Bu fikri Washington Post'tan çalıp uyarladığımı hemen itiraf edeyim de sonradan başım ağrımasın. Efendim, Spike Lee'nin unutulmaz filmi Do The Right Thing bundan tam 20 yıl önce, 30 Haziran 1989'da ABD'de vizyona girmiş. Bu vesileyle başlattığım "Hafıza" serisinde anmak istediğim ilk film de Do The Right Thing oldu haliyle. Spike Lee'yi öfkeli bir genç sinemacı olarak tüm dünyaya tanıtan film hem bağımsız sinema, hem de Hollywood tarihinde önemli bir yere sahip kuşkusuz. Irk meselesine dikey bir keskinlikle dalan film 20 yıl sonra bile geçerliliğini, güncelliğini koruyan bir içeriğe sahip. Senaryosunu topu topu 2 haftada yazan Lee filmin başrolünü de üstleniyor ama oyuncu kadrosu tam da "ensemble" dediğimiz cinsten. Yani tek bir başrol yok filmde, daha ziyade hakeyeleri birbirini etkileyen irili ufaklı birçok karakter var. Filmin en önemli karakterlerinden, lokanta sahibi Sal rolünü önce Robert De Niro'ya vermek istemiş Lee ama uzun pazarlıklar sonucu iş yatınca rol Danny Aiello'ya kalmış. Filmin ırk konusunu ele alan diğer yapımlardan en öenmli farkı da ikiyüzlü bir "kardeşlik ve hoşgörü" mesajına dayanmıyor oluşu. "Siyah sinema" diye bir şey varsa eğer bugün, 70'lerin Blaxploitation filmlerinden ziyade Spike Lee'nin öfkeli "joint"leri sayesindedir. Ve bakın ne diyor Lee 20 yıl sonra: "Hiç katılmadığım bir şey var: Irk sonrası toplum ( post-racial society ). Ne demek bu? Yani geride mi bıraktık ırk meselesini? Hiç de değil. Olmadık duaya amin diyor bu insanlar. İşler öyle abracabra, Obama Obama diyerek değişmiyor."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder