok beğenilecekti. İlkinden farklı olarak Meksika'da değil Kolombiya'da ve renkli olarak çekilen yeni versiyon da en az eskisi kadar bulması, ulaşması zor bir film.


Francesco Rosi imzalı Cronaca de una Morte Annunciata ( Kırmızı Pazartesi ) yine akılda kalan Marquez uyarlamalarından biridir. 1987 tarihli film aynı yıl Cannes Film Festivali'nin açılışında gösterilmişti. Her ne kadar romanın seviyesine yaklaşamasa da günümüze kalan ortalama Marquez uyarlamalarından biri olarak anılır. Filmden yıllar önce Rosi ile tanışan ve günün birinde onunla birlikte bir film projesi gerçekleştirmeyi de konuşan Marquez İtalyan sinemacıyı hemen onayladı hatta filmi sadece o çekecekse izin vereceğini açıkladı. Filmin başrollerinde ise Ornella Muti, Rupert Everett ve Anthony Delon ( sahi öyle biri vardı eskiden ) yer alıyordu. 8,5 milyon dolarlık bütçesiyle o güne dek çekilmiş en pahalı Marquez uyarlamasıydı Kırmızı Pazartesi. Aslında bu kadar önemli bir roman ( novella desek daha doğru belki ) çok daha iyi bir uyarlamayı hak ediyordu şüphesiz ama maalesef elimize kalan budur.


1989 tarihli Miracle In Rome adlı film de iyi Marquez uyarlamaları arasında sayılıyor. Lisandro Duque Naranjo imzalı film Marquez'in La Santa adlı hikayesinden hareketle çekilmişti ve gömüldüğü halde yıllarca çürümeyen cesedi yüzünden Vatikan tarafından "azize" ilan edilmek istenen kızını yeniden gömmeye uğraşan bir babanın öyküsünü anlatıyordu. Tahmin edileceği gibi bu mevzu bir hayli tartışma yaratmış ve Hristiyanlar bir hayli itirazlarda bulunmuştu.


1996 tarihli Edipo Alcalde ( Kızıl Oidipus ) Marquez'in bir hikayesinden ya da romanından değil yazdığı bir senaryodan hareketle çekilmişti. Jorge Ali Triana'nın çektiği film Sofokles'in ünlü Oidipus eserini günümüz Kolombiyası'sına taşıyordu. Hemen tüm Marquez filmleri gibi bu da kimilerinin kıyasıya eleştirdiği, kimilerinin çok beğendiği bir film oldu.


El Coronel no Tiene Quien Le Escriba ( Albaya Mektup Yok ) ise şaşırtıcı bir şekilde Arturo Ripstein tarafından filme aktarıldı. şaşırtıcı diyorum zira Tiempo de Morir'den sonra Marquez ve Risptein bozuşmuş ve aynı filmin Triana tarafından bir kez daha çekilmesi Ripstein'ı iyice kızdırmıştı. Belki de Marquez bu yüzden filmi Ripstein'ın çekmesine onay verdi. 1999'da gösterime çıkan film ( hem beğenilen, hem nefret edilen elbette ) Cannes'da gösterildi ve zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çekti ( Salma Hayek, Marisa Paredes, Fernando Lujan ).


Marquez'in "Mutlaka Latin Amerikalı bir yönetmen çekmeli" dediği Love in the Time of Cholera ( Kolera Günlerinde Aşk ) ise bir İngiliz sinemacıya nasip oldu. 4 Nikah 1 Cenaze filmiyle ünlenen Mike Newell'ın çektiği filmde başrolü Javier Bardem üstlenmişti. Bardem'in filmdeki performansının pek beğenilmediğini not düşmekle birlikte gene belli oranda bir hayalkırıklığı yaratan Kolera Günlerinde Aşk'ın Marquez uyarlamaları arasında en kolay ulaşılabileni olduğunu belirteyim. Film gişede yattı, o ayrı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder