7.10.2009

Hafıza 3: The French Connection


Bundan 38 yıl önce bu hafta ( tam olarak 9 Ekim 1971'de ) vizyona çıkmış The French Connection. 70'li yılların sineması özellikle ilgilendiğim alanlardan biri. The French Connection da özellikle sevdiğim filmlerden. Dönemin en iyi polisiyelerinden biri kesinlikle. Gene Hackman'ın oyunculuğu ise birinci sınıf. Zaten Oscar'ı da kapmıştı. Filmin toplam 5 Oscar'ı olduğunu ( En İyi Film, En İyi Yönetmen ) belirteyim bu arada - fazla bir şey ifade etmese de. William Friedkin'in filmografisinde özel bir yere sahip olan film bugün en çok da takip sahnesiyle anılıyor, ki bu da çok doğal. Sinema tarihinin en iyi takip sahnelerinden birine sahip olan filmde bir otomobil, şehir içinde metroyu kovalıyor ( otomobilde Popeye Doyle, metroda izleyicinin henüz kim olduğunu anlamadığı şüpheli şahıs ) ve nefes bile almadan izliyorsunuz. Bu arada 1985 yılında To Live and Die in L.A. adlı bir başka polisiye daha çeken Friedkin inanılmaz bir takip sahnesine daha imza atacaktır. Hangisinin daha muhteşem olduğu da ayrıca bir tartışma konusudur. The French Connection'a dönecek olursak, film bugünlerde örneğine pek rastlanmayacak türden zekice bir senaryo kurgusuna sahip. Kimin kim olduğunu, hangi hesapların nasıl döndüğünü anlamak zaman alıyor ve dikkat gerektiriyor. Bu arada Fransız bağlantısını kuran adam rolüne Fernando Rey'in seçilişi de ilginç bir hikayedir. Friedkin adını bilmediği ama daha önce birkaç filmde izlediği bir oyuncuyu aramaktadır ve etrafındakilere de "Hani şu Bunuel filminde oynayan adam" diye tarif etmektedir. Freidkin aslında Belle De Jour filmindeki Fransisco Rabal'ı tarif etmektedir ama kasting direktörü Rey'i kastettiğini sanır. Oyuncu Amerika'ya geldiğinde yanlışlık anlaşılır ama Friedkin asıl istediği oyuncunun zaten müsait olmadığını ve ingilizce bilmediğini öğrenince duruma itiraz etmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder