30.04.2015

Günün trailer'ı: The Visit



M. Night Shyamalan'ın yeni filmi The Visit yine korku/gerilim türünde elbette. Yönetmenin sinemasına alışık olanların yadırgamayacağı bir paranormal durum söz konusu ve bu kez yaşlılık meselelesi de bir hayli ön planda. Yukarıdaki trailer insanı merakta bırakıyor ne yalan söylemeli ama Shyamalan'da zaman zaman ciddi hayal kırıklığı yaşadığım için yine de temkinliyim. Bu arada 11 Eylül'de ABD'de vizyona çıkacak filmin afişi de hiç fena değil bence.


Don't Look Now yeniden mi çevrilecek?



Remake ya da bizim dilimizde söyleyecek olursak yeniden çevrim meselesi sinemanın sıkça başvurduğu bir yol. Özellikle de Hollywood'da konu sıkıntısı çeken yapımcılar son yıllarda işi iyice abarttılar ve geçmişte iş yapmış ( hatta bazen iş yapmamış ama kült olmuş ) ne varsa yeniden çekip piyasaya sürmeye iyice alıştılar. Bunu da farklı kisveler altında yapıyorlar. Bazen filme kaynak olan kitabı yeniden uyarlıyorlar ( ki bu da ne olursa olsun bir remake sayılabilir ), bazen de doğrudan filmin kendisini ele alıp bir takım küçük değişikliklerle bir kez daha çekiyorlar. Örneğin geçenlerde 1974 tarihli The Gambler'ın yen,iden çevrimi olan aynı adlı filmi izledim. James Caan'ın rolünü bu kez mark Wahlberg üstlenmiş ve yapımcılar arasında da ilk filmin senaristi James Toback'ın adı var. Bizzat Toback işin içinde olduğu için çok kötü bir film olmamış belki ama ilk filmin bir hayli karanlık ruh hali yeni çevrimde çağımızın izleyicisine uygun şekilde bir hayli yumuşatıldığı için etkisinden bir hayli kaybetmiş elbette ( John Goodman, Jessica Lange gibi oyuncuların birinci sınıf performanslarına rağmen ).

Gişede iyi iş yapmış filmlerin tüm devamı ve öncesi tüketildikten sonra yeniden çevrim çemberine dahil olması genellikle reboot şeklinde oluyor. yani zırt pırt yeniden başlayan Spider-Man, Superman, Batman serileri gibi. Bunlar tam ablamıyla remake sayılmıyorlar belki ama çıkış noktaları ( ve aslında varış noktaları da ) aynı: özgün konu bulunamadığı için aynı şeyi tekrar çekmek. Christopher Nolan ve Darren Aronofsky gibi çok az sayıda sinemacı dışında özgün bir senaryo için büyük bütçe bulabilen yönetmenler pek yok. Özgün fikirler hala az paraya çekiliyor ( bkz Coen Biraderler, Noah Baumbach, Wes Anderson vs ) ve bu da Hollywood'un içinde bulunduğu ciddi bir kriz aslında. Filmler ya çok büyük bütçelere çekiliyor ya da çok küçük bütçelere. Arası pek kalmadı. Belki Tarantino filmleri buna bir istisnadır ama işte o kadar. Stüdyolar gişe garantisi istiyor ve bu da özgün senaryolarla olmuyor onlara göre. Bu yüzden de eski filmlere başvuruyorlar genellikle. Çoğunlukla da hedefi ıskalıyorlar doğrusu. İstedikleri gişeyi alsalar bile yeniden çektikleri film, ilk filmin gölgesinde kalıyor ve izleyici ya da eleştirmenler tarafından beğenilmiyor. Hele bu film zamanında kült olmuş, kuşaklar tarafından sürekli izlenmiş bir filmse durum daha da acıklı oluyor ( bkz The Wicker Man, Carrie vb ). Anlaşılan şimdi de sıra 70'li yılların bir başka kült filmine, Don't Look Now'a gelmiş. 1973 yılında Nicolas Roeg tarafından çekilen ve aslen Daphne du Maurier'nin bir öyküsünden yola çıkan film sinema tarihinin en ünlü kültlerinden birine dönüşmüştü. Üstelik pek çok kült filmin aksine senaryosundan oyunculuğuna, kurgusundan görüntülerine kadar hemen her anlamda kusursuz bir filmdi Don't Look Now. Başrollerdeki Donald Sutherland ve Julie Christie'nin bir yandan giyindikleri, bir yandan da seviştikleri paralel kurguyla aktarılmış sahne sinema tarihinin en güzel sevişme sahnelerinden biri olarak anılır hala. Hal böyle olunca yeni bir Don't Look Now fikri insanın sinirini bozuyor elbette. Ne gerek var sahi? Gişe rekorları kırmayacağı belli herhalde. Altıncı His gibi bir şok gişe başarısı bekleniyor belki ama ilk filmin büyüsüne erişmesi imkansız bir yeniden çevrim başta Roeg olmak üzere onca insanın emeğine ve kimbilir kaç izleyicinin anısına haksızlık olmayacak mı? Gerçi henüz ne bir yönetmen var ortada, ne de oyuncular belli. Yani iş çekim aşamasına kadar gelemeyebilir. Çok da isabetli olur hani.


22.04.2015

Günün tasarımcısı: Andy Fairhurst



Özellikle sci-fi ve fantazi alanlarında ilginç tasarımlara imza atan Andy Fairhurst sinemadan da fazlasıyla beslenen bir grafik asarımcı. Britanyalı sanatçı Star Wars ve Back To The Future serileri için yaptığı tasarımlarla bir hayli ses getirdi. Gerçekten de son derece sağlam işlere imza attığını kabul etmek lazım.





21.04.2015

Cannes jürisinde kimler var



Bu yıl Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Jürisi'ne Coen Biraderler'in başkanlık edeceği daha önce açıklanmıştı zaten. Aklımıza gelen sorulardan biri iki kişi başkan olacağına göre geri kalan üyelerin kaç kişi olacağıydı ( toplam 9 kişi oluyor normalde biliyorsunuz ). Hemen arkasından gelen soruysa iki eş-başkan arasında bir görüş ayrılığı halinde oylarının nasıl sayılacağıydı. Hemen söyleyeyim, Coen Biraderler dışında 7 kişi daha davet edilmiş jüriye, yani toplam yine 9 kişi var ( iki eş-başkan dahil ). Bu üyeler arasında Meksikalı sinemacı Guillermo Del Toro ve Hollywood yıldızı Jake Gyllenhaal ilk dikkat çeken isimler. Ayrıca jüride bir yönetmen daha var ki birçokları sevinecek, bazıları da gençliğini ileri sürerek şüphe beyan edecek: Xavier Dolan. Jüride Avrupa kıtasından üç kadın oyuncu var bu yıl: Soğhie Marceau, Sienna Miller ve Rossy De Palma. Fransız oyuncu Marceau uluslarası alanda belki Marion Cotillard, Juliet Binoche gibi isimlerin gölgesinde kaldı ama yeteneği ve karşyeri tartışılmaz elbette. İngiliz oyuncu Sienna Miller ise özellikle son yıllarda farklı karakterlere bürünerek adından söz ettirdi. Öyle ki yakında Oscar için iddialı isimler arasına girebilir. Rossy De Palma'yı özellikle Almodovar takipçileri iyi bilir. Uzun yıllardır Almodovar filmlerinde izleyici karşısına çıkan oyuncu farklı tipiyle beyazperdenin unutulmaz simaları arasına girdi. Jürideki son isimse sektörün belki çok bilmediği ama müzik alanında büyük başarılara imza atmış Malili müzisyen Rokia Traore. Kendisi aynı zamanda bir şarkıcı ve şarkı yazarı.

20.04.2015

Batman v Superman için 2 afiş



2016'nın merakla beklenen süper kahraman uyarlaması Batman v Superman: Dawn of Justice bir süre daha ortalarda yok malum, ama geçenlerde yayınlanan trailer'ın ardından şimdi de 2 afiş yayınlandı ve izleyicilerin ilgisinin canlı tutulması yolunda başarılı bir adım daha atılmış oldu. Gerçi 1 yaıldan fazla bir süre bu ilgi nasıl ayakta kalacak bilmem ama gördüğünüz afişlerin güzel işler olduğunu söyleyebilirim. Şahsen benim şimdilik filme dair tek ciddi endişem Ben Affleck'in varlığı; hem de Batman rolünde. Onun dışında kadro gayet sağlam.



Günün trailer'ı: Mr. Holmes



Sherlock Holmes herhalde dünyanın en tanınmış kurmaca karakteri. Sinemada olsun, TV'de olsun, onun kadar çok uyarlaması yapılan bir karakter daha yok. Belki onunla aşık atabilecek tek karakter Dracula olabilir, emin değilim. Şimdi de Ian McKellen Temmuz ayında vizyona çıkacak Mr. Holmes adlı filmde efsanevi karakterin kılığına bürünmüş. Bu kez Sherlock'u yaşlı bir detektif olarak görüyoruz. Diğer Sherlock uyarlamalarının çoğunda olduğu gibi Arthur Conan Doyle'un bir romanından ya da öyküsünden yola çıkan bir film değil bu; bu kez Mitch Cullin'in A Slight Trick of the Mind adlı romanı temel alınmış. Bill Condon'ın ( Dreamgirls, Gods and Monsters ) yönettiği filmde Ian McKellen'a Laura Linney ve Colin Starkey gibi isimler eşlik ediyor.

19.04.2015

Günün afişi



Bizde Özgürlük Yürüyüşü adıyla Şubat ayında vizyona giren Selma yılın dikkate değer filmlerinden biriydi. En azından evvelki yıl Oscar alan 12 Years A Slave'den daha iyi bir film olduğu kesin, Steve McQueen'i çok sevsem de. Yukarıdaki afişe yeni rastledım ve ilk bakışta çok etkilendim. Biraz geç de olsa sizlerle paylaşmakta bir sakınca görmedim, sizin de dikkatinizden kaçmış olabilir zira.

Gişede daha da hızlı


Hızlı ve Öfkeli ( Fast and Furious ) serisinin son halkası Furious 7 ( Hızlı ve Öfkeli 7 ) gişede ciddi bir rekor kırdı. Film sinema tarihinde 1 milyar dolar gişe hasılatını aşan en hızlı yapım oldu. Bu barajı topu topu 17 günde geçen filmin orijinal adında Fast yani hızlı ibaresinin bulunmayışı ise tam bir ironi elbette.  Film ayrıca bugüne kadarki en iyi 2. açılış hasılatına sahip ( ilki Harry Potter and The Deathly Hollws Part 2 ). Furious 7'den önce 1 milyar barajını en hızlı aşan film 19 gün ile Avatar olmuştu. Aslında Avatar yine aynı sürede bu varajı aşan Harry Potter and The Deathly Hollws Part 2 ve Avengers ile bu rekoru paylaşıyordu. Şimdi akla gelen soru şu elbette: Furious 7 acaba Avatar'ın toplamdaki gişe hasılatı rekorunu kırabilecek mi? Sizce?

Lars von Trier'den seri katil dizisi


Evet biliyorum, Lars von Trier'yi eskisi kadar sevmiyor hatta belki de artık nefret ediyorsunuz. Açıkçası Europa'yı hala sinema tarihinin en önemli filmleri arasına koysam da Lars von Trier gibi potansiyel olarak muhteşem bir sinemacı olabilecek zekada bir adamın kariyerinin büyük bölümünde izleyiciyi manipüle etmeye yönelik, provokasyon olsun da ne olursa olsun tarzı filmler çekmesini son derece manasız buluyorum. Yine de her yaptığını izliyor muyum ( muyuz ya da), izliyorum. En azından merak ediyorum. Şimdi de 8 bölümlük bir seri katil dizisi çekecekmiş ve bunu da katilin bakış açısından anlatarak yapacakmış. The House That Jack Built adlı dizinin daha önceki dizilerin hiç birine benzemeyeceğini iddia ediyor von Trier. zaten böyle büyük laflar etmese şaşardım. Dizinin oyuncu kadrosu henüz belirsiz ama Lars von Trier'nin "büyük" bir oyuncu kadrosu istediği ve uluslararası bir film yıldızının başrolü üstleneceği söyleniyor. hatırlanacağı üzre hazret 90'lı yıllarda Riget ( The Kingdom / Krallık ) adlı bir hayli sağlam ve tuhaf bir dizi çekmiş ve televizyon tarihinin en ayrıksı işlerinden birine imza atmıştı. Bakalım bu nasıl çıkacak?

18.04.2015

Miguel Gomes Cannes'da



Portekizli sinemacı Miguel Gomes 2012'nin en iyi filmlerinden biri olan Tabu ile hayranlığımızı kazanmış ve bir sonraki filmini merakla beklediğimiz isimler arasına girmişti. Ertesi yıl !f için İstanbul'a geldiğinde kendisiyle röportaj yapma fırsatı da bulmuştum. Yukarıdaki fotoğrafta bizzat kendisini görüyorsunuz; yani Miguel Gomes bu kez hem yönetmiş hem de oynamış anlaşlan. Çektiği film bu yıl cannes'da gösterilecek en uzun yapım, 3 bölümden oluşuyor ve 6 saatten uzun. Adı da Arabian Nights ( Binbir Gece Masalları ). Okuduğum haberlerden anladığım kadarıyla film yarışma için düşünülmüş ama süresi yüzünden Gomes'e Belirli Bir Bakış bölümüne girmesi teklif edilmiş. Gomes ise Yönetmenlerin 15 Günü'nü tercih etmiş. Bu arada Cannes ile ilgili bir diğer beklenti de Ben Wheatley'nin ( Kill List, A Field In England ) yeni filminin de resmi seçkiye alınma ihtimalinin olması. Çoğu zaman yarışmaya son anda bir eklenti olabiliyor ve belki de bu yıl Wheatley'nin filmi olacak bu eklenti.

Günün trailer'ı: Batman v Superman



Henüz bir hayli vakit var ama meraklısı çokça heyecanlanmıştır emini. Ben Christopher Revee kuşağından olduğum için aklıma As ya da Konak Sineması'nda seyrettiğim eski Superman filmleri ve o zamanlar kuyrukta beklerken hissettiğim heyecan geliyor. Zack Snyder'ın da sağlam bir iş çıkarttığına şüphem yok ama ben hala eskideyim işte, ne yaparsınız. Bu arada filmin vizyonu 25 Mart 2016, aklınızda olsun.

Günün afişi



Yukarıdaki Mulholland Drive afişi tasarımcı Sam Bosma'nın eseri ve Mondo tarafından piyasaya sürüldü. Her afişin ( özellikle de böyle art work sayılabilecek olanları ) filme bir yorum getirdiğini düşünürüm açıkçası ve burada da durum farklı değil bence. Bosma filmdeki Los Angeles'ı lacivert bir cengele benzetmiş ve kent manzarası da ateş böceklerini andırıyor sanki; görenleri kendisine çeken ama her daim tekinsiz. Oturup yeniden izlemek geldi içimden.

16.04.2015

Yeni Blade Runner filminde ilginç isimler



En büyük itirazım yeni Blade Runner filmini Ridley Scott'ın çekmesine karşı olacaktı ama neyse ki hazret sadece yapımcı olarak var projede. Filmi yöneteceği açıklanan isim son derece ilginç bance: Denis Villeneuve. Kanadlı usta sinemacı kült film Blade Runner'ın öncesini anlatacak filmde gerçekten dikkate değer bir iş çıkarabilir. Öte yandan 1982 yapımı ilk film o kadar unutulmaz bir yer edindi ki sinema tarihinde, onun gölgesinde kalmak gibi bir tehlike her zaman mevcut. Bir hayli de büyük bir tehlike üstelik. Bu arada şunu da belirtelim ( ki zaten yukarıdaki fotoğraf çoktan anlatmıştır durumu ) Harrison Ford'un oynayacağı daha önce kesinleşen filmin başrollerinden birini de Ryan Gosling'in oynaması ihtimali bir hayli güçlü bir biçimde telaffuz ediliyor. Görüşmeler sürüyor deyip konuyu kapatayım en iyisi.

Altın palmiye adayları açıklandı

Paolo Sorrentino'nun Youth adlı filminde Michael Caine başrolde 
Thierry Fremaux bir hayli uzun süren bir basın toplantısı sonucunda bu yılki Cannes Film Festivali'nin resmi seçkisini açıkladı. Konuşması o kadar uzun sürdü ki sosyal medyadan alaylı salvolara maruz kaldı Fremaux. Üstelik 1800 filmin başvurduğu ve tüm filmlerin festival komitesince tek tek izlenerek değerlendirilidiği açıklaması birçoklarınca hiç inandırı bulunmadı. Herneyse, biz uzatmayalım en azından ve Altın Palmiye seçkisini sizlerle paylaşalım.

Marion Cotillard'ı Lady Macbeth rolünde izlemek muhteşem bir deneyim olabilir

Jacques AUDIARD - DHEEPAN ( geçici başlık )
Stéphane BRIZE - LA LOI DU MARCHE
Valerie DONZELLI - MARGUERITE ET JULIEN
Matteo GARRONE - IL RACCONTO DEI RACCONTI
Todd HAYNES - CAROL
HOU Hsiao Hsien - NIE YINNIANG ( THE ASSASIN )
JIA Zhang Ke - SHAN HE GU REN ( MOUNTAINS MAY DEPART )
KORE-EDA  Hirokazu - UMIMACHI DIARY ( OUR LITTLE SISTER )
Justin KURZEL - MACBETH
Yorgos LANTHIMOS - THE LOBSTER
MAIWENN - MON ROI
Nanni MORETTI - MIA MADRE
Laszlo NEMES - SAUL FIA ( SON OF SAUL )
Paolo SORRENTINO - YOUTH
Joachim TRIER - LOUDER THAN BOMBS
Gus VAN SANT - THE SEA OF TREES
Denis VILLENEUVE - SICARIO

Joachim Trier'nin filminde Isabelle Huppert, Jesse Eisenberg gibi isimler var

Yukarıdaki seçkide beni ilk bakışta heyecanladıran isimler Sorrentino, Trier ve Villeneuve oldu açıkçası. Listede bir de Macbeth ( Justin Kurzel ) bulunması yine bir başka heyecan vesilesi sayılabilir. Tabii filmde başrolleri paylaşan Marion Cotillard, Michael Fassbender ve David Thewlis gibi isimler de ayrıca ilginç kılıyor durumu. Üstelik Kurzel'in Snowtown'ını çok sevmiştim doğrusu, umarım bu da o ayarda bir film çıkar.

Özel Gösterimler bölümünde ünlü oyuncu Natalie Portman'ın yönetmen olarak ilk uzun metrajlı filmi Sipur Al Ahava Ve Choshech ( A Tale Of Love And Darkness ) izleyiciyle buluşacak.  Ayrıca Asif Kapadia ( Senna filmini hatırlayanlar sevinecektir ) imzalı belgesel Amy ( Amy Winehouse elbette ) Geceyarısı Seansı'nda gösterilecek. Woody Allen'ın Irrational Man, George Miller'ın Mad Max: Fury Road ve Mark Osborne'un yeni animasyonu The Little Prince yarışma dışı olarak gösterilecek yapımlar arasında dikkatimi çekenler.

Festivalin bizim açımızdan en önemli yanıysa Kısa Film Yarışması'na kabul edilen Türkiye yapımı bir filmin Cannes'da boy gösterecek olması. Ziya Demirel imzalı film Salı adını taşıyor ve Türkiye Fransa ortak yapımı olarak geçiyor.

15.04.2015

Cannes'ın açılış filmi belli oldu



68. Cannes Film Festivali bu yıl Fransız yapımı bir filmle açılıyor. 2005'teki Lemming'den ( Dominik Moll ) bu yana açılışta gösterilecek ilk Fransız yapımı olacak bu. La Tete Haute adlı filmin yönetmeniyse kariyerine oyuncu olarak başlayan ama sonra yazar/yönetmen olarak da adından sıkça söz ettiren Emmanuelle Bercot. 1987'deki Diane Kurys'ten ( A Man In Love ) bu yana ilk kez bir kadın yönetmenin filmi cannes'ın açılışını yapacak. La Tete Haute'un başlıca rollerini ise Catherine Deneuve, Benoit Magimel ve Sara Forestier paylaşıyor. Son yıllarda hep yıldız isimlerin rol aldığı uluslararası yapımlarla açılan Cannes bu yıl biraz da Thierry Fremaux'nun özellikle Fransız bir yapımla festivali açmak arzusu sayesinde bu şekilde açılacak. Bilindiği gibi Altın Palmiye jürisinin başkanlığını ABD'li iki sinemacı, Ethan ve Joel Coen kardeşler üstleniyor. Hangi filmlerin yarışmaya alınacağı ( ki La Tete haute yarışmada mı, değil mi, o da henüz bilinmiyor ) önümüzdeki günlerde açıklanacak ve festival 13 Mayıs'ta başlayacak.

13.04.2015

Sinemamızın bitmeyen belası: Sansür



Sinemamızın sansür tarihi bitmek bilmiyor, bitecek gibi de değil ne yazık ki. İşin en kötü tarafı festivallerin de bu sansür uygulamalarına kurban gidiyor oluşu elbette. Sonbaharda Antalya Film Festivali sırasında yaptığımız tartışmaların bir benzerini bu sefer İstanbul Film Festivali sırasında yapıyoruz. Haksızlık etmeyelim ama Antalya'dan bir hayli farklı bir durum var ortada: Antalya'da festival yönetimi sansürün varlığını bile kabul etmezken İstanbul'da yönetim hem bunu açıkça kabullendi hem de tepkilerini göstererek çekilen sinemacıları desteklediğini açıkladı. Yine de sansür var mı, var ve bu sinemamızın hiç bitmeyen belası ne yazık ki.

Bugünkü basın toplantısında Zeki Demirkubuz doğru bir teşhisle Bakur filminin iktidar tarafından zaten yasaklanmak istendiğini ve tüm kurgunun bu filmin izleyiciyle buluşmaması için tasarlandığını söyledi. Yani ortada açıkça siyasi bir sansür var ama bahane olarak Eser İşletim Belgesi gibi kimi formaliteler ileri sürülüyor. Bu durumda üstü kapalı bir sansürle karşı karşıyayız ve muhtemelen bizim bilmediğimiz kimi gizli kapaklı tehditler de söz konusu ama Azize Tan'ın da söylediği gibi sektör olarak toplu hareket etmek ve festivallerde yabancı filmlerden istenmeyen bazı belgelerin yerli filmlerden de istenmemesi gibi düzenlemeler muhakkak yapılmalı. Bu en azından bazı yasal/teknik bahanelerden kurtulmamızı sağlayacak ve sansür çok daha bariz bir uygulama olarak karşımıza çıkacak. Yani iktidar bazı bahanelerin ardına saklanamayacak ve sansür tartışmaları çok daha açık bir şekilde yapılacak. Gerçi bugün Kültür Bakanlığı'nın açıklamasında Bakur'un terör örgütü propagandası yaptığı ve bu durumun da festivali bağlayacağı yönündeki ifadeler sansürü tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor ama bir yandan da hala topu festival yönetimine atıyor olmaları resmi sansürü reddettikleri anlamına geliyor.

"Şimdi ne oldu yani?" diye soruyordu bugün Zeki Demirkubuz. Azize Tan da "Bundan sonra olacaklar önemli" diyordu. Her iki ifade de önemli ve zaten bundan sonrası da sektörün geri adım atmayacağı bir eylem planında gizli. Bu da yarın Atlas Sineması'ndaki toplantıda konuşulacak herhalde. Öte yandan bugünkü toplantının ardından sinema yazarlarıyla farklı köşelerde yaptığımız sohbetlerde işin içinde açıklanmayan kimi noktaların olduğunu ve hala açıklanması beklenen konuların olduğunu anladık. Özellikle Kültür Bakanlığı'nın sert yanıtı festivalden de bir yanıt istiyor sanki. Bakanlık yetkilileri kime nasıl bir baskı uyguladı, işin orası da karanlık ve her kafadan bir ses çıkıyor bu konuda. Yani tam olarak olayların nasıl geliştiği konusunda bir bilgi sahibi değiliz. Yine de olan bitenden umut devşirmek mümkün ve şimdilik elimizde sadece bu kadarı var.

12.04.2015

Günün afişi



Terrence Malick'in en iyi filmlerinden biri olan Badlands aradan geçen 40 küsur yıla rağmen gücünden bir şey kaybetmeyen ve güzel yaşlanan filmlerden. Gördüğünüz Mondo tasarımı illüstratör Tomer Hanuka'nın imzasını taşıyor. Çok da güzel iş olmuş bana sorarsanız.


Günün Trailer'ı: Youth



Paolo Sorrentino'nun yeni filmi Youth büyük bir olasılıkla Mayıs ayında Cannes'da izleyiciyle buluşacak. Bir önceki filmi, Oscar'lı La Grande Bellezza son yıllarda izlediğim en iyi filmlerden biriydi ve bu yüzden Youth'u da merakla bekliyorum. Tamamı ingilizce olan filmde Michael Caine, Rachel Weisz, Harvey Keitel gibi isimlerin başı çektiği sağlam bir kadro var.

SPECTRE'yi beklerken



24. Bond filmi SPECTRE yıl sonuna doğru vizyona çıkacak. sam Mendes'i bir kez daha yönetmen koltuğunda göreceğimiz filmde Bond kızı olarak yer alacak Monica Bellucci'nin ( 50 yaşındaki oyuncu bu role uygun görülen en yaşlı kişi oldu şimdiye kadar ) varlığı filmi bizim için bir kat daha cazip kılıyor kuşkusuz. Zaten Bond dediğin nedir ki; kızlar, arabalar ve oyuncaklar. Tabii bir de "kötü adam" meselesi var ki bu kez bu rolde Christophe Waltz'u izleyeceğiz gibi görünüyor. Yukarıda ilk kamera arkası görüntüleri, aşağıda da filmin teaser trailer'ını bulacaksınız. Kasım'a kadar sabredin artık.