|
Bu yıl aday bile olmayan Lupita Nyongo'nun afişte kullanılması çok manidar, değil mi? |
88. Oscar ödülleri saatler önce sonlanan bir törenle sahiplerini buldu. Uzun ve sosyal mesajlarla dolu sıkıcı ve sürprizi az bir törendi, son 10-15 yıldır olduğu gibi. Bu yılın yaygın tartışma konusu ise hiç bir siyahi oyuncunun aday gösterilememsinden hareketle başlayan "Oscar'da çeşitlilik noksanlığı" idi. ve törende de bu durum bir hayli gündeme geldi.
|
En İyi Film Oscar'ını alan Spotlight bir de Orijinal Senaryo dalında ödül aldı |
Ama önce hızlıca ödüllere göz atalım. Herkesin The Revenant'ın zafer gecesi olacağına inandığı törende Spotlight gecenin belki de tek dikkate değer sürprizini yaparak En İyi Film ödülünü kucakladı. Konusu her ne kadar son derece önemli olsa da, Spotlight ne yazık ki sinemasal melekeleri fazla olmayan, handiyse sıradan bir film. HBO'da ya da Netflix'te bile çok daha iyi çekilmiş filmler buluyoruz artık, bırakın sinemayı. Benim bu ödül için adayım (ki asıl adaylarım örneğin Carol ve 45 Years bu dalda aday bile gösterilmediler) The Big Short idi ve kurgusu, anlatımı ve dahi oyunculuk performansları Spotlight'a göre daha dikkat çekiciydi. Keza Mad Max Fury Road yine bu adaylar içinde bence daha iyi bir film olarak öne çıkıyordu ama onu da teknik ödüllerle geçiştirdiler. Sonuçta Boston'da çocukları taciz eden rahiplerin ve onlara göz yuman Katolik Kilisesi'nin kirli içyüzünü ifşaya soyunan bir grup gazetecinin hikayesi yılın en popüler öd
ülünü kapmış oldu.
|
Nihayet aldı da rahata erdi, tabii biz de |
Yılın muhtemelen tek bankosu Leonardo DiCaprio idi. The Revenant ile yıllardır beklediği heykelciğe nihayet kavuşmasında bu yıl karşısında çok da dişli bir rakip olmamasının payı büyüktü bence. DiCaprio "İklim değişikliği gerçek ve şu anda yaşıyoruz bunu" diyerek çevreci bir mesaj verdi kabul konuşmasında. En İyi Kadın Oyuncu dalında ise maalesef hala izleyemediğim Room filmindeki rolüyle Brie Larson aldı, ki bu ödül de beklenen ödüllerden biriydi. Yine de Charlotte Rampling ve Cate Blanchett gibi iki büyük oyuncunun performanslarını nasıl gölgede bıraktı, meraktayım doğrusu.
|
Etti mi iki? |
Geçen yılın başarısını bu yıl da tekrarlayan Alejandro Gonzalez Inarritu üstüste ikinci Oscar'ını alarak nadir bir listeye dahil oldu. Ondan bu dubleyi yapabilen John Ford (Gazap Üzümleri ve Vadim O Kadar Yeşildi ki) ve Joseph L. Mankiewicz (A Letter To Three Wives ve All About Eve) olmuştu. İşin doğrusu bu dalda da Lenny Abrahamson (Room'u izlemedim ama Abrahamson sağlam bir sinemacı), George Miller (Mad Max Fury Road ciddi bir yönetmenlik başarısı bence) ve Adam McKay de ödülü alabilirdi belki ama Inarritu öylesine etkileyici bir iş yapıyor ki insanlara sihirbazlık gibi geliyor. Oscar'da da böyle gösterişli işler hep daha çok dikkate alınıyor. Şaşırtıcı değil yani.
|
The Danish Girl ile Oscar alan Vikander geleceği parlak isimlerden |
Yardımcı Erkek Oyuncu dalında en büyük sürpriz aslında Idris Elba'nın aday bile gösterilememesiydi, ki SAG ödüllerinde ipi o göğüslemişti malum. Onun yokluğunda diğer adayların herhangi biri ödülü alabilirdi ve öyle de oldu. Belki 40 yıldır görmezden gelinen (en son Rocky ile aday olmuştu) Stallone'nin alacağına inanalar vardı ama sonuçta bu dalda ödül en tecrübeli adaya, Mark Rylance'a gitti. İşin ilginç yanı İngiliz tiyatrosunun en büyük isimlerinden biri olan Rylance'ın The Bridge of Spies ile ilk kez Oscar'a aday gösterimesiydi. Yardımcı Kadın Oyuncu dalında ise yılın en çalışkan oyuncularından Alicia Vikander ipi göğüsledi, ki bu da beklenen sonuçlar arasındaydı. Yine de Jennifer Jason Leigh alsa daha çok sevinebilirdim.
|
Bırak artık kamerayı Lubezki! |
Oscar'ı en çok hak eden isim kimdi diye sorsanız hiç düşünmeden Emmanuel Lubezki derim. The Revenant'ın etkisinin aslen Lubezki'nin olağanüstü görüntü yönetiminden geldiğine ikna olmuş durumdayım. Kendisinin yönetmen olarak imza atacağı bir filmi heyecanla beklemekteyim. Olmadı, başka yönetmenleri parlattığı filmleriyle de yetinebilirim.
|
Yılın en iyilerinden Son Of Saul Oscar'ı da aldı elbette |
Yabancı Dilde En İyi Film dalında bir an için bile Mustang'in kazanacağı yanılsamasını yaşamamış bir olarak Son of Saul'un bu ödülü hak ettiğini söyleyebilirim. Bu kadar sağlam anlatılmış, böyle dirençli çekilmiş film azdır herhalde. Alkışlamak dışında yapılacak bir şey yok. En İyi belgesel dalı ise tüm dalların en güçlü olanıydı. Her aday film ayrı güzeldi ama ipi Amy göğüsledi. Akademi için beklenen bir tercihti ama The Look of Silence elbette gönüllerin şampiyonu oldu.
|
Gecenin hak edilmiş ödüllerinden biri, bence tabii |
Senaryo dallarında The Big Short'a (Uyarlama Senaryo) sevindim, Spotlight'a sevinmedim. Orijinal Senaryo dalında Inside Out ve Straight Outta Compton gibi daha ilginç adaylar vardı zira. Inside Out sadece En İyi Animasyon Oscar'ıyla ayrıldı geceden, ki muhakkak hak ediyordu ama benim gönlüm yine en az onun kadar hak eden Anomalisa'dan yanaydı.
|
Ennio Morricone ödülünü Quincy Jones'un elinden aldı |
En İyi Film Müziği dalında beklendiği gibi efsane besteci Ennio Morricone (The Hateful Eight) Oscar'ı alırken; En İyi Şarkı dalında son Bond şarkısı The Writing On The Wall zafere ulaştı, nedense?
|
6 Oscar alan Mad max Fury Road daha fazla da alabilirdi aslında ama Akademi sevmiyor işte bu tür filmleri |
En İyi Kurgu dahil toplam 6 dalda ödül alan Mad Max Fury Road gecenin en çok heykelcik alan filmi olurken, En İyi Görsel Efekt ödülünü Ex Machina'ya kaptırdı.
|
Biz de yedik! |
Gelelim başlıktaki "beyaz Oscar'a siyah makyaj" meselesine. Herhalde son yıllarda (belki de tarihte) bu kadar çok siyahinin bir vesileyle sahneye çıkarıldığa başka tören olmamıştır. Uzun zamandır görmediğimiz oyunculardan tutun da (Louis Gossett Jr. mesela), çeşitli müzisyenlere kadar (Quincy Jones, Pharrell Willimas vs) bir çok siyahi geldi geçti sahneden. Biz de yedik! yayının en doğru tesbitini daha önce düzenlenen özel bir törenle ödülünü alan Spike Lee sarfetti yine: "Bir siyahinin ABD Başkanı olması bile stüdyo yöneticisi olmasından kolaydır". Bilmem anlatabildik mi?
Katolik Kilisesi'nin kirli içyüzünü ifşaya soyunmayı amaçlayan bir film olarak El Club çok daha başarılıydı zannımca.
YanıtlaSilDört bir yanda gezinen övgülerin arasında spotlight'ın hakkını, oldukça sıradan bir film olduğu tespiti ile yapmanızdan dolayı teşekkürler.
Değerlendirmelerinize genel olarak katılıyorum, çok iyi bir yazı olmuş.
YanıtlaSilSpotlight'ın En İyi Film'i alması beni gerçekten şaşırttı dürüst olmak gerekirse. Ayrıca The Revenant'ın en büyük artılarından biri kesinlikle Lubezki'ydi. Oyuncular da çok başarılıydı ancak senaryo sıkıntılıydı.
Başlık da pek bir anlamlı olmuş...