7.01.2016

Kritik: Dheepan


Cannes Film Festivali'nde geçen mayıs Altın Palmiye'yi alan Dheepan meseleye hiç vakit vaybetmeden giriyor ve son saniyesine kadar da izleyiciyi diken üzerinde tutmasını biliyor. Aslına bakarsanız farklı bir dünyayı anlattığı Un Prophete ( Yeraltı Peygamberi ) adlı filminde de benzer bir üslup tutturmuştu Jacques Audiard ama bu sefer hem o denli aceleci bir kamera kullanımına başvurmamış hem de karekterizasyonda daha fazla alan açmış kendine. Yoksa burada da yine içinde yaşadıkları dünyada kendilerini sıkışmış hisseden ve bu hapishaneden kurtulmanın yollarını arayan ama nihayetinde bir şiddet sarmalının içinde kaybolan bireyler var hikayenin merkezinde.


Sri Lanka'daki içi savaştan kaçarak Avrupa'ya göç eden ve aralarında hiçbir bağ olmadığı halde bir aile rolü yapan üç kişinin hikayesine odaklanıyor Dheepan. Birbirini ilk kez göç edecekelri gün taşıyan bu üçlü kendilerini kısa bir süre sonra Paris'te bulacak ve yeni kimlikleriyle yeni bir hayata başlayacaklardır. Kendine Dheepan adını alan ( ki bu savaşta ölmüş ya da kaybolmuş bir adamın adıdır aslında ) Sivadhasan aslen bir Tamil gerilasıdır ve hayatı çatışma içinde geçmiştir. Kendi ailesini koruyamamış olmasının onda yarattığı yıkımla bile baş etmesi zorken kendini dünyanın en büyük kentlerinden birinde sokakta ışıklı oyuncaklar satarken ve zabıtalardan köşe bucak kaçarken bulur ve sırf bu koşuşturmacadan kurtulmak için kendisine teklif edilen kapıcılık işini kabul eder. Kentin dış banliyölerinden birinde yer alan toplu konuttan bozma bir sitede işe başlayan Dheepan ve sahte ailesi bir süre sonra iyi kötü bir düzen tutturup kendince hayaller bile kurmaya başlayacaklardır.  ne yazık ki Dheepan'ın şiddet yüklü geçmişi onu burada da rahat bırakmaz ve Audiard'ın tüm ustalığını konuşturduğu olağanüstü bir finalin ardından tüm hayallerin flulaştığı bir çıkmaz sokakta buluruz kendimizi. Belki bir tek küçük kız için umut kalmıştır, göçmenlere dünyada ne kadar umut kaldıysa elbette.


Zorunlu göç ve mültecilik meselelerinin bunca göz önünde olduğu bir sırada karşımıza çıkan Dheepan bu gitgide büyüyen ve oluk oluk kanayan yaraya bir merhem olma iddiasında değil, onu baştan söyleyelim. Ama şiddetin sadece şiddet doğurduğu önermesinden hareketle çizdiği tabloda bir cengelden başka bir cengele savrulan Dheepan karakteri özelinde düşünürsek Audiard'ın çok da farklı bir çıkış öneremeyeceğini anlıyoruz elbette. Belki de bu durum filmin en bariz zafiyeti. Dheepan'ın geçmişi o denli sert çizgilerle çizilmiş ki, şiddetten kaçışı neredeyse imkansız hale geliyor. Yine de farklı ihtimalleri uzaktan da olsa gösterip olabildiğince hakkaniyetli davranmaya çalışan bir senaryo var ortada. Üstelik hep başka bir geleceği hayal eden, bir yere kadar elindekine razı olan ama bir yerden sonra isyan bayrağını çekmeye hazır olduğunu gösteren Yalini karakteriyle işin farklı bir boyutunu da görüyor ve fakat yine de iyimser bir bakış açısı geliştirmekte zorlanıyoruz.


Filmin en etkileyici yönü Audiard'ın görsel olarak son derece sağlam bir şekilde çizdiği dünya ve o dünyayı tarif ederken yarattığı atmosfer. Oyuncu performanslarının ( özellikle hiç tanınmayan iki baş oyuncusunun övgüye değer olduğunu belirtelim ) üst düzeyde olduğu filmde Nicolas Jaar imzalı müziğin ve Eponine Momenceau'nun görüntü yönetiminin yukarıda bahsettiğim atmosferin hayati ögeleri olduğunu da söylemek lazım. Son olarak, Dheepan güncel konjonktüre de denk düşen konusuyla haftanın en iyilerinden biri ve 2016 sonunda "en iyiler" listemize girerse de şaşırmayacağımız bir film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder