Spike Lee etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Spike Lee etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6.07.2011

Spike Lee dönüyor mu?


Soru boşuna değil. Hollywood'un Woody Allen'dan sonra en üretken yönetmeni olan Spike Lee neredeyse 3 yıldır hiç film çekemiyordu. Dikkat ederseniz çekmiyordu değil de çekemiyordu diyorum. Zira Miracle At St. Anna'nın eleştirel ve ticari başarısızlığı yüzünden bir türlü film çekecek parayı toparlayamıyordu. Ama yeni gelen bir dedikodu ( henüz haber değil maalesef ) bu durumun değişeceğine dair bir umut ışığı doğurdu. Bu dedikoduya göre Spike Lee, Güney Koreli sinemacı Park Chan-wook imzalı Old Boy'un uzun zamandır beklenen Amerikan versiyonunu yönetebilirmiş. Hatırlayanlar olacaktır mutlaka, Old Boy'a Hollywood'da ilk kanca atanlar Steven Spielberg ve Will Smith olmuştu. Ardından Daniel Craig ve Matthew Vaughn gibi isimler de ilgilenmiş ama sonra hepsi projeden uzaklaşmıştı. Belki de kısmet Spike Lee'yedir.

29.06.2010

Spike Lee'yi özleyenlere



Ben özledim mesela. Gerçi belgesel filmleri de çok güçlü gerçekten ama kurmaca bir Spike Lee joint her zaman iş yapar bizim mahallede ( yani evde demek istedim aslında, maksat jargon olsun ). Üretkenlik konusunda Woody Allen ile yarışacak kadar faal bir sinemacı olan Spike Lee şu sıralar Nagasaki Deadline adında bir film üzerinde çalışıyor. 2008 tarihli Miracle In St. Anna'dan bu yana sadece belgesel filmlere ( Kobe Doin' Work ve When The Levees Broke'un devamı ) vakit ayıran Lee iki yıl aradan sonra başladığı ilk kurmaca filminde bir terörist saldırıyı önlemek üzere zamanla yarışan bir FBI'nın başından geçenleri anlatıyor. Ben tabii ki Do The Right Thing ve diğer ilk dönem Lee filmlerini daha çok sevmekle birlikte Inside Man ya da 25th Hour gibi yeni dönem filmlerinin fena bulmam. O yüzden merakla bekliyorum. Tabii oyuncular falan belli değil henüz.

15.01.2010

Bu belgeseller izlenir



Belgesel sinema gitgide güçleniyor. Michael Moore'un belgesel filmleri salonlara geri getirişinden bu yana bu işin ticari bir karşılığı da olduğu anlaşıldı. İyi ki de anlaşıldı. Daha çok belgesel izliyoruz bu vesileyle. Bunların bazıları izleyicinin algısını, dünyaya bakışını, hatta hayatını değiştirecek güçte oluyor üstelik. Uzatmayayım, bugün aldığım bir habere göre, Hollywood'un iki ustası, Steven Spielberg ve Spike Lee önümüzdeki dönemde belgesel çekmek üzere kolları sıvayacakmış. Hemen düzelteyim, Steven Spielberg yönetmen olarak değil, yapımcı olarak belgesele imza atacak. Televizyon için çekilecek bu belgesel yıkılan İkiz Kuleler'in yerine yapılacak olan Dünya Ticaret Merkezi'nin belgeseli olacak. Spike Lee ise daha önce Katrina kasırgasının yarattığı felaketi anlatan When The Levees Broke: A Requiem in Four Acts adlı belgeselin devamını çekecek. HBO için. Spielberg'in belgeseli 2011'de yayınlanacak, Spike Lee'ninki ise henüz belli değil.

18.09.2009

Robert DeNiro ve Spike Lee'den TV dizisi



Dizinin adı Alphaville olacak ve Showtime logosuyla yayınlanacak. New York'un Doğu bölgesinde Alphabet City'de geçecek olan dizi bölgenin 1980'li yıllarda daha çok sanatçıların hakimiyetinde olduğu dönemi anlatacak. Dizini yapımcılığını Robert DeNiro, pilot bölümün yönetmenliğini ise Spike Lee üstlenecek. Her iki ismin de New York tutkusuyla tanındığı düşünülürse ortaya iyi bir iş çıkacağını tahmin edebilirsiniz.

29.06.2009

Hafıza 1: Do The Right Thing


Bu fikri Washington Post'tan çalıp uyarladığımı hemen itiraf edeyim de sonradan başım ağrımasın. Efendim, Spike Lee'nin unutulmaz filmi Do The Right Thing bundan tam 20 yıl önce, 30 Haziran 1989'da ABD'de vizyona girmiş. Bu vesileyle başlattığım "Hafıza" serisinde anmak istediğim ilk film de Do The Right Thing oldu haliyle. Spike Lee'yi öfkeli bir genç sinemacı olarak tüm dünyaya tanıtan film hem bağımsız sinema, hem de Hollywood tarihinde önemli bir yere sahip kuşkusuz. Irk meselesine dikey bir keskinlikle dalan film 20 yıl sonra bile geçerliliğini, güncelliğini koruyan bir içeriğe sahip. Senaryosunu topu topu 2 haftada yazan Lee filmin başrolünü de üstleniyor ama oyuncu kadrosu tam da "ensemble" dediğimiz cinsten. Yani tek bir başrol yok filmde, daha ziyade hakeyeleri birbirini etkileyen irili ufaklı birçok karakter var. Filmin en önemli karakterlerinden, lokanta sahibi Sal rolünü önce Robert De Niro'ya vermek istemiş Lee ama uzun pazarlıklar sonucu iş yatınca rol Danny Aiello'ya kalmış. Filmin ırk konusunu ele alan diğer yapımlardan en öenmli farkı da ikiyüzlü bir "kardeşlik ve hoşgörü" mesajına dayanmıyor oluşu. "Siyah sinema" diye bir şey varsa eğer bugün, 70'lerin Blaxploitation filmlerinden ziyade Spike Lee'nin öfkeli "joint"leri sayesindedir. Ve bakın ne diyor Lee 20 yıl sonra: "Hiç katılmadığım bir şey var: Irk sonrası toplum ( post-racial society ). Ne demek bu? Yani geride mi bıraktık ırk meselesini? Hiç de değil. Olmadık duaya amin diyor bu insanlar. İşler öyle abracabra, Obama Obama diyerek değişmiyor."