23.03.2015

Cannes'ın afişinde unutulmaz bir yüz



Bu yıl Cannes'da Ingrid Bergman yılı. Unutulmaz oyuncu hem 68. Cannes Film Festivali'nin afişinde yer alıyor hem de festival programında onun hakkında çekilmiş bir belgesel gösterimi olacağı söyleniyor. Stig Björkman'ın imzasını taşıyan belgesel Ingrid Bergman, In Her Own Words adını taşıyor. Ayrıca Ingrid Bergman'ın kızı, ünlü oyuncu Isabelle Rossellini'nin Eylül ayında organize edeceği "Ingrid bergman tribute" gösterisi de yine bu yıl festivalde tanıtılacak. Ingrid Bergman'ın doğumunun 100. yılını idrak ettiğimizi söylemem bilmem gerek var mı?

22.03.2015

Yüzüklerin Efendisi kartpostal olursa



Bu fena halde "cool" kartpostalları yeni keşfettim. Ne yazık ki piyasada satılan parçalar değiller ama belki bir yerlerden bulunur, kimbilir. Los Angeles'da düzenlenen Postcard Correspondence başlıklı bir sergide yer aldıklarını da belirteyim.



34. İstanbul Film Festivali'nde ne izlemeli - 2



Bu yılki İstanbul Film Festivali ön incelememize devam ediyoruz. Dünya Festivalleri bölümünde kalmıştık en son ve burada benim ilk ilgimi çeken Berlin'de adından övgüyle söz ettiren Victoria adlı film oldu. Sebastian Schipper'in yönettiği film Berlin'de En İyi Görüntü ödülünü de almıştı. 140 dakikalık filmin tek plandan oluşması Victoria'nın her yerde bahsedilen önemli bir özelliği ama artık günümüzde bu tip denemelerin sayısı bir hayli çoğaldığı için umarım filmin başka meziyetleri de vardır.


Kuş İnsanlar ( Bird People ) geçen yıl Cannes'da Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilmiş ve bir hayli ses getirmişti. Bu kadarı bile izlemek için yeterli belki ama bir süredir yeni filmini izlemediğimiz yönetmen Pascale Ferran'ın dönüşünü de kaçırmamak gerek elbette. Yılın hoş sürprizlerinden olması muhtemel bir film Kuş İnsanlar.


Açılış filmi olarak da gösterilecek olan Hal ve Gidiş ( Conducta ) bu yılın bir diğer iddialı yapımı. Küba yapımı bol ödüllü ve gişe rekortmeni bu film duygusal ağırlığı yüksek, insancıl bir hikaye anlatıyor. Hatırlarsanız geçen yılın açılış filmi Philomena da yine duygusal tarafı ağır basan bir filmdi. Almodovar'ın tartışmalara sebep olan I'm So Excited'ından bu yana açılışta komedi yapımlarından uzak duruyor festival komitesi, bakalım bu yıl tepkiler nasıl olacak?


Yılın merakla beklenen suç filmlerinden biri Kanunun Kuvveti ( La French ). 70'li yılların unutulmaz filmlerinden The French Connection'ın kıtadaki bir yansıması gibi duran La French özellikle başrolündeki Jean Dujardin'in popülaritesinden nemalanıyor sanki. Suç sinemasından hoşlananlar ve 70'li yılları özlemle ananlar için kaçırılmaması gereken bir yapım.



Öte yandan bu yıl Goya ödüllerini silip süpüren Bataklık ( Marshland ) muhtemelen daha da sağlam bir suç sineması örneği olarak çıkacak karşımıza. Bu filmin de yine bir dönem filmi olduğunu ve festivalde izleyeceğimiz A Most Violent Year ve La French ile birlikte benzer bir döneme ( 70'li ve 80'li yıllar ) odaklanan yapımlarla birlikte bir anlamda üç boyutlu bir panoramayı tamamladığını söyleyebiliriz.


Sırf zengin kadrosu ve konusunun ilginçliği yüzünden izlemeyi düşündüğüm Casanova Variations, çok örneğini izleme fırsatı bulmadığımız Kazak sinemasından ödüllü bir yapım olan Belalı Ev ( The Owners ), Al Pacino'ya olan sevgimden listeme aldığım ama çok da yüksek beklentimin olmadığı Manglehorne ve eski Dogmacılardan Kristian Levring'in kadrosuna Eric Cantona'yı da kattığı western filmi İntikam ( Salvation ) Dünya Festivallerinden bölümünde tavsiye edebileceğim diğer yapımlar.

Yeni Bir Bakış



Yeni Bir Bakış bölümündeki filmler arasında dikkatimi ilk çekenlerden biri 2012'de Kısa Film dalında Oscar alan Shawn Christensen'in ilk uzun metrajlı filmi Ben Ölmeden Önce ( Before I Disappear ) oldu. Oscar'ı alan Curfew adlı kısa filmden hareketle çektiği bu ilk filmiyle Christensen umarım hakkındaki beklentileri boşa çıkarmaz.



71' daha önce izlediğim için belki bu yıl izlemeyeceğim filmlerden biri ama herkese izlemesini tavsiye ederim. 1971 yılında Belfas'ta geçen gerilim yüklü bir geceyi anlatan filmde Jack O'Connell başta olmak üzere tüm oyuncular birinci sınıf bir iş çıkarmış. Onun da ötesinde İrlanda meselesinin ne kadar alengirli, ne kadar kırılgan ve ne kadar kıyıcı olduğunu da görmek açısından önemli bence Yann Demange'ın filmi.



Sinema dünyasının öncü isimlerinden Belçikalı yönetmen Gust Van den berghe son filmi Lucifer'de bir ilki gerçekleştirmiş ve tüm filmi todoskop tekniğiyle çekmiş. Bu teknik alıştığımız dikdörtgen yani köşeli ekran yerine tamamı çember şeklinde bir ekran kullanıyor ve bu da ister istemez izleyicinin algısını sarsıyor. Bu anlamda ilginç bir deneyim ve görmeye değer kesinlikle.

NTV Belgesel Kuşağı



Her yıl olduğu gibi bu yıl da beklentimin en yüksek olduğu bölüm belgesellerin olduğu bölüm. Tabii ki en başa bu yıl Oscar alan ve izleyen herkesten methini işittiğim Citizenfour'u koyuyorum. Hepimizin adını çok iyi bildiği ama yaptığı işin boyutlarını tam olarak kavrayamadığı Edward Snowden ( nam-ı diğer Citizenfour ) "gerçek hayattan fırlamış bir gerilim filmi" olarak da nitelendirilen bu belgeselin ana kişisi. Çağımıza dair çok önemli bir film, kaçırmamalı.



Belgesel sinemanın usta ismi Frederick Wiseman dünyanın en büyük müzelerinden Londra'daki National Gallery'ye girmiş ve elinde muhteşem bir belgesele yetecek kadar malzemeyle çıkmış. 2300'den fazla eserin yer aldığı müzede sanat tarihçileriyle ve çeşitli uzmanlarla konuşan Wiseman Ulusal Müze'de ( National Gallery ) resim sanatı ve öyküleme üzerine ilginç saptamalar ve fikir alıştırmaları sunuyor izleyenlere.



Werner Herzog'un desteğini alan ve Cannes'da gösterildiğinde festivalin gözdeleri arasına giren Kızıl Ordu ( Red Army ) bu yılki seçkide benim için öne çıkan belgesellerden biri. Kızıl Ordu buz hokeyi takımının hikayesini anlatan ve takımın kaptanı özelinde 1980'li yıllarda bir dönüşüm hikayesini perdeye taşıyan film bana sorarsanız belgesel sinemaya ilgi duyan herkesin radarına girmeli.



Wim Wenders son yıllarda daha çok belgeselleriyle övgü aşan bir yönetmen olmaya başladı. Ustanın kalitesinden şüphemiz yok da, örneğin bu yıl onun iki filminden belgesel olanı önerecek olmam yeterli bir kanaat sayılabilir herhalde. Toprağın Tuzu ( The Salt Of The Earth ) bir yandan ünlü fotoğrafçı Sebastiao Salgado'yu anlatırken bir yandan da etkileyici bir baba-oğul hikayesi anlatıyor.



Caligari'den Hitler'e ( From Caligari to Hitler: German Cinema In The Age Of Masses ) adlı belgesel adından da tahmin edileceği üzerine hem Alman sineması üzerine bir inceleme hem de işin politik boyutunu öne çıkaran zihin açıcı bir deneme. Filmde konuya dair görüşlerini paylaşan isimler arasında Fatih Akın'ın da yer aldığını belirtelim ve bu bölümü de böylece toparlayalım.


21.03.2015

İlk ve Son



Şüphesiz filmlerinin ilk ve son karelerine özel bir önem verir yönetmenler. İzleyicileri ilk kavradıkları imgeyle, veda ettikleri, zihinlerinde saklamak istedikleri son imgeye genellikle diğer tüm imgelerden daha fazla özen gösterirler. İşte yukarıdaki kısa videoda birçok unutulmaz filmin ilk ve son kareleri yanyana verilmiş ve ortaya gerçekten ilginç bir seyirlik çıkmış. Eminim birçoğunu, hatta belki tamamını izlemişsinizdir ama ben aşağıya bir sıralı tam liste bırakıyorum.

The Tree of Life
The Master
Brokeback Mountain
No Country For Old Men
Her
Blue Valentine
Birdman
Black Swan
Gone Girl
Kill Bill Vol.2
Punch-Drunk Love
Silver Linings Playbook
Taxi Driver
Shutter Island
Children of Men
We Need To Talk About Kevin
Funny Games
Fight Club
12 Years A Slave
There Will Be Blood
The Godfather Part 2
Shame
Never Let Me Go
The Road
Hunger
Raging Bull
Cabaret
Before Sunrise
Nebraska
Frank
Cast Away
Somewhere
Melancholia
Morvern Caller
Take This Waltz
Buried
Lord of War
Cape Fear
Twelve Monkeys
The World According To Garp
Saving Private Ryan
Poetry
Solaris
Dr. Strangelove
The Astronaut Farmer
The Piano
Inception
Boyhood
Whiplash
Cloud Atlas
Under The Skin
2001: A Space Odyssey
Gravity
The Searchers
The Usual Suspects

15.03.2015

Güzel İşler


Başrolünü Vincent Price'ın oynadığı House On haunted Hill korku sinemasının klasikleri arasında gösteriliyor süphesiz. Jonathan Burton'ın yeni tasarladığı bu afiş de filmie yakışır kalitede olmuş doğrusu. Afişi edinmeniz kolay değil belki ( ne de olsa çok hızlı tükeniyor bu tarz özel tasarımlar ) ama film kesinlikle her eve lazım cinsinden.


Avengers: Age of Ultron'dan karakter afişleri


Bu yılın en iddialı süper kahraman filmlerinden biri ( belki de en iddialısı ) Avengers serisinin yeni halkası Age of Ultron olacak. Burada gördüğünüz karakter afişlerini bizzat filmin oyuncuları kendi sosyal medya hesaplarından görücüye çıkardılar. Mayıs ayı itibariyle filmi izlemiş olacaksınız, ama öncesinde şu afişlere bir göz atın bakalım.









14.03.2015

34. İstanbul Film Festivali'nde ne izlemeli - 1



Yine geldi festival zamanı. Bu yıl 34. kez düzenlenen İstanbul Film Festivali "Sinema Günleri" adıyla ana festivalin küçük bir bölümü olarak hayatımıza sızdığı günden beri takip ettiğim ve herhalde hiç bir yılını ıskalamadığım etkinliklerin başında gelir ( hatta belki de bu anlamda tektir ). Bu yıl da elimden geldiğince takip edecek ve mimlediğim filmleri görmeye çalışacağım. 200 civarında filmin hepsini görmek mümkün değil elbette, bir seçme yapmak şart. Kendimce yapacağım bu seçmenin sizin de işinize yarayacağını umar, en azından bir ışık tutmasını dilerim. Ne de olsa bir Yer Gösterici'yim, işini severek, şevkle yapan.

Dupieux'nün yeni filmi Realite yılın ilgi çekenlerinden

Her yıl olduğu gibi Yarışma Filmlerini ( yerli ve yabancı ) olduğu gibi listenize alın diyeceğim. Tümünü göremeyeceksiniz belki ama hangisini görseniz kardır kanımca. İlle de öneri isterseniz Quentin Dupieux imzalı Gerçeklik ( Realite ), Cedric Kahn imzalı Vahşi Yaşam ( Vie Sauvage ), Christian Petzold imzalı Yüzündeki Sır ( Phoenix ) ve Baldvin Zophoniasson'un çektiği Fanusta Yaşayanlar ( Life In A Fishbowl ) adlı filmler benim için bir adım öndeler diyebilirim.

Hisham Zaman bu kez Krala Mektup ile geliyor

Sinemada İnsan Hakları Yarışması'nda Danis Tanovic'in filmi Kaplanlar ( Tigers ), Before Snowfall adlı filmini çok sevdiğim Hisham Zaman'ın Krala Mektup ( Letter To The Kİng ) adlı filmi ve Cannes'da Eleştirmenler Haftası'nın ödülünü alan Boris Lojkine imzalı Umut ( Hope ) listeme ilk bakışta aldıklarım oldu.

Ufak Hakikatler'de Belmin Söylemez'in Bilge Olgaç'a adadığı kısa belgesel de var

Ulusal Yarışma ve Türkiye Sineması başlığı altındaki tüm filmleri banko geçiyor ve daha önce izleme fırsatı bulduğum Ufak Hakikatler adlı seçkiyi özellikle tavsiye ediyorum. Sinemamızın 100. yılı için sipariş edilen 5 kısa filmden oluşan bu seçki başka bir yerde karşınıza çıkmayabilir, kaçırmayın.

Paul Thomas Anderson'ın son filmi Inherent Vice festivalin popüler yapımlarından olacak gibi


Akbank Galaları malum olduğu üzre popüler ve muhtemelen ticari gösterime çıkacak yapımlardan oluşuyor. Burada öncelikle Paul Thomas Anderson'ın yeni filmi Gizli Kusur ( Inherent Vice ) benim için öne çıkan işlerden. Thomas Pynchon'ın aynı adlı nefis romanından uyarlanan film etkisi uzun süre gitmeyen ve insana sinemanın tüm keyiflerini yaşatan bir yapım. Primo!

Tanrılarla Konuşmalar 9 yönetmenin imzasını taşıyor

Çoğunlukla böylesi denemeler hayal kırıklığı yaratır ama 9 kısa filmden oluşan ve Guillermo Arriaga, Mira Nair, Bahman Ghobadi, Amos Gitai gibi yönetmenlerin katkıda bulunduğu Tanrılarla Konuşmalar ( Words With Gods ) yine de ilgi göstermemiz gereken bir toplama gibi duruyor. İnanç ve inançsızlık gibi konular üzerine bir zihin egzersizi olduğu söylenen seçki tam da şu yaşadığımız günlere dair önemli şeyler söyleyebilir ( umarım ).

A Most Violent Year Akbank Galaları'nda izleyiciyle buluşacak

Margin Call adlı filmiyle gönlümüzü kazanan J.C. Chandor bu yıl da A Most Violent Year ile alkışlayacağımız isimlerden biri olacak gibi. 80'li yılların başında rakiplerini ekarte etmeye çalışan bir işadamının şiddet sarmalından nasıl kurtulacağını bulmaya çalışırken daha da batağa saplandığını anlatan filmde Oscar Isaac yine sağlam bir oyunculuk sergiliyor. Filmin asıl insanı etkileyen yanıysa atmosferi ve görselliği bana sorarsanız.

Jafar Panahi'nin Berlin'de Altın Ayı alan filmi Taxi bu yılın gözdelerinden


Berlin'de her iki oyuncusuna da ödül getiren 45 Yıl ( 45 Years ), Noah Baumbach imzalı While We're Young, Tommy Lee Jones'un western türündeki yeni filmi Yolcu ( The Homesman ), yıl boyu bir çok ödül alan Onur ( The Pride ) ve elbette Altın Ayı ödüllü Taksi bu bölümde diğerlerinden biraz daha fazla dikkat çeken yapımlar bence.

Özlediğimiz yönetmen Denys Arcand nihayet yeni bir filmle festivalde

Ustalar bölümünde uzunca bir zamandır yeni bir filmini izlemediğimiz Kanadalı sinemacı Denys Arcand'ı görmek çok güzel bir sürpriz oldu elbette. Ustanın Güzellikler Ülkesi ( La Regne De La Beaute ) adlı son filmi kaçırılmayacaklar arasında benim için, umarım hayal kırıklığı olmaz.

Michael Winterbottom'ın filminde Daniel Bruhl ve Kate Beckinsale gibi isimler var 

Michael Winterbottom'ın yeni filmi Meleğin Yüzü ( The Face of An Angel ) merakla beklediğim bir diğer yapım. Winterbottom çoğunlukla insanın aklında ve yüreğinde iz bırakan filmler yapan önemli bir sinemacı ama arada bir benim için hedefi ıskaladığı da olmuştur ( örnekse Code 46 ya da Killer Inside Me ). Bu sefer öyle olmaz umarım.

Bruno Dumont'un son filmi Küçük Serseri festivalin dikkat çekenleri arasında

Bruno Dumont'un çokça ses getiren Küçük Serseri ( P'tit Quinquin ) adlı filmi de bu yılın dikkat çekenleri arasında. Aslen ARTE için çekilen bir TV dizisi olsa da sinema çevrelerinde büyük ilgi gören yapım ( Dumont ne de olsa ) kara komedinin eksik olmadığı bir suç filmi.

Peter Greenaway ustası Sergey Eisenstein'a dair bir filmle geliyor bu yıl

Bu yıl tek bir film görme hakkı verseler herhalde bu hakkımı Peter Greenaway'in Eisenstein Meksika'da ( Eisenstein In Guanajuato ) adlı filmi için kullanırım. Üstad her yıl çarpıcı bir tarihi kişilik hakkında şaşırtıcı bir filmle geliyor ve bu yıl kendisi için çok önemli olduğu şüphe götürmez bir yönetmen olan Sergei Eisenstein var sırada. Kaçırmak çok yanlış olur.

Konchalovsky eski günlerine döndü mü? Cevabını bu yıl öğreneceğiz

Son zamanlarda filmlerinin arası açılan Hal Hartley'in yeni filmi Ned Rifle, eski filmlerini çok özlediğimiz Andrey Konchalovsky'nin umutla beklediğimiz yeni filmi Postacının Beyaz Geceleri ( The Postman's White Nights ), İtalyan sinemasının yaşayan en önemli ustalarından Ermanno Olmi'nin yeni filmi Her Yer Yeniden Yeşerecek ( Torneranno I Prati ) izlemeyi umduğum diğer yapımlar arasında.

Şimdilik bu kadar diyelim, devamı yakında...


12.03.2015

SİYAD Ödülleri'nin ardından



Öncelikle şunu söyleyerek başlayayım, hiç de "Neden bizdeki ödül törenleri Oscar törenleri gibi olmuyor canım, bu nasıl iş" tadında konuşacak değilim. Her şeyden önce Oscar törenlerini son derece sıkıcı ve açıkçası gereksiz buluyorum. Meslek birlikleri o kadar baskın ki majör ödüllerde % 100, tüm ödüllerde %95 oranında Oscar'ları kimin alacağı önden belli oluyor zaten ve geriye de bir türlü istenen düzeye gelemeyen reytingleri yükseltmek için yapılan acınası numaralar kalıyor. Oscar'ları unutun yani. Ama örneğin Cannes ödül töreni bizim festival ve benzeri ödül törenleri için iyi bir kerteriz olabilir. Kısa, öz, ciddi ama renkli. Elegan ve ağırbaşlı, ama bir yanıyla da popüler ve bol yıldızlı. Ha, iş SİYAD gibi eleştirmenlerin verdiği bir ödül törenine gelince bence fazlaca yıldıza gerek yok, aslolan eleştiri aleminin yıldızları olmalı kanımca. Atilla Dorsay başta olmak üzere ( ki kendisi her zaman bir şekilde sahnede oluyor neyse ki ) Uğur Vardan, Sevin Okyay, Vecdi Sayar, Murat Emir Eren, Evrim Kaya... ( listeyi uzatmak mümkün ) gibi isimler ödülleri verseler ve verirken de kendi üsluplarınca bir iki klema etseler daha ilginç olmaz mı? Diğer ünlüleri çeşitli festivallerde görüyoruz zaten. Bir de Belediye Başkanları'nın ödül verme sevdasından ve baskısından kurtulsak çok daha iyi olacak sanki, ne dersiniz?

Atilla Dorsay olmaz, olmamalı

Gelelim 47. SİYAD Ödülleri törenine. Bir kere sunucunun metinleri daha özenli yazılabilirmiş gibi geldi bana ama çok da takılmadım. Ben daha çok ödül VTR'lerine takıldım ve açıkçası baştan savma buldum biraz. Öncelikle hangi kategoride ödül verileceği VTR'nin başında belirtilmeli ve altına sadece filmin değil, ödüle aday olan kişini de adı yazılmalıydı. Böylece Sanat Yönetimi ya da Görüntü Yönetmeni gibi kategorileri önden anlayıp VTR'lerin tadını daha iyi çıkarabilir TV başındaki izleyen. Bu arada VTR deyince, Umut filminin görüntüleri diye ekrana yansıyan ve ne olduğunu bir türlü çözemediğim sahne bence ufak çaplı bir skandaldır, belirtmeden geçemeyeceğim.

Yavuz Turgul ödülünü Cem Yılmaz'ın sunumuyla aldı

Ödül almak üzere sahneye gelenlere artık bir şey söyleyemiyorum, boşa konuşmak oluyor çünkü. Kimisi takım elbiseyle, kimisi spor kıyafetle geliyor ve bir standart ne yazık ki mümkün olamıyor. Bir çok ödül sahibinin törene gelmemesi de ayrı bir sorun, ama bunda da yapacak pek bir şey yok. Böyle bir gece için bile setten izin alınamıyorsa çekiver kuyruğunu zaten. sahneye çıkış ve inişlerin ise bir türlü düzene oturtulamaması tüm ödül törenlerimizin ortak hastalığı ne yazık ki. Burada da yine karmaşa yaşandı elbette.

Geçen yıl içinde kaybettiklerimizin kuyruk jenerik şeklinde anılması güzel bir fikir gibi duruyor ama biz evdekiler isimlerin % 80'ini kaçırdık, haberiniz olsun.

Gecede 100 yılın en iyi 10 filminin yaratıcıları ( kim gelebildiyse artık ) sahnedeydi

Ödüllerin kimlere gittiği konusu sübjektif bir mesele olduğu için fazla tartışılacak bir mevzu değil ama Yardımcı Erkek Oyuncu dalında aynı filmden dört oyuncunun aday olması bana biraz aşırı geldi doğrusu. Hiç mi yok bu ödüle aday gösterilecek oyuncu, bu kadar mı kötü durumda sinemamız? Sanmıyorum.

Son olarak akılda kalan hoşluklar arasında Atilla Dorsay'ın ustalıklı sunumu ve İrfan Demirkol'u kendi tarzınca susturması; tabii ki Cem Yılmaz'ın esprili stand-up'ı, berkin Elvan'ın unutulmaması gibi anları sayacağım. Ha, bir de, son demiştim ama, Özge Özberk ( ya da onun gibi bir yıldız ) yerine her yıl gecenin ev sahibi sunuculuğunu da bir eleştirmen yapsa ve bu eldel ele devredilen bir bayrak gibi görülse, daha hoş olmaz mı? ( Olur, olur )

Gecenin şüphesiz galibi, 6 ödüllü Kış Uykusu'nun yönetmeni Nuri Bilge Ceylan

47. SİYAD Ödülleri

En İyi Film: Kış Uykusu
En İyi Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan ( Kış Uykusu )
En İyi Kadın Oyuncu: Melisa Sözen ( Kış Uykusu )
En İyi Erkek Oyuncu: Haluk Bilginer ( Kış Uykusu )
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Lale Başar ( Köksüz )
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Ayberk Pekcan ( Kış Uykusu )
En İyi Senaryo: Deniz Akçay Katıksız ( Köksüz )
En İyi Görüntü Yönetmeni: Gökhan Tiryaki ( Kış Uykusu )
En İyi Kurgu: Yorgos Mavropsaridis ( Sivas )
En İyi Müzik: Kenan Doğulu ( Unutursam Fısılda )
En İyi Sanat Yönetmeni: Soydan Kuş ( Unutursam Fısılda )
En İyi Yabancı Film: İki Gün ve Bir Gece


6.03.2015

Günün trailer'ı: La French



La French ya da ABD'deki adıyla The Connection önümüzdeki aylarda izleyeceğimiz sağlam suç filmlerinden biri görünüyor. Başrolünde Jean Dujardin'i izleyeceğimiz film 70'li yılların kült filmlerinden French Connection'ın ( William Friedkin ) bir yansıması olarak da görülebilir. Cedric Jimenez'in yönettiği filmde diğer rollerde Gilles Lelouche, Benoit Magimel ve Celine Sallette var.

Sinemacının bir ressam olarak portresi


Kagemusha

Dikkatli gözler hemen kavramıştır gerçi ama ben yine de tekrarlayayım: dünya sinemasının en büyük ustalarından Akira Kurosawa'dan bahsediyorum yukarıdaki başlıkta. Sinema tarihine birbirinden kıymetli filmler kazandıran Kurosawa yetkin bir ressamdı da aynı zamanda. Birçok sinemacı filmlerini storyboardlar çizerek çeker elbette ama Kurosawa'nınkiler gerçek birer sanat eseri, sizin de kabul edeceğiniz gibi. gençliğinde bir ressam olmayı düşleyen ama sonradan sinemaya odaklanan usta yönetmen çoğu zaman çekeceği sahneleri ekibine anlatabilmek için gördüğünüz bu resimlere başvururmuş. Eminim resimler siizn de hoşunuza gidecek ve Kurosawa'ya olan hayranlığınız bir kat daha artacak.


Kagemusha


Ran


Ran


Dreams

Dreams


Dreams


Rhapsody In August