27.01.2010

!f İstanbul programından öneriler


Memleketin tek bağımsız film festivali !f 11 Şubat'ta başlıyor. Dün geceki basın kokteyline gidemedim ama bugün hızlıca programı inceledim ve bazı "görülmesinde fayda olan" filmler belirledim. Maksat hizmet.



Herşeyden önce bu köşede daha önce de duyurduğum Red Riding Trilogy'yi mutlaka görmelisiniz. Channel 4 televizyonu için çekilen 3 bölümlük seri ( ki ben de küçük ekranda izledim ve perdede bir kez daha görmeye can atıyorum ) gerçekten de unutulmaz bir sinema deneyimi olacak, inanın. Size referans olarak Zodiac ve LA Confidential filmlerini gösterebilirim. Görselliği, anlatımı ve entrikası bu iki filmin arasında bir yerlerde ve bir anlamda daha da yukarıda sanki. James Ellroy'a hastalık derecesinde tutkun olduğumu bilenler ( ki beni az çok tanıyanlar bilir sanırım ) ne derece büyük bir iltifat ettiğimi de anlamışlardır. Şöyle özetleyeyim, eğer bu yıl !f'de sadece bir film görecekseniz bu Red Riding ( tabii 3 film oldu bir anda ) olmalı.



Cannes Film Festivali'nde büyük yankı uyandıran Un Prophete görülmesi gereken bir diğer film. Ben henüz izleyemedim ve kısmetse festivalde izleyeceğim. Jacques Audiard'ın filminin yılın en çarpıcı filmlerinden biri olduğunu söylüyor gören herkes, siz de görün, siz de söyleyin bence. Michel Gondry'nin yeni filmi The Thorn In My Heart ( L'epine Dans Le Coeur ) dikkatimi çeken başka bir film oldu. Bu kez kendi ailesini anlatan Gondry önceki işlerinden farklı bir filme imza atmış görünüyor. Zaten filmde Suzette ve Jean-Yves Gondry, yani yönetmenin halası ve halasının oğlu rol alıyor. Filmin bir belgesel olduğunu söylemeye gerek yok herhalde.



Belgesel demişken; Türkiye'de öldürülen "barış gelini" Pippa Bacca'ya bir ağıt niteliğindeki Pippa'ya Mektubum ve gıda endüstrisindeki çarpıklıkları gözler önüne seren Food Inc. bu yılın programında bence öne çıkan belgesel yapımlar. Bu filmlerin ilki, yani Pippa'ya Mektubum, konusunun zorluğuna ve yola çıktığı hikayenin içerdiği tüm dehşete rağmen ilginç bir şekilde kara mizaha yaklaşn bir film olmuş anladığım kadarıyla. Food Inc. ise insanı yemekten soğutacak denli çarpıcı bir film.


Festivalin müzik odaklı bölümü "Sesli Yaşam"da birçok ilginç film var ama benim ilgimi en çok All Tomorrow's Parties çekti. Filmin yukarıda gördüğünüz fotoğrafı bile insanı salona çekmeye yeter herhalde.



İki de deneysel yapım var görülmesi gereken. İlki Gustav Deutsch'un imzasını taşıyan FILM IST: a girl & a gun. Deutsch'un eski film parçalarından oluşturduğu a girl & a gun bana her izleyenin farklı bir yolculuk yapabileceği benzersiz bir derleme gibi göründü. İzleyince daha anlayacağız herhalde. İlgimi çeken diğer deneysel yapımsa Double Take adlı film. Neyin gerçek, neyin sahte olduğunu anlamakta zorlandığınız; biraz belgesel, biraz sahte belgesel, tuhaf bir film. Aklıma Orson Welles'in F For Fake'i geldi nedense ( tekrar izlemenin vakti gelmiş anlaşılan ). Bu iki filmi de görmeye çalışacağım mutlaka. Şimdilik bu kadar, iyi seyirler, falan filan..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder