30.11.2009

Ahmet Uluçay'ı kaybettik


Hepimizin başı sağolsun. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak adlı ilk filmiyle herkesin övgüsünü kazanan Ahmet Uluçay bir süredir rahatsızlığı sebebiyle Çapa Tıp Fakültesi'nde yoğun bakımdaydı. 2007'de motor dediği yeni filmi Bozkırda Deniz Kabuğu için varını yoğunu ortaya koyan ama hastalığı sebebiyle kendisine verilen tüm sözlere rağmen finansman bulamayan Uluçay ne yazık ki bu filmi tamamlayamadı. Bu utanç tüm sinema camiasının ve hepimizin elbette. Ne Uluçay'ı yaşatabildik, ne de rüyasını.

25.11.2009

The Shining'in devamı mı geliyor?



Tüm zamanların en iyi korku filmlerinden biri The Shining. Stephen King'in aynı adlı romanından Stanley Kubrick'in uyarladığı filmi ilk kez 1983 ya da 84'te videodan izlemiştim. Jack Nicholson'ın, baltası elinde, yüzünde o çarpık gülümsemesiyle, karlar altında yürüdüğü sahne uzun zaman gözlerimin önünden gitmemişti. İşin ilginç yanı, Stephen King o filmden nefret etmiş ve kendisi yıllar sonra bir Shining daha çekmişti. Kubrick'e de demediğini bırakmamıştı yanlış hatırlamıyorsam. Uzatmayalım, yeni aldığım bir habere göre King geçtiğimiz günlerde Toronto'da bir okuma etkinliğine katılmış ve son romanı Under The Dome'dan bölümler okumuş. David Cronenberg'in yönettiği bir soru-cevap da yapan Stephen King geçen yaz planlamaya başladığı yeni bir romandan bahsetmiş ve bu romanın The Shining'in devamı olabileceğini söylemiş. "Dr. Sleep" adındaki bu roman 1977 yılında yazdığında küçük bir çocuk olan Danny Torrance'in bugünkü halini anlatacakmış. Nedir bugünkü hali derseniz, Danny artık 40 yaşındadır ve ölmek üzere olan hastalara çıkacakları gizemli yolculukta yardımcı olmaktadır.

Hollywood'un yüzü gülüyor



Nasıl gülmesin? Twlight New Moon 4 günde dünya çapında 260 milyon dolar civarında hasılat topladı. Bu, tüm zamanların en yüksek ikinci "haftasonu hasılatı". 2009'un bitmesine 1 ay kala sektör 9.2 milyar dolar hasılat toplamış ki, son yılların en iyi grafiği. Hatta bırakın son yılları, tüm zamanların en iyi 6. yılı konumunda şu anda ve henüz 2 büyük tatil var hristiyan aleminde. yani işler tıkırında. Bizdeyse Nefes dışında ( Recep İvedik'i hariç tutuyorum elbette ) hasılat anlamında zirve yapan bir film yok. Kurtlar Vadisi Gladio bile 200bin seyirciyi zor geçti ve Twilight'ın gerisinde kaldı. Hatırlarsanız ilk Kurtlar Vadisi 10 gün içinde 2 milyon seyirci toplamıştı. Yani Gladio'nun sağlam bir hasılat toplaması hayal. İşin aslı, filmi izleyenler, ilkinden kat kat kötü olduğunu söylüyor ki, ilkini hasbel kader izlemiş biri olarak hayret ediyorum, ilki de berbattı bence.

24.11.2009

Günün Filmi: Ladies and Gentlemen... Mr. Leonard Cohen


Günün filmi Pitchfork TV'den hoş bir sürpriz. Leonard Cohen'in ünlü bir şair olarak portresini çizen Ladies and Gentlemen... Mr. Leonard Cohen siyah beyaz görüntüleri, Cohen'in sahne performansları ( ama bir şair, hatta neredeyse bir komedyen olarak ) ve Montreal sanat camiası içindeki çeşitli durumlarıyla gerçek bir belgesel şaheseri. Yönetenler Donald Brittain ve Don Owen, yapım yılı 1964 - 65. Daha birkaç ay önce Cohen'i Açıkhava Tiyatrosu'nda dünya gözüyle seyretme şansına, mutluluğuna erişmiş biri olarak, onun bu derece genç ama cool halini gömek çok hoşuma gitti. Hemen uyarayım, Pitchfork filmi birkaç gün daha oynatmaya devam edecek. Sakın kaçırmayın derim.

Günün Afişi



Günün afişi Noah Baumbach'ın yeni filminden. 2005 tarihli The Squid and The Whale ile büyük sükse yapan Baumbach, başrolünü Ben Stiller'in oynadığı yeni filmi Greenberg'de 40 yaşında hala hayatının yönünü çizememiş bir adamın hikayesini anlatıyor. Filmde ayrıca Jennifer Jason Leigh de var.

"Hobbit" için biraz daha bekleyeceksiniz



Çünkü Guillermo Del Toro bir yıldır üzerinde çalıştığı filmin ancak bahar sonunda çekimlerine başlayabilecek. "Normalde Hellboy gibi bir filmin yapım tasarımı için 3-4 ay çalışırım ama bu sefer iş uzadı. Üstelik çalışan ekip normalin 3 katı." diyen Del Toro şu sıralar tüm vaktini Yeni Zelanda'da geçiriyor. Yapımcı Peter Jackson ve eşi Fran Walsh ile her gün iki seans çalıştıklarını da söyleyen yönetmen herşeyin yolunda gittiğini ve ufak tefek tartışmalar dışında ciddi bir anlaşmazlık olmadığını belirtiyor. Bu arada Hobbit'in ardından bir seri proje bekliyor Del Toro'yu. Hellboy ve Pan's Labyrinth gibi filmlerden hatırladığımız Doug Jones'un başrolünü oynayacağı Frankenstein bu filmlerden biri. Universal'in yeşlil ışık yaktığı film romana sadık kalacak bir uyarlama olacak Del Toro'ya göre. Kurt Vonnegut'un romanından uyarlayacağı Slaughterhouse 5 ise bir diğer projesi yönetmenin. Bitmedi. Del Toro ünlü çocuk klasiği Pinokyo'yu da çekmek istiyor. Stop motion tekniğiyle çekmek istediği film için "olabilir de, olmayabilir de" diyor Del Toro. Hellboy içinse "Hobbit bitene kadar Ron Perlman'in yaşı iyice hürmet edilesi bir noktaya gelecek, sanmıyorum o yaştan sonra o dar kostümleri giymek isteyeceğini" diyor ve yeni bir Hellboy çekmeyeceğinini sinyellerini veriyor. Asıl büyük hayali ise 7 yıldır üzerinde çalıştığı H.P. Lovecraft uyarlaması At The Mountain of Madness adlı filmi çekmek. Son derece karanlık bir hikaye olduğunu hatırlatan Del Toro "üstelik Antarktika'da çekim yapmak o kadar da basit bir iş değil " diyor ve fazla umudu olmadığını belirtiyor.

23.11.2009

Blair Witch'e bir şans daha


1999 yılında 25.000 dolarlık mikro bütçeyele çekilen ama son derece zekice kurgulanmış pazarlama taktikleri sayesinde milyonlar kazandıran The Blair Witch Project hala mükemmel bir case study olarak ele alınıyor. Yapımcıların en sevdiği film türü bu biliyorsunuz. Ucuza çek, büyük kar getir. Tabii her ucuza çekilen film büyük kar getirecek diye bir kural yok, ama bütçe düşük olunce yapımcının kumar riski de ona göre daha az oluyor. Blair Witch'in yönetmenleri Daniel Myrick ve Eduardo Sanchez geçtiğimiz 10 yılda kariyerlerine doğru dürüst bir tuğla ekleyemediler ne yazık ki. O yüzden de dönüp dolaşıp bir araya geldiler ve yeni Blair Witch çekmeye karar verdiler. İlk düşünceleri 1700'lü yıllarda geçen bir filmmiş anladığım kadarıyla. Blair Witch lanetinin nasıl başladığını anlatmak istiyorlarmış ama istedikleri parayı verecek bir yapımcı bulamamışlar sanıyorum ( ne de olsa dönem filmi pahalıya çıkar ). Onlar da bunu üzerine modern bir devam filmi çekmeye karar vermişler. 3. Blair Witch filmi ( bir de Book Of Shadows diye bir devam filmi geçti aradan ) Heather, Josh ve Mike'ın kaybolduğu günden 15 yıl sonra başlayacakmış. Başka da bir şey bilmiyorum.

Park Chan-wook ve Bong Joon-ho işbirliği


Güney Kore sinemasının iki güçlü ismi bir araya gelirse ortaya ne çıkar; hayal etmesi bile müthiş doğrusu. Cannes'da görücüye çıkan son filmi Thirst ile yine bir hayli sükse yapan Park Chan-wook hakkında Total Film'de bir haber ve kısa bir röportaj okudum. Usta yönetmen "Filminizin gerçekten trajik olması için mizah şart ve ben bunu ancak 10 yılda öğrenebildim" diyor. Bu arada Twilight'ı izlemediğini söyleyen sinemacının kızı tam bir Twilight hayranıymış. İronik! Çok teklif almasına rağmen neden Hollywood'a gitmediğini ise "hep aksiyon teklifleri geliyordu, istemedi" sözleriyle açıklıyor. Doğrusu ben de bilmiyordum ama Evil Dead çekmesi için de teklif gelmiş Park Chan-wook'a. Beni asıl heyecanladıran ise son yıllarda seyrettiğim en iyi filmlerden biri olan Gwoemul'un yönetmeni Bong Joon-ho ile çekeceği ortak proje. Bu filmde Park Chan-wook yapımcı, Joon-ho ise yönetmen olacak. Konu nedir derseniz, "hareket halindeki bir trende Mad Max'i hayal edin" demiş Chan-wook. Oldu.

2000'li yılların en iyi 10 filmi



Ama bu liste Hollywood Reporter'ın film eleştirmeni Kirk Honeycutt'ın seçimlerini gösteriyor sadece. Yani, bilirkişilerden oluşmuş bir jürinin ya da sinemaseverlerin oylarıyla meydana gelen istatistiksel bir değerlendirme değil. Bu listenin üzerinden bir tartışma ya da değerlendirme yapılabilir elbette. Bir bakın bakalım, sizin listenizle uyuşacak mı?





10 - The White Ribbon - Michael Haneke


9 - The Diving Bell and the Butterfly - Julian Schnabel


8 - Caché - Michael Haneke


7 - Divine Intervention - Elia Suleiman


6 - Far From Heaven - Todd Haynes


5 - 4 Months, 3 Weeks and 2 Days - Cristian Mungiu


4 - The Fog of War - Errol Morris


3 - No Country For Old Men - Ethan & Joel Coen


2 - United 93 - Paul Greengrass


1 - Letters From Iwo Jima - Clint Eastwood





Gördüğünüz gibi çok da ahım şahım bir liste değil. Haneke elbette çok önemli bir isim ama onun filmleri dışında listede kayıtsız kabul edebileceğim en fazla bir - iki film var. Bu da beni 2009 bitmeden benzeri bir liste çıkarma düşüncesine itti elbette. Yakında yine bu sayfada bu listeyi yayınlamayı umuyorum. Siz de boş durmayın bence.

Twilight ile De Sica arasındaki bağ nedir?



Zor soru değil mi? Aslında değil de, tuhaf bir ilinti olduğu için yanıtlaması imkansız bir soru. Twilight'ın rekorlar kırması muhtemel ikinci halkası New Moon'u çeken Chris Weitz haliyle şu sıralar pek revaçta. Ne isterse yapabilir konumuna geldi bir anda. Ve çekmek istediği yeni film de duygusal bir baba-oğul hikayesi olan The Gardener adlı filmmiş. Weitz'ın dediğine göre film Vittorio De Sica'nın unutulmaz klasiği Bisiklet Hırsızları'na bir saygı niteliği taşıyormuş. Los Angeles'da yaşayan ve ailesini geçindirmek için gecesini gündüzüne katan Meksikalı göçmen bir bahçıvanın hikayesini anlatan Gardener'da başrolleri kimin üstleneceği henüz belirsiz. Çekimler ilkbaharda başlıyor.

Eli Roth sunar: İtinayla şeytan çıkartılır



Eli Roth'un anlamsız şiddeti kültleştiren Hostel filmlerini hiç sevmediğimi söyleyeyim öncelikle. Şiddetin için bu kadar boş olunce, ırkçılık suçlamaları da daha bir zemin buluyor ve hak kazanıyor açıkçası. Tarantino ne kadar alkışlarsa alkışlasın Roth benim için sınıfta kalmıştır bu bağlamda. Yine de yapımcılığını üstlendiği Cotton adlı filme önyargılı davranmıyor ve merakla beklediğimi itiraf ediyorum. Cotton için Exorcist ile Cloverfield ( ya da Paranormal Activity ) karışımı yorumları yapılıyor ki, tüm zamanların en etkileyici korku filmlerinden birine benzetilmek bile büyük bir iltifat olsa gerek. Filmi Daniel Stamm yönetti ( A Necessary Death diye bir filmi vardı, göremedim henüz ) ve ilk izlenimler son derece başarılı bir iş çıkarmış olduğu yönünde.

Yeni bir reboot: The Howling



1980'li yılların popüler korku filmlerinden The Howling ( Çığlık diye çevrilmişti video dükkanlarında o yıllarda, yanlış hatırlamıyorsam ) son yılların remake salgınından muaf görünüyordu ne güzel. Ama birileri farketti işte ve virüs Joe Dante'nin filmine de el attı. Howling'in 6 adet devam filmi çevrilmişti gerçi ama hiçbiri ilki kadar yer etmedi hafılzalarda. İlk filmin dönüşüm sahneleri özellikle unutulmazdır gerçekten de. Herneyse efendim, aldığım habere göre The Howling önümüzdeki Halooween yani Cadılar Bayramı'nda gösterime çıkmak üzere yeniden çevriliyor. Daha doğrusu reboot ediliyor. Filmin adı da The Howling: Reborn. Sanıyorum filmin şu sıralar gündeme gelmesindeki en büyük etken son bir iki yıldır vampir akınına eşlik eden kurt-adam modası. İşin ilginç yanı filmin senaryosunu uzun yıllardır Sony'de pazarlama yöneticiliği yapan Joe Nimziki'nin yazmış olması. Yönetmen koltuğunda da onun oturacağını söyleyelim de iyice hayret edin. Kimbilir, belki de gizli kalmış bir dehadır hazret. Göreceğiz. Çekimler Şubat'ta başlıyor.

21.11.2009

Earl bitti, Jason Lee devam


Sevenler, izleyenler bilir mutlaka, My Name Is Earl biteli 6 ay oluyor neredeyse. Güzel bir diziydi ama işte reyting belası, ne diyelim ( yoksa "karma" mı demeliydim? ). Her işin bir ekonomisi var ne yazık ki. Dizi bitmesine bitti ama Earl, namı-ı diğer Jason Lee yeni projelere yelken açmakta gecikmedi. Senaryosunu Kevin Pollak'ın yaxdığı ve yönetmenliğini George Gallo'nun üstlendiği Columbus Circle ile eski dostu Kevin Smith'in son filmi A Couple of Dicks'de rol alan Lee 2010'da bol bol karşımıza çıkacak. Beyazperdede elbette. Bu kadar da değil üstelik: Jason Lee şu sıralar ilk filmini yönetmeye hazırlanıyor. Get Back adlı film müzik tutkunu iki kafadarın zamanda yolculuk yaparak 60'lı yıllara dönüşünü ve John Lennon ile Yoko Ono'nun da dahil olduğu matrak bir aşk üçgenini anlatıyor. Jason Lee'nin filmde rol alıp almayacağı henüz belirsiz. Merak edilen bir diğer mesele de Yoko Ono'nun filme dair yorumları. Ne de olsa The Beatles'ı dağıtacak kadar güçlü bir kadından söz ediyoruz, filmi mi dağıtmayacak?

New Moon'dan ilk rekor


İlk rekor diyorum çünkü artık Hollywood'da kırılacak çok rekor var. Alacakaranlık serisinin yeni filmi New Moon ( Yeni Ay ) daha önce Harry Potter ve Melez Prens'e ait olan "en iyi geceyarısı açılışı hasılatı" rekorunu kırdı. Bu kategori örneğin, nispeten yeni bir kategori. Eskiden geceyarısı açılışı diye bir şey yoktu. Herneyse, film daha önce Harry Potter'ın topladığı 22 milyon doları geçmiş ve 26.3 milyon dolarlık hasılatıyla ilk rekorunu kırmış. Şimdi önünde yeni hedefler var. Tabii ki ilki, en iyi açılış günü hasılatı. Burada da rekor 67.2 milyon dolarla The Dark Knight'a ait. Serinin ilk filmi Twilight ise, hasılat raporları göz önüne alındığında, şimdiden New Moon'un gölgesi altında kalmaya mahkum görünüyor.

20.11.2009

Spielberg ve Stephen King işbirliği yapacak



"Yeni romanım yüzünden çok sayıda ağaç öldüreceğim." demişti 2008 başında Stephen King. Gerçekten de 10 Kasım'da piytasaya çıkan Under The Dome 1074 sayfalık hacmiyle yazarın en iddialı ve en kalın romanlarından biri. Henüz dilimize çevrilmedi ama fazla bekleyeceğimizi sanmıyorum doğrusu. Bu arada, Steven Spielberg ile Stephen King bu son romanla ilgili bir işbirliğine girişecekleri haberi geldi. İşbirliğinin detayları henüz netleşmedi ama romanın televizyon haklarını alan Dreamworks TV muhtemelen bir dizi için çalışamalara başlayacak.

19.11.2009

Belgesel Oscarları için adaylar belli oldu



Bu konu çok tartışılır bence. Neden derseniz, Akademi'nin açıkladığı 15 filmlik aday listede Michael Moore'un Capitalism'i yok da ondan. Sadece o da değil, geçtiğimiz yılın çok ses getiren belgesellerinden We Live In Public ( ki bu film Sundance Film Festivali'nde Jüri Büyük Ödülü'nü almıştı ) ve Anvil! The Story Of Anvil de yok. Bitmedi. Listeye giremeyen filmler arasında It Might Get Loud ( üç baba gitar kahramanı, Jimmy Page, The Edge ve Jack White'ın müzikal tarzları hakkında bir belgesel ), Tyson ve The September Issue gibi önemli yapımlar da var. Ortalık birbirine girse yeridir. 15 filmlik aday listedeki yapımlar arasındaysa Every Lİttle Step, Food Inc. ve Valentino: The Last Emperor öne çıkanlar. Kesin liste tabii ki 2 Şubat'ta açıklanacak.

17.11.2009

Günün Afişi



Kim bu Salt? Bilen var mı? Ne iş yapar, ne yer - ne içer? Şaka bir yana, hemen anlaşıldığı gibi, başrolünü Angelina Jolie'nin oynadığı bir film söz konusu olan. Kısaca bilgi vermek gerekirse, Phillip Noyce'un yönettiği film Rus casusu olmakla suçlanan CIA görevlisi Evelyn Salt'un kendini temize çıkarma mücadelesini anlatıyor. Senaryoda imzası olanlardan biri de L.A. Confidential'ın senaristi Brian Helgeland. Yine de çok heveslenmemek lazım, zira Noyce'un filmografisi iniş çıkışlarla dolu bildiğiniz gibi. Liev Schreiber ve eski Wajda filmlerinden hatırladığımız Daniel Olbrychski filmin diğer oyuncuları arasında.

Kaptan Nemo başka bahara kaldı



Jules Verne'in unutulmaz eseri Denizler Altında 20.000 Fersah ilk kez 1907 yılında Georges Melies tarafından sinemaya uyarlandı. İlk renkli filmlerden biriydi bu uyarlama ve her kare tek tek boyanmıştı. Böyle şeylere hayret ediyoruz gerçi ama yaklaşık 200 milyon dolara mal olan animasyon filmler de en az Melies'in sessiz filmi kadar büyük bir zahmetle çekiliyor ( ya da çiziliyor mu demeliydim? ). Sinema ve televizyona defalarca uyarlanan Denizler Altında... en çok da 1954 tarihli Disney versiyonuyla ( bkz. yukarıdaki foto ) hatırlanır herhalde. Disney'in animasyon harici çektiği ilk film olan Denizler Altında'yı Richard Fleischer yönetmiş, Ned Land rolünü dönemin parlayan yıldızlarından Kirk Douglas, Kaptan Nemo rolünüyse James Mason üstlenmişti. Uzatmayalım efendim, en son Terminator Salvation ile izleyici karşısına çıkan ( ve çok da prim yapamayan ) yönetmen McG'nin bir süredir yeni bir Denizler Altında... uyarlaması üzerinde çalıştığı biliniyordu. Hatta çekimlerin Şubat 2010'da başlayacağı bile duyurulmuştu. Ama yeni gelen habere göre Disney tüm çalışmaları durdurmuş. Üstelik anlaşılan bir daha başlamamak üzere. Gerçi Disney "şimdilik" kaydıyla işi durdurduklarını açıkladı ama McG'nin pek umudu kalmamış olsa gerek ki hemen yeni bir proje aramaya başladı bile. Önünde de iki seçenek var; ya Stephen Gaghan'ın senaryosunu yazdığı Dead Spy Running ya da Larry Charles imzalı bir komedi.

13.11.2009

Bu gece hangi filmi izleyeceksiniz?



Malum, bugün 13. Cuma. Bu deyiş de en olmayacak şekilde yerleşti dilimize gerçi ama artık düzeltmek için çok geç. Friday The 13th'i, 13. Cuma diye tercüme edenler utansın. Herneyse, uzatmayalım, uzun yıllardır sürdürdüğüm bir gelenek ayın 13'üne rastlayan Cuma günü mutlaka korku filmi izlemeye özen gösteririm. Benim gibi birçok korku sineması tutkununun da aynı şeyi yaptığına eminim. Sözüm sana ey korku filmi manyağı, hangi filmi izleyeceksin bu gece? Açıkçası ben eskilerden bir şey izlemeye niyetliyim. Argento, Romero ya da iyice eski bir B movie. İzledikten sonra yazarım artık.

Felaketlerin Efendisi: Roland Emmerich



Sahi, bu kaçıncı felaket senaryosu Roland Emmerich? Adam dünyayı olası tüm şekillerde yok etmeye kararlı sanki. Uzaydan gelen kötü niyetli istilacılar olmadı mı, denizden çıkan dev canavar verelim, ya da şöyle en moda olanından bir çevre felaketi de ayarlayabiliriz havasında üstad. Üstad diyorum zira görsel/özel efektler söz konusu oldu mu Emmerich cidden işini iyi biliyor. Ama bütün o cilanın altında hikaye kurgusu hemen her filminde aynı ve diyalog tarzı da pek parlak olmayan klişelerden ibaret. Ortalama zekaya bile hitap ettiğini söyleyemeyeceğim anlarla dolu filmleri. Ama iş yapıyor mu, yapıyor. Bir yerde okudum, tüm zamanların en çok gişe getiren 18. yönetmeniymiş. Hollywood için de önemli olan bu değil mi zaten. Bu arada Emmerich'i Almanya'dan koparıp Hollywood'a sürükleyen de zırt pırt soluğu Türkiye'de alan uyanık yapımcı Mario Kassar'dan başkası değil. Peki Emmerich bugün gösterime giren ve bu kez Maya inanışına göre dünyayı bekleyen felaket senaryosunu anlattığı ( bekle bizi Marduk!) 2012'den sonra hangi filmi çekecekmiş dersiniz? Empire'ın haberine göre Emmerich'in aklında Independence Day 2 ve 3'ü çekmek varmış. Gerçi haksızlık etmeyelim, 2012'nin hemen ardından başlamayacak bu filmlere, ama "günün birinde mutlaka" gibi bir açıklaması var. Neden ID4 derseniz, herhalde kariyerinin en başarılı filmi olduğu içindir. Eski zaferler insanı bir başka kamçılıyor ne de olsa.

12.11.2009

J.J. Abrams "Kara Kule" serisini çekecek mi?



Bir süredir kulislerde böyle bir dedikodu dolaşıyordu. J.J. Abrams ünlü yazar Stephen King'in 7 ciltlik devasa serisi The Dark Tower yani Kara Kule'yi sinemaya uyarlayacak, deniyordu. Uzun yıllar televizyonda çok ses getiren işlere imza atan ( Lost, Alias vs ) ve Mission Impossible 3 gibi filmlerle beyazperdede de kendine alan yaratan Abrams nihayet konuştu ve söylentilere son noktayı koydu: hayır, çekmiyor. Şöyle söylemiş Abrams: "6 yıl boyunca Lost için uğraştıktan sonra isteyeceğim son şey, bir 7 yıl daha, en sevdiğim romanlardan birini sinemaya uyarlamak için çabalamak olacaktır. Stephen King'e o kadar hayranım ki, eserini mahvetmekten korkarım. Bence The Dark Tower er ya da geç sinemaya uyarlanacak ama benim tarafımdan değil."

11.11.2009

Bu filmi getirecek bir dağıtımcı yok mu?






Korku ve gore sineması deyince akla gelen ilk isimlerden biri olan ( ya da olması gereken diyeyim ) Brian Yuzna bir süredir yeni bir film yönetmemişti. Özlemişim anlaşılan. Üstadın Amphibious adlı yeni filminin afişini görünce heyecanlandım doğrusu. 1986 yılında yapımcılığını üstlendiği Re-Animator ( Stuart Gordon yönetmişti ama Yuzna'nın katkısı yadsınamaz bence ) tüm zamanlar listemde üst sıralarda yer alan bir kan festivalidir. Video partilerinin en sevdiğimiz eğlence türü olduğu yıllarda defalarca izlemiştik filmi. Stuart Gordon birkaç yıl önce Stuck adlı filmle fena sayılmayacak bir dönüş yapmıştı. Yuzna ise oldum olası B filmler ürettiği için uzunca bir süredir karanlıktaydı. 2003 yılında Beyond Re-Animator ile dönmeye çalıştı ama tutturamadı. Filmi izlemediğim için yorum yapamıyorum ama 3 boyutlu olarak gösterime çıkacak Amphibious'u merak ediyorum doğrusu. Denizden çıkan dev yaratıklar hep favori konularım arasında olmuştur. Tüm mesele filmi Türkiye'ye kim getirecek? Cesur bir dağıtımcı arıyoruz. Hiç olmadı DVD'si de idare eder.

Günün Afişi



Günün afişi bu kez bir şaka anlşadığınız üzre. Wes Anderson'ın Fantastic Mr. Fox filminin çizgileri Lars Von Trier'nin Antichrist'ıyla harmanlanmış ve ortaya matrak bir afiş çıkmış. Afiş Amerika'nın en büyük janr festivallerinden biri olan Fantastic Fest için hazırlandı. Beğenilerinize sunulur.

Mad Men'den sinemaya transfer



Hem de transfer olan kişi oyuncu kadrosundan biri değil. Son yılların en başarılı televizyon dizilerinden biri olarak kabul edilen Mad Men'in yaratıcısı Matthew Weiner ilk sinema projesine imza atmaya hazırlanıyor. Adını ilk kez senaristlerinden biri olduğu The Sopranos ile duyuran Weiner'ın sinemadaki ilk projesi ise romantik komedi türünde bir film olacak. You Are Here adlı filmin senaryosunu henüz The Sopranos için kalem oynattığı yıllarda yazan Weiner yeni dizisi Mad Men'in başarısı üzerine harekete geçmiş ancak zamanlama meselesi yüzünden bir hayli ileri atmak zorunda kalmış. You Are Here'i yönetmeyi de isteyen Weiner başlıca rolleri Jennifer Aniston, Bradley Cooper ve Zach Galifianakis'e verecek. Filmi 2011'den önce beklemeyin yine de.

İhtiyar delikanlı Clint durmak bilmiyor



Yaşlılığın verdiği bir "aciliyet" hissi midir bilinmez, Clint Eastwood son yıllarda hiç durmadan film çekiyor ve çoğunda da hedefi iyi bir noktadan vuruyor. Bizde henüz gösterime girmeyen filmi Invictus ABD'de yeni vizyona çıktı ama Eastwood çoktan yeni filmi Hereafter'ın çekimlerine başladı bile. Senaryosunu The Queen, The Last King of Scotland, The Other Boleyn Girl ve Frost/Nixon ( ki aynı adlı tiyatro oyunu da ona ait ) gibi senaryolarda imzası bulunan Peter Morgan'ın yazdığı film doğaüstü temaların hakim olduğu bir drama. Bu arada adı geçmişken, Peter Morgan'ın 23. Bond filminini senaristlerinden biri olduğunu da belirtelim. Konumuza dönersek; Variety'nin The Sixth Sense tarzı bir gerilim olarak nitelediği Hereafter'da Matt Damon başrolü üstleniyor ve dikkatli Devamlılık Hatası takipçileri buraya kadar yazdığım herşeyi daha önceki haberlerimdem haturlıyorlar zaten. Bugünkü yeniliğimiz ise filme dahil olan diğer oyuncular: Belçikalı aktris Cecil de France ve Rome dizisindeki Cleopatra rolüyle hatırladığımız Lindsey Marshal. İçimden bir ses Eastwood'un bir sonraki projesinin de hazır olduğunu söylüyor. Galiba Woody Allen ve Spike Lee kadar çalışkan bir yönetmen olma yolunda Eastwood.

10.11.2009

Darren Aronofsky sete hazırlanıyor



İlk uzun metrajlı filmi Pi'den bu yana her filmini merakla beklediğim Darren Aronofsky zaman zaman beni hayal kırıklığına uğratsa da ( The Fountain'da olduğu gibi örneğin ) henüz umut kesmediğim bir sinemacı. Şu sıralar üstünde çalıştığı yeni projesi Black Swan adını taşıyor. Aslında RoboCop'u çekeceği söyleniyordu ve bu ihtimal de hala geçerli ama anlaşılan Aronofsky önce Natalie Portman, Mila Kunis ve Winona Ryder gibi oyuncularla çalışacağı Black Swan'a başlayacak. Kimi kaynaklara göre filmde Vincent Cassel ve Barbara Hershey de rol alacak. Black Swan kendini tuhaf bir rekabetin içinde bulan yetenekli bir balerinin etrafında dönüyor. Filmin senaryosunu The Others'a benzetenler var. Yani paranormal, doğaüstü vaziyetler bekleyebiliriz. İşin içinde lezbiyenlik olduğuna dair söylentiler de dolaşıyor ayrıca. Portman ve Kunis'in şiddetli bir sevişme sahnesinin olduğu söyleniyor. Bu bile merak uyandırıyor doğrusu. Beklemeye devam.

9.11.2009

50. yılında North By Northwest






Aslında Yeni Dalga'nın 50. yılını yazacaktım ama North By Northwest için 50. yıl özel DVD'sinin çıktığını görünce önce ona değineyim istedim. Yeni Dalga'yı daha enerjik bir güne bırakalım. Alfred Hitchcock'un en popüler filmlerinden biri olan North By Northwest ( ya da bizde gösterildiği adıyla Gizli Teşkilat ) geçtiğimiz yıl Amerikan Film Akademisi'nin yaptığı bir değerlendirmede "mystery" türünde gelmiş geçmiş en iyi 10 film arasına sokulmuştu. Senaryosunu Ernest Lehman'ın yazdığı ve Hitchcock'un büyük bir ustalıkla anlattığı "başına ne geldiğini bile anlamayan adam" hikayesi içinde birçok klasik sahneyi de barındırıyor ( tarladaki uçak sahnesi bile yeter ). Bundan birkaç gün önce piyasaya çıkan 2 DVD'lik özel set ise filme dair birçok ekstrayı barındıran, koleksiyonluk bir parça. İçinde The Masters Touch: Hitchcock's Signature Style ve Cary Grant: A Class Apart başlıklı iki belgesel var. Üçüncü bir belgesel daha var ki, filmin sinema tarihindeki etkisini anlatıyor: North By Northwest: One For The Ages. Uzun lafın kısası her eve lazım, kaçırılmaması gereken bir set. Üstelik Amazon fiyatı gayet uygun görünüyor ( 17 $ ). Bu arad filme dair bir blog olduğunu da belirtelim. Meraklısı için: http://www.north-by-northwest.com/

4.11.2009

Oscar'a iki sunucu



Tam da Adam Shankman ne gibi sürprizler düşünüyor diye soruyorduk ki, yanıt geldi. Bu yılki Oscar ödül törenini Steve Martin ve Alec Baldwin'in sunacağı açıklandı. Steve Martin daha önce 2001 ve 2003 yıllarında da töreni sunmuştu ama Baldwin ilk kez bu görevi üstlenecek. Baldwin'in adı bir anda Tina Fey'in de adını gündeme getirdi haliyle. 30 Rock'ın yaratıcısı ve yazarı olan fey'in Oscar töreninde de metin yazarı olarak görev alabileceği söyleniyor ama kesin bir şey yok henüz. 1987'den beri ilk kez birden fazla sunucunun görev yapacağı tören son yıllarda olduğu gibi yine Kodak Theatre'da yapılacak.

3.11.2009

Oscar tahminleri başladı



82. Oscar ödüllerinin sahiplerini bulmasına henüz 4 aydan fazla var ama şimdiden kulisler hareketlenmeye başladı. Geçen yıl başarılı bir sunum yaparak herkesin takdirini kazanan Hugh Jackman'ın bu yıl töreni sunmayacağı haberi herkesi bir nebze üzse de, yerine kimin ikame edileceği sorusu ve Adam Shankman'ın ne gibi bir sürpriz hazırladığı mevzusu kafaları meşgul etmeye başladı bile. 7 Mart gecesi dağıtılacak Oscar ödülleri için şimdiden tahmin yürütmeye başlayanlar ilk olarak orijinal senaryo dalındaki ödülü tartışmaya başladılar. Mesele şu ki, birçokları bu yılki muhtemel adaylara bakıp en kısır kategorinin orijinal senaryo dalı olduğunu iddia ediyorlar. Orijinal senaryo dalı bildiğiniz gibi piyasadaki en sıradışı işlere veriliyor genellikle. Örneğin yıllar önce Orson Welles'in başyapıtı Citizen Kane sadece bu dalda Oscar alabilmişti. Son yıllarda da bağımsız ama çok ses getiren filmlere genellikle bu ödülü layık buluyorlar farkındaysanız. Örneğin Eternal Sunshine of the Spotless Mind, Lost In Translation, Pulp Fiction, Little Miss Sunshine vs. Bu yıl bu ödüle aday gösterileceği tahmin edilen filmlerse şimdiden belli gibi. Tabii ki Inglorious Basterds ( Tarantino ) ve A Serious Man ( Coen Biraderler ) banko. Animasyon harikası Up ise birçoklarına göre ilk 5'e girmeye aday. Bu filmler dışında da herkesin hemfikir olduğu güçlü bir aday görünmüyor. Benim aklıma ise örneğin District 9 geliyor ki, uzaylıların mültecileştirildiği öyküsüyle bildik bir konuya farklı bir açılım getirdiğini düşünüyorum. Yoksa ortalıkta çok da parlak bir senaryo yok gerçekten de.

"Kıskanmak" galası neden iptal edildi?



İlk gösterimi Antalya Film Festivali'nde yapılan Kıskanmak birçoklarınca görüldü elbette ama İstanbul'da kalıp da izleyemeyen en az bir o kadar meraklı olduğunu biliyorum. Bu meraklılar da haliyle 4 Kasım akşamı düzenlenmesi planlanan İstanbul galasına gitmek hevesindeydiler, ki bir anda hevesleri kursaklarında kaldı. Zira filmin İstanbul galası iptal edildi. Peki ama neden? Bu konuda çeşitli resmi ve gayri resmi açıklamalar var elbette ama bunların içinde benim ilgimi çeken, filmin Antalya'da pek beğenilmemesi üzerine galanın iptal edildiği görüşü oldu. Gerçekten de En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Nergis Öztürk dışında filme dair olumlu bir cümle işitmedim desem yalan olmaz herhalde. İzleyenlerin yorumu ( tabii romanı okumuş olanlar ) filmin Nahid Sırrı'nın romanıyla boy ölçüşemediği yolunda. Yine Antalya'daki dostlarımdan duyduğum kadarıyla ( ben İstanbul'a çakılı yaşadığım için bu yıl Antalya'ya gidemedim maalesef ) Zeki Demirkubuz beklediği ödül ya da ödülleri ve hatta övgüleri alamadığı için bir hayli bozulmuş ve sinirlenmiş. Bu durumda İstanbul galasının iptali de çok şaşırtıcı gelmedi doğrusu bana.

Alexander Payne iş başında



Favori yönetmenlerimden biri değil belki ama Alexander Payne'in izleyip de "yaramaz" dediğim bir filmini de hatırlamıyorum doğrusu. Election, About Schmidt ve son olarak Sideways hiç de fena işler değildi doğrusu. Sırada Descendants var. Nihayet mi demeliydim yoksa? Payne son filmini ( Sideways ) 2004 yılında çekmişti hatırlarsanız. Yine komedi ve dram unsurlarını harmanlayacağı bu yeni filminin ne zaman başlayacağı henüz belli değil ama Payne'in başrol için George Clooney ile görüştüğü söyleniyor, ki Clooney kabul ederse işler bir anda hızlanabilir. Ve anladığım kadarıyla Payne yine alttan alta, çaktırmadan bir yol hikayesi anlatacak. Ayrıca Kaui Hart Hemmings'in romanından uyarlanan Descendants, Alexander Payne'in bir başkasının hikayesinden hareketle çektiği ilk film olacak.

2.11.2009

Chomet'nin yeni filminden kareler









Belleville'de Randevu adlı olağanüstü animasyonun yaratıcısı Sylvain Chomet'nin yeni bir film üzerinde çalıştığını duyurmuştum. Şimdi L'Illusionniste adlı o filmden yeni kareler geldi. L'Illusionniste dünyaca ünlü fransız sinemacı ve oyuncu Jacques Tati'nin bir öyküsünden uyarlandı. Yukarıdaki görüntüler yeni Chomet filminini de bizi derinden etkileyeceği yolunda ipuçları veriyor sanki. Siz ne dersiniz?

Joe Wright açıkladı: "My Fair Lady" yi ben çekmiyorum!



Geçen hafta My Fair Lady'nin yendien çevrileceğini ve yönetmenliğini de Joe Wright'ın üstleneceği haberini vermiştim. Bugün aldığım yeni bir habere göre Wright çıkan söylentileri yalanlamış ve filmi çekmeyeceğini açıklamış. Wright senaryonun kendisine geldiğini ama birkaç dakika düşündükten sonra çekmemeye karar verdiğini söylemiş. Filmde başrolü üstleneceği söylenen Keira Knightley'nin projeye devam edip etmediği konusunu ise yeniden düşünmek gerekebilir bu durumda. Gerçi kimin umurunda?

Terminator ihalesi kimde kalacak?



Son 25 yılın en büyük franchise'larından biri olan The Terminator ile ilgili ilginç bir gelişme var. En son Terminator Salvation'ı çeken Halycon yapım şirketi filmin haklarını elden çıkaracağını açıkladı. Bu açıklamamnın ardından irili ufaklı birçok stüdyo ve yapım şirketi The Terminator'ın haklarını almak için niyet bildiriminde bulundu. Tabii kime niyet, kime kısmet. Kulislerde Sony Pictures'ın yarışta önde olduğu söyleniyor. İşin asıl merak uyandıran kısmıysa böylesi bir franchise'ın haklarının kaça gideceği. Bu noktada son filmin gişede istenen performansı gösteremediğini ve televizyon için çekilen Sarah Connor Chronicles'ın da iki sezon bitmeden iptal edildiğini hatırlatmak gerek. Empire "bundan birkaç yıl önce olsa çok daha fazla para ederdi" demiş ki, katılıyorum. Var mı artıran?!

not: bu arada fotoğraftaki CD player da acayipmiş hakikaten..

Günün Filmi: Crime Wave


1952 tarihli noir klasiği Crime Wave yönetmen Andre de Toth'un imzasını taşıyor. Başrolde Sterling Hayden var. Son derece karizmatik bir adam olan Hayden'ın varlığı tüm filmi kaplıyor gerçi ama kadrodaki diğer oyuncuların performansları da bir hayli etkileyici. Siyah beyaz filmin, dönemin filmlerinde az bulunan yüksek bir görüntü kalitesi ve gerçek mekanlarda çekilmiş olmasından gelen muhteşem bir gerçeklik hissi var. Macar asıllı de Toth filmin yapımcı stüdyosu Warner ile çok çekişmiş ve Humphrey Bogart'ın yerine Sterling Hayden'ı kabul ettirmeyi başarabilmiş. Bunun karşılığında da 35 günlük çekim süresini 15 güne indirmeyi kabul etmiş ve inanılmaz ama gerçek, 13 günde filmi bitirmiş. Crime Wave'de tüm noir filmlerde görmeyi beklediğimiz tehlikeli bir femme fatale yok belki ama Phyllis Kirk'ün oynadığı bir karakter var ki, belki 10 femme fatale'a bedel. Filmdeki kötü adamlardan biri de tanıdık bir sima: Charles Buchinsky. Tabii bu isim çok tanıdık değil ama Charles Bronson dersem herhalde hatırlayacaksınız. Kariyerinin ilk yıllarında gerçek adını kullanan Bronson filmde sonraki yıllarda üzerine geçireceği donuk ve tehditkar personanın uzağında, taze ve dikkat çekici bir performans sunuyor. Gene Nelson ise noir filmlerin sevdiği "karanlık geçmişinden kaçamayan adam" temasının bir versiyonunu canlandırıyor. Bir de küçük bir rolde karşımıza çıkan Tim Carey var ki, göründüğü her karede rol çalmayı başaran tuhaf bir oyuncu kesinlikle. Bu arada birçok kaynakta filmin 1954 tarihli olduğu yazıyor ama aslında Crime Wave 1952'de çekildi. Gösterime girmesi geciktiği için kaynaklar 1954 yapımı diye tarih atıyor genellikle. Filmi izlediğim DVD'de yazar James Ellroy ile film tarihçisi Eddie Muller'in yorumları vardı. Doğrusu dinlediğim en ilginç yorumlardan biriydi. "Demon Dog" James Ellroy adının hakkını veriyor ve sık sık köpekler gibi soluyarak ya da hırlama sesleri çıkararak heyecanını yansıtıyordu. Herkese tavsiye ederim kesinlikle. Hem filmi, hem de Ellroy'u.