
Haftaya
Michael Mann'ın son filmi
Public Enemies -
Halk Düşmanları ile başlıyorum. Filmi biraz geç gördüm belki ama üzerinde durmadan olmaz. Herşeyden önce Mann'ın eskiden beri takipçisi ve destekçisiyim ( ne demekse ). İlk filmlerinden
Manhunter'ı hemen herkes gibi Kuzuların Sessizliği'nden sonra izlemiş ve iki film arasındaki net fark beni bir hayli şaşırtmıştı. Mann tüm dünyanın bayıldığı Hannibal Lecter mitine bambaşka bir ruh haliyle yaklaşmıştı. Karanlık, depresif ve Lector özelinde de çok daha ayakları yere basan bir filmdi Manhunter.
Mohikanların Sonuncusu'nu sinemada izlemiş ama çok fazla etkilenmemiştim. Mann'ı bana sevdiren elbette
Heat oldu. Sonra
Insider'ı izledim ve çok daha fazla sevdim. Hala en sevdiğim filmi Insider'dır.
Collateral'i küçük ekranda izledim ve onu da çok beğendim, ama ne yalan söyleyeyim Miami Vice'a bir türlü elim gitmedi. Colin Farrell antipatisi olsa gerek. Gelelim Public Enemies'e.
Johnny Depp ve
Christian Bale gibi Hollywood'un son dönem yıldızları içinde özellikle parlayan iki ismini birden barındıran film baştan sona HD çekilmesinin etkisiyle izleyende güçlü bir gerçeklik duygusu yaratıyor. 1930'lu yılların Amerika'sını belki de hiçbir filmde olmadığı kadar doğru yansıtmış olduğunu düşünüyorum. Sanki gerçekten de o dönemde çekilen bir belgesel tonuna sahip
Public Enemies. Michael Mann'ın Heat'de de izlediğimiz o müthiş çatışma sahneleri ise bu sefer daha da etkileyici. Hiçbir romantizme izin vermemiş Mann bu sahnelerde. Keyif alarak izlediğiniz sekanslar değil bunlar, aksine boğulma hissiğne benzer bir şeyler duyduğunuz, bir an önce bitmesini beklediğiniz sahneler. Öte yandan
Dillinger'ı ve
Marion Cotillard'ın canlandırdığı sevgilisi Billie'yi alabildiğine romantize ediyor. Hatta Dillinger'ın peşindeki Purvis'i bile. Klasik anlamda bir suç filmi değil elbette ama mitleşmiş bir karakter üzerinden anlattığı sağlam bir dönem filmi kesinlikle. Akılda en çok kalan sahneler ise hiç şüphesiz Dillinger'ın kendi fotoğrafını karşısında görüverdiği sinema salonunda geçen bölüm ( ki diğer, yani sondaki sinema bölümü de çok iyi, Clark Gable'ın filmini izledikleri sahne ) ve yine Dillinger'ın kendisini yakalamaya adanmış ekibin odasını gezdiği karakol sahnesi. Uzun lafın kısası, Transformers'ların, Star Trek'lerin, Harry Potter'ların cirit attığı cilalı yaz aylarında yetişkinler için yapılmış bir film var karşımızda. Bu da az şey değil doğrusu.