17.06.2011

Kritik: Route Irish


Ken Loach adı sinemada başka türlü bir istikrarı temsil ediyor bana sorarsanız. Woody Allen gibi bir istikrar değil elbette kastettiğim, belki tutarlılık desem daha doğru olur. Herşeyden önce politk anlamda tutarlılıktan söz ediyorum ki, günümüzde kolay rastlanmayan bir meziyet. Ken Loach solcudur ve bunu da herkes ( az çok sinemaya meraklı herkes ) bilir. Solcu demek yetmez aslında, Ken Loach sosyalisttir. Filmlerinde dünya görüşünün izleri çok belirgindir ve ideolojik bir sinema yapmadığı için de sıkıcı ya da didaktik değildir. Zannımca Brecht'i en iyi anlamış sinemacılardandır. Üstelik artık 75 yaşındadır ve hala inanılmaz bir tempoda çalışmayı sürdürmektedir. Route Irish onun şimdilik son filmidir.


Ken Loach'un filmlerinin iki tür etkisi oluyor insanda ( en azından bende ). Örneğin bir önceki filmi Looking For Eric'i ( Hayata Çalım At ) düşünecek olursak, insanda hayat sevinci uyandıran, her türlü sıkıntıyı aşabileceğine inandıran bir ruh hali yaratır. Güç ve moral verir. Hayata daha bir güzel bakmaya başlarsınız böyle bir filmin ardından. Ama bir de madalyonun öbür yüzü var. Hiç beklemediğiniz bir anda yıkıp geçiverir bazen de Ken Loach filmleri. Bir çıkış bulamazsınız, ışık yoktur tünelin ucunda. İsyan hissiyle kalkarsınız koltuktan, sokağa çıktığınızda eliniz sigaraya gider hemen. İşte Route Irish de böyle bir film. Gerçekle yüzleşme zamanı. Çıplak ve çirkin gerçekle.


Irak'ta iş yapan ( inşaatlar yapan ) özel bir şirketin güvenlik görevlisi Frankie dünyanın en tehlikeli bölgesi olarak adlandırılan Route Irish'de ( İrlanda Yolu, yani Yeşil Bölge ile Bağdat arasındaki yol ) öldürülür ve film onun arkadaşı Fergus ile sevgilisi Rachel'in yaşadıklarına tanık eder izleyiciyi. Bir süre sonra anlarlar ki Frankie'nin ölümü hiç de anlatıldığı gibi olmamıştır ve işin içinde bambaşka pislikler vardır. İşlenen bir cinayetin görüntülerinin kaydedildiği bir cep telefonu Frankie'nin eline geçmiştir ve bu görüntüler onun da ölüdürülmesiyle sonlanan bir süreci başlatmıştır. Ancak Frankie bu telefonu bir şekilde Fergus'a ulaştırmıştır ve o da tanıdığı Kürt bir müzisyen sayesinde içinde neler olduğunu tercüme ettirmiştir. Ama bu bilgiler onun da hayatını tehlikeye sokacak cinstendir.


Beni alabildiğine karanlık bir ruh haline sürükleyen Route Irish bittikten sonra "Irak'la ilgili aydınlık ne var ki zaten?" diye sordum kendime. Sadece o da değil aslında, İngiltere ve ABD başta olmak üzere batı dünyasının Irak ve diğer ortadoğu ülkelerine karşı işlediği suçlar o kadar kanıksandı ki artık, Ken Loach kadar hayata olumlu bakabilen bir sosyalist bile çıkışsızlığı hissetmiş içinde. Mutlu bir sona içi elvermemiş. İzleyiciyi rahatlamış bir şekilde evine yollamak istememiş. Bunu da ustalıkla becermiş elbette, hiçbir duygu sömürüsüne kaçmadan, kolay yola sapmadan. Zaten Loach'un hiçbir filminde duygularınızla oynanmış gibi hissetmezsiniz, onun en önemli tutarlılığı da budur belki. Route Irish'de de yarattığı karakterler üzerinden seyirciyi nasıl değiştireceğine kafa yormuş daha çok, neler hissettireceğine değil. Karakterler demişken, kısaca belirtmek isterim ki, tüm oyuncular birinci sınıf iş çıkarmışlar. Fergus rolünde Mark Womack, Rachel rolünde Andrea Lowe, biraz da ekranda göründükleri sürenin çokluğu itibariyle öne çıkıyorlar ama özellikle seviştikleri sahnede sergiledikleri performans çok çok iyi. Hepinize, hazır sinemada oynuyorken izlemenizi tavsiye ederim. ****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder