30.09.2011

Shining'in devamı geliyor


Öncelikle şunu söyleyeyim, The Shining'in Stanley Kubrick tarafından çekilen sinema uyarlaması benim en sevdiğim korku filmlerinden biridir. Önce filmi izlemiş, sonra romanı okumuş biri olarak filmden daha çok etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Ama biliyorsunuz ki Stephen King bu filmden hep nefret etti ve hatta yıllar sonra televizyon için kendisi The Shining'i bir kez daha çekti. Uzatmamayım, son gelen haberler Stephen King'in The Shining'in devamı niteliğindeki Dr. Sleep adlı romanı yazmaya koyulduğu yolunda. George Mason Üniversitesi'nde katıldığı bir etkinlikte haberi doğrulayan Stephen King böylece hayranları arasında büyük bir beklenti de yaratmış oldu. Ben de merak ediyorum doğrusu. İlk romanın başkişisi Danny Torrance'ın büytümüş bir halde karşımıza çıktığı Dr. Sleep ile ilgili çok bilgi yok ama içinde vampirlerin de olacağı söyleniyor. İlginç!

Yeni Bond kızı belli oldu


Günlerdir okuyorsunuz gazetelerde, yeni James Bond filminin bir kısmı İstanbul'da ve anladığım Türkiye'nin bazı başka yerlerinde çekilecek. Daniel Craig'in bir kez daha Bond rolünü üstleneceği filmde rol alacak Bond kızlarından biri belli oldu. Bildiğiniz gibi Bond kızı olmak mühim bir şey! Ursula Andress'den Halle Berry'ye, Madonna'dan Sophie Marceau'ya kimler geldi geçti bu tezgahtan. Şimdi sırada Berenice Marlohe var. Sam Mendes'in yöneteceği filmde ( filmin adı hala belli değil bu arada ) Bon kızlığı yapacak olan Marlohe adı henüz fazla duyulmamış genç bir fransız aktris. Tabii yakında fazlasıyla ünlenecek, siz de ilk benden duymuş olun.

Les Miserables yeniden


Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi emin olamadım. Öncelikle Tom Hooper'ın benim için hızla ilginçliğini kaybettiğini söylemeliyim. oysa 2007 tarihli The Damned United filmine bayılmıştım. Ne yazık ki The King's Speech bende hayal kırıklığı yaratan bir film oldu. Şimdi de Les Miserables. Sefiller'i çocuk sayılabilecek bir yaşta okumuş ve doğrusu çok etkilenmiştim. Ama müzikal versiyonu nedense hiç bana hitap etmedi. Bir de açıkçası böylesi devasa romanların sinema ya da sahne uyarlamalarına hep biraz mesafeli yaklaşırım çünkü çoğu zaman hikayeyi kısıtlı bir zamana sığdırabilmek için meselenin derinliklerine inemez bu uyarlamalar. Herneyse, Hooper'ın müzikal versiyonunda Jean Valjean'ı Hugh Jackman, Javert'i ise Russell Crowe oynayacakmış. Mart ayında çekimlerine başlanacak film büyük bir ihtimalle 3 boyutlu olacak.

Günün Trailer'ı: Extremely Loud and Incredibly Closer


Jonathan Safran Foer'in aynı adlı romanı dilimize de çevrilmişti ama ne yalan söyleyeyim hala okuyamadım. Merak ediyor, ama orijinalini bulurum belki diye bekliyorum. Filmi de Stephen Daldry çekti bu arada. Önceki filmerine bakarak tam da ona göre bir iş gibi geldi bana. Çektiği her filmle Oscar'a aday olan Daldry bakalım bu sefer de aday olabilecek mi? Tom Hanks, Sandra Bullock, John Goodman, Max Von Sydow, James Gandolfini ve Jeffrey Wright gibi oyuncuların rol aldığı güçlü bir kadrosu var filmin. Aralık sonunda vizyona giriyor.

Odlboy için oyuncu seçmeleri sürüyor

 
Bir süre önce Güney Koreli sinemacı Park Chan-wook'un Oldboy filminini Hollywood remake'ini Spike Lee'nin çekeceğini duyurmuştum. Filmin oyuncu seçmeleri devam ediyor ve başroldeki genç kız için de en güçlü adayın Ejderha Dövmeli Kız'ın da Amerikan versiyonunu canlandıran Rooney Mara olduğu söyleniyor. Bu henüz dedikodu düzeyinde bir bilgi ama Josh Brolin'in filmde rol alacağı daha önce kesinleşmişti hatırlarsanız. Brolin'in karşısında Christian Bale'in yer alacağı da söyleniyor ki hiç fena olmaz sanki. Beklemeye devam.

27.09.2011

Günün Afişi


The Rum Diary'nin bir önceki afişini daha bir kaç gün önce yayınlamıştım. Şimdi de bu yeni afiş var sırada. Umarım film de afişler kadar başarılı çıkar.

23.09.2011

Günün Trailer'ı: man On A Ledge



Başrolünü Sam Worthington'ın oynadığı Man On A Ledge, en azından ilk bakışta, fena bir film gibi durmuyor. Asger Leth'in yönettiği filmde ayrıca Ed Harris, Elizabeth banks, Jamie Bell ve Kyra Sedgwick gibi isimler de var. Vizyonu ABD'de 13 Ocak, bizde ise belli değil.

22.09.2011

Günün Trailer'ı: The Girl With The Dragon Tattoo


David Fincher'ın çektiği The Girl With The Dragon Tattoo önümüzdeki Aralık ayında gösterime çıkacak. Filmin ilk trailer'ını da sizlerle paylaşmıştım hatırlarsınız. Yeni trailer'ı da sunuyorum elbette ama bana sorarsanız ilki daha başarılıydı.

21.09.2011

Güzel İşler


Güzel İşler'de bu kez Louisianalı tasarımcı Adam Rabalais'nin afişleri yer alıyor. Yukarıda Shinig var, ama meraklısı kesmeden sonra Inception, Friday the 13th gibi başka afişlerin de yer aldığı bir seçkiye ulaşabilir.

20.09.2011

Bir başyapıtın kamera arkası: Alien Vault


Yukarıdaki fotoğraf bilim-kurgu türünün başyapıtlarından biri olarak kabul edilen Alien filminin setinden. Sanki tokat atmak üzereymiş gibi duran Ridley Scott bu fotoğrafta Ian Holm'e bazı tavsiyelerde bulunuyor. Sigourney Weaver da onları dinliyor. Bu fotoğraf Ridley Scott'ın yıllarca sakladığı birçok fotoğraftan biri ve tüm bu fotoğraflar ( ya da en azından bir kısmı ) nihayet şimdi, Alien Vault adlı bir kitapta günışığına çıkıyor. Başka fotoğraflar da var, ama kesmeden sonra.

Günün Trailer'ı: J. Edgar


Hala Leonardo DiCaprio'nun oynadığı rollerin hakkını tam anlamıyla verdiğine inanmıyorum ama yine de oynadığı filmleri izlemeden edemiyorum. Çoğunlukla doğru isimlerle, doğru projelerde çalışıyor çünkü. Bu sefer de öyle olmuş sanki, zira J. Edgar'ın kamera arkasında Clint Eastwood var ve senaryo da Dustin Lance Black ( Milk ) imzalı. Film, FBI'ın kötü şöhretli efsane patronu J. Edgar Hoover'ın hayatını anlatıyor. Kadroda Naomi Watts, Judi Dench, Armie Hammer ve Josh Lucas gibi isimler de var. Ama şunu hemen söyleyeyim, Leonardo DiCaprio'nun yaşlı makyajı hiç olmamış bence.

19.09.2011

Alec Baldwin Emmy'de neden yoktu?


30 Rock dizisiyle son yıllarda adından çokça ve övgüyle söz ettiren Alec Baldwin bu tip ödüllerin değişmez simalarındandır. Bir dönem sinemada parlaktı, şimdilerdeyse televizyonda. Hatta 30 Rock ona Emmy, Altın Küre ve SAG gibi ödüller de kazandırdı. Alec Baldwin'in dün geceki törende görünmeyişi ise, ona sorarsanız, bir sansüre dayanıyor. Şöyle ki, izleyenler görmüştür, tören için önceden kaydedilen bazı skeçler, espriler var. Bu esprilerden biri de geçen yıl telekulak skandalıyla gündeme gelen medya patronu Rupert Murdoch ile ilgiliymiş ve bu espriyi de Alec Baldwin yapıyormuş. Bu bölüm bantlardan çıkarılınca Baldwin fena sinirlenmiş ( "kalsaydı tören daha iyi olurdu bence" diyor ) ve törene katılmaktan vazgeçmiş. Emmy yapımcılarıysa esprinini Murdoch ile alakalı olmasının değil, iyi bir espri olmamasının onları bu karara ittiğini söylüyor. Durum budur.

Günün Trailer'ı: Premium Rush


Joseph-Gordon Lewitt, Michael Shannon ve Dania Ramirez gibi isimlerin başrollerini paylaştığı Premium Rush hızlı bir aksiyon. Bisikletli bir kuryenin başından geçenleri anlatan film uzaktan Marathon Man'i hatırlattı bana ama o kadar başarılı bir iş çıkacağından şüpheliyim.

16.09.2011

The Royal Tenenbaums'un 10. yılı için özel afiş


Rich Pellegrino'nun tasarladığı bu güzel afiş benim gibi The Royal Tenebaums'u sevenlerin çok hoşuna gidecek tahminim. Pellegrino afişi filmin 10. yılı için tasarlamış. Çok da iyi yapmış.

15.09.2011

Günün Trailer'ı: Shut Up Little Man


Ocak ayında Sundance'de görücüye çıkan belgesel film Shut Up Little Man 1987 yılında taşındıkları evin bitişiğinde yaşayan ve sürekli kavga eden ortayaşlı iki eşcinselin seslerini kaydeden iki gencin hikayesini anlatıyor. Hem kayıt süreci, hem kayıtların yayınlandıktan sonra yarattığı etki, hem de işin perde arkası derken ilginç bir belgesel çıkmış ortaya. İzleme fırsatımız olur mu bilemem ama memleketin festival idarecilerine duyurulur!

14.09.2011

Geleceğe Dönüş, Nike sunar

Bu gördüğünüz afiş tasarımları Nike ayakkabılarının sınırlı sayıda satışa sunulan MAG sneaker modelleri şerefine yapıldı. Güzel İşler kategorisinden sizlere sunmak istedim. Bu arada ilk kez Back To The Future 2'de gördüğümüz ve açık artırmayla satılacak ayakkabılardan ( en altta görüyorsunuz ) sadece 1500 adet üretilmiş, bilginize.




Günün Afişi


Drew Struzan alemlerin en önemli afiş tasarımcılarından biri. Sadece afiş tasarlamıyor elbette, albüm ve kitap kapakları da çiziyor. Yukarıda gördüğünüz afiş Struzan'ın yeni Frankenstein tasarımı. Aşağıda ise Drew Struzan ve Mondo'dan Justin'in kısa bir muhabbeti ve Struzan'ın afiş imzalaması var. Meraklısına.


Frankenstein in Color from Johanna Goldstein on Vimeo.

13.09.2011

Günün Trailer'ı: Drive


İlk gösterimini Cannes Film Festivali'nde yapan Drive bir süredir merakla beklediğim filmlerden. Yönetmeni Nicolas Winding Refn festivalde en iyi yönetmen ödülünü almıştı. Başroldeki Ryan Gosling deseniz The Believer'dan bu yana benim en sevdiğim genç oyunculardan. Carey Mulligan'ı da en az onun kadar beğeniyorum. Ayrıca Bryan Cranston ( Breaking Bad ) Christina Hendricks ( Mad Men ) ve Albert Brooks gibi oyuncular da var ki, daha ne olsun?

Dustin Hoffman yönetmen koltuğunda


De Niro, Pacino, Redford ve Beatty'den sonra nihayet Dustin Hoffman da yönetmenliğe geçiş yapan ( ya da yönetmenlikte de şansını deneyen ) oyuncular kervanına katıldı. Aslında listeyi daha da uzatmak mümkün. Gitgide daha az oyunculuk yapıp yönetmenliğe konsantre olmaya gayret eden Jodie Foster ya da oyuncu olduğunu neredeyse unutturan Clint Eastwood da bu örneklerin arasına girebilir. Ama mevzumuz sadece Dustin Hoffman bu seferlik. Oscar ödüllü oyuncu ilk yönetmenlik denemesi olan Quartet'in başrollerini Maggie Smith ve Billy Connolly'ye vermiş. Ronald Harwood'un aynı adlı tiyatro eserinden beyazperdeye uyarlanan filmin çekimleri dün başladı ve 9 hafta boyunca devam edecek. Tom Courtenay, Pauline Collins ve Michael Gambon gibi oyuncuların da rol alacağı film emekli opera sanatçılarının kaldığı bir evde geçiyor. Her yıl yaşadıkları eve gelir sağlamak amacıyla Guiseppe Verdi'nin doğumgününde özel bir konser veren operacılar aralarına yeni katılan ünlü bir sanatçının gelişiyle planlarını yeniden gözden geçirmek zorunda kalacaklardır.

8.09.2011

Günün Afişi


Johnny Depp'in başrolünü oynadığı ve otobiyografik özellikler taşıyan aynı adlı romanından uyarlanan The Rum Diary'nin afişi pek güzel olmuş doğrusu. İnşallah film de beklentileri karşılar.

Altın Portakal filmleri belli oldu



Az önce elime geçen basın bültenine göre bu yıl Antalya'da yarışacak uzun metrajlı filmler şunlar olacak.

Serdar Akar’ın yönettiği “Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm”


Raşit Çelikezer’in yönettiği “Can”

Ramin Matin’in yönettiği “Canavarlar Sofrası” (ilk film)

Hüseyin Eleman’ın yönettiği “Fedakar” (ilk film)

Çiğdem Vitrinel’in yönettiği “Geriye Kalan” (ilk film)

Hasan Tolga Pulat’ın yönettiği “Güzel Günler Göreceğiz” (ilk film)

Egemen Sancak’ın yönettiği “Hangi Fillm” (ilk film)

Erdal Rahmi Hanay’ın yönettiği “Hicaz” (ilk film)

Kenan Korkmaz’ın yönettiği “Lüks Otel” (ilk film)

Ümit Ünal’ın yönettiği “Nar”

Savaş Baykal’ın yönettiği “Öngörüye Ağıt”

Shiar Abdi’nin yönettiği “Yürüyüş” (ilk film)

M.Caner Alper – Mehmet Binay’ın yönettiği “Zenne” (ilk film)

Gördüğünüz gibi Ümit Ünal ve Serdar Akar ( bir de Raşit Çelikezer ) dışında "ağır" isimler pek yok. Şerif Gören herhalde filmi yetiştiremedi. Zeki Demirkubuz ise nedense ne Adana'da, ne de Antalya'da var. İnsan merak ediyor doğrusu. Müjde Ar'ın başkanlığını yapacağı jüri bakalım 14 Ekim'de büyük ödülü hangi filme verecek?

Günün Trailer'ı: The Man Nobody Knew


Carl Colby'nin kendi babası William Colby hakkındaki belgeseli The Man Nobody Knew ilginç bir filme benziyor. babası CIA ajanı olan Colby "kimsenin tanımadığı adam" adını verdiği belgeselde zor bir işe kalkışmış doğrusu ama tarafsız kalabilmiş mi, ancak izleyince anlayacağız. Öte yandan tarafsız kalması da şart değil belki ama dürüst olabimek çok önemli. Bu film aklıma bir de My Architect adlı belgeseli getirdi ki, oarada da yönetmen ikili bir hayat süren babasının filmini çekmişti. My Architect'i özellikle tavsiye ederim, The Man Nobody Knew'u ise merak etmekteyim.

7.09.2011

Yeni James Bond şarkısı Adele'den mi gelecek?


Günün geyiği de bu işte. Aslında Adele hiç fena bir fikir değil. Maalesef Amy Winehouse ihtimali kalmadı artık ama 23. Bond filminini şarkısını Adele besteleyip söylerse ortaya güzel bir iş çıkabilir. Peki bu geyiğin kaynağı nedir derseniz, 3 Eylül'de konuk olduğu Jonathan Roos'un programında yekında bir film şarkısı yapacağını söyleyen Adele'den başkası değil. Ross'un James Bond göndermesine "hayır" dese de internette bazıları Adele'in yeni Bond şarkısını söyleyeceğine inanıyor. Ya da inanmak istiyor. Olur olur.

Oscar ve Eddie Murphy üzerine



Yaklaşık 24 saattir tüm sinema, kültür-sanat ve magazin sitelerinde Eddie Murphy'nin Oscar törenini sunacağı haberi manşetten veriliyor. Normaldir, her sene Oscar töreniyle ilgili detaylar fazlaca yer bulur, konuşulur, yorumlanır. Bu yıl da farklı değil. Ama sunucu seçimleri törenin ve aslında Hollywood'un durumuna dair de bir şeyler söylüyor tabii. Örneğin geçen yılki Anne Hathaway - James Franco seçimi, törenin genç kitleyi yakalama ve ratingleri artırma çabasıydı. Tutmadı. İki sunucunun performansı fazla bir yankı yaratmadı. Açıkçası son 30 yılda Billy Cristal dışında bu görevi hafızalarda kalınacak şekilde yerine getiren bir yıldız da olmadı. Oysa Ellen Degeneres ve Jon Spencer gibi kendi programlarında çok başarılı talk-show sunucularından tutun da Whoopi Goldberg, Chris Rock, Steve Martin, Alec Baldwin ve Hugh Jackman gibi güçlü aktörler geçti mikrofon başına, ama bir türlü istenen rating gelmedi. Benim bu konudaki naçizane fikrim, törenin uzunluğunun tempoyu düşürdüğü ve ne olursa olsun gerekli gerilimin sağlanamadığı yönünde. Gerilim de şundan sağlanamıyor açıkçası, özellikle son 10 yıldır tüm ödülleri kimin alacağı haftalar öncesinden % 80 - 90'lık bir oranla tahmin edilebiliyor. Zira Yönetmenler Birliği'nin haftalar öncesinden ilan ettiği yönetmen Oscar'ı da alıyor, Yapımcılar Birliği'nin ilan ettiği film Oscar'ı alıyor, Oyuncular Sendikasının seçimleri neredeyse birebir Oscar sahnesine yansıyor, vs. Bence, bilmiyorum Tom Sherak bu yazımı okuyor mudur, tüm sendika ve birlikler ödüllerini Oscar gecesinde, Oscar sahnesinde açıklasınlar ve tüm bu payeler bir gecede dağıtılsın. Böylece hem törenin gerilimi artar hem de ratingler bir nebze yükselir.

Gelelim Eddie Murphy meselesine. Çok sevdiğim bir komedyen değildir ama yeteneğini yok sayamam doğrusu. Tek sorun benim için bile biraz eski moda oluşu. Eddi Murphy komedilerinin tedavülden kalktığını düşünüyorum. Judd Apatow'u bile yeterince komik bulmuyorum üstelik ama onun ekibi bile ( Jonah Hill, Seth Rogen ve Aziz Ansari özellikle ) daha iyidir. James Franco da o ekibe dahil biliyorsunuz. Yani Eddie Murphy'nin sunumu geçen yıldan bile kötü olacak sanki. Hele bir de işi sulandırmayı abartırsa, korkunç bir şeye dönüşebilir. Ama dediğim gibi, bu haliyle kim sunarsa sunsun ( belki Sacha Baron Cohen hariç, ama büyük bir belki ) kurtarmayacaktır zaten. İyi seyirler.

6.09.2011

Günün Trailer'ı: Puncture


Kassen Biraderler sinema dünyasının yeni kardeş yönetmenleri. Adam ve Mark Kassen'in yönetmenliğini birlikte üstlendikleri ilk filmleri Puncture gerilimli bir mahkeme draması. Başrolde de Chris Evans ( Kaptan Amerika ) var.