26.01.2018

Oscar'ı 'The Post' alacak... Neden mi?



Öncelikle şunu teslim edelim, bu yıl En İyi Film dalında Oscar'a aday filmlerin birçoğu gerçekten ödülü hak edecek kalitede, hepsini izlemeden bile bunu görebiliyoruz. Yabancı eleştirmenlerin olsun, yurt içinden sinema yazarlarının olsun, genellikle hemen hepsi için övgü dolu yazılar yazdığını gördük, çoğuna da hak verdik. "Call Me By Your Name" kazansa örneğin kimse şaşırmaz, ya da "Three Billboards..." ve hatta "Lady Bird". Keza Paul Thomas Anderson'ın merakla beklenen filmi "Phantom Thread" ya da Guillermo Del Toro'nun 13 dalda aday olan son filmi "The Shape of Watre"... Bunlar da en az diğerleri kadar güçlü adaylar. Jordan Peele'in kendisine bir de En İyi Yönetmen adaylığı getiren filmi "Get Out" bu seçki içinde sürpriz gibi duruyor ama, izleyenler katılacaktır sanırım, müthiş bir korku film. Irkçılık temelli bir hikâyeyi bu kadar sağlam bir korku filmine çevirmek az mesele değil doğrusu. "Dunkirk" bana biraz ödüle uzak gibi duruyor doğrusu ama bu da benim şahsi fikrim, kazanacak olsa ayakta alkışlanması şaşırtıcı olmaz. Yine de En İyi Film dalında bana bu yıl "The Post" ipi önde göğüsleyecek gibi geliyor. Neden mi?


Nedeni politika

Şöyle anlatmaya çalışayım. Oscar ödüllerinde En İyi Film dalı her zaman en çok tartışılan ve en çok merak edilen daldır. Nihayetinde yılın en iyi filmi seçiliyor, bu çok da tuhaf değil diye düşünebilirsiniz ama her zaman bu kadar basit değil elbette. Yakın geçmişten hatırlayalım, Obama'nın başkanlığı döneminde, 2012 Oscar ödüllerine "Lincoln", "Zero Dark Thirty" ve "Argo" gibi her biri ABD'nin farklı bir tarihi dönemini anlatan ve sözde Amerikan değerlerini yücelten filmler aday olmuş çok kimsenin hiç beğenmediği "Argo" ödüle uzanmıştı. O yıl öyle bir hava estirilmişti ki törende, canlı yayın sırasında Beyaz Saray'a bile bağlanılmıştı, hatırlarsanız. Böylesi tematik törenlerin yaşandığı yıllara sık rastlar olduk aslında. Örneğin bir sene Akademi çok beyaz olmakla suçlanır, ertesi yıl birdenbire siyahi adayların sayısı beşe, ona katlanır. Bir sene çeşitlilikten yakınılır, ertesi yıl "Moonlight" ödül alır, vb.. Yanlış anlaşılmasın, bence de "Moonlight" ödüle layık bir filmdi, ama mesela bu yıl "Call Me By Your Name" alırsa şahsen şaşırırım, o da ayrı. Ne de olsa Akademi geçen yıl LGBTİ kontenjanını savdı. Bı yıl sıra Trump'a bir mesaj yollamakta bana sorarsanız.


ABD Başkanı Trump ile Hollywood liberalleri arasındaki gerginlik biğr buçuk yıldır hiç azalmadı. Bir yanda Alec Baldwin gibi hemen her hafta Saturday Night Live'da Trump taklidi yapan oyuncular, bir yanda Meryl Streep gibi sözünü sakınmayan saygın isimler... Saymakla bitmez Trump karşıtlığı, ki haklı bir karşıtlık olduğu da su götürmez. Tam da böylesi bir iklimde Steven Spielberg elindeki her işi bırakıp aceleyle "The Post"u çektiyse durup bir düşünmek lazım. Hele de başroldeki isimlerden biri Meryl Streep ise. Filmin konusu da malumunuz basın ve ifade özgürlüğü. Daha geçen hafta Beyaz Saray'dan CNN muhabirini kovan ve her fırsatta basına 'Yalan söylüyorsunuz' diyen Trump'a bu yılki Oscar töreninde ciddi bir tokat geleceğini düşünüyorum. Bunu da elbette "The Post"u En İyi Film ödülüyle taçlandırarak yapacaklar. Tabii bütün bunlar benim fikrim, tamamen yanılıyor da olabilirim.

1 yorum:

  1. Tamamen katılıyorum. Yalnız şu var ki, politikayı bir kenara bıraktığımız zaman da The Post, aday filmler arasında mesajı en açık ve en evrensel film sanırım. Bu da siyasi yönü olmasa bile ödülü kazanmasında büyük etken olurdu düşüncesindeyim.

    YanıtlaSil