
Michael Moore etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Michael Moore etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28.08.2009
4.08.2009
Michael Moore'un ilginç kariyer hamlesi

Belgesel sinemanın agresif prensi Michael Moore bir süre belgesel çekmeye ara vereceğini açıklamış. "Artık belgesel çekmek istemiyorum, en azından bir süre" diyor Moore. Üstadın Capitalism: A Love Story adlı yeni filmi önümüzdeki günlerde Toronto ve Venedik festivallerinde gösterilecek. Son ekonomik kriz üzerinden kapitalizmin sağlam bir eleştirisini yaptığı filmi tahmin ediyorum ki FilmEkimi'nde izleyebiliriz diye umuyorum. Ve açıkçası belgeselden uzak bir Moore da düşünemiyorum. Ama bu bencilliği bir kenara bırakacak olursak, Michael Moore "Üzerinde bir süredir çalıştığım iki senaryo var. Biri komedi diğeri esrarengiz bir hikaye. Onları çekmek istiyorum" demiş. Moore'un yeni kariyerini de merakla bekliyorum doğrusu.
30.07.2009
Fatih Akın "Soul Kitchen" ile Venedik'te

Venedik Film Festivali'nde bu yıl Türk sineması yok, Türk yönetmen var. Gerçi Fatih Akın'ı Alman sayanlar da az değil ama, örneğin Cannes Film Festivali'nde resmi katalogda "Türk yönetmen" ibaresi yer almıştı onun sayfasında. Herneyse, 66. Venedik Film Festivali'nin programı açıklandı ve Fatih Akın'ın ( Soul Kitchen ) yanısıra şu isimlerin yarışmaya kabul edildiği görüldü: Michael Moore ( Capitalism: A Love Story ), Werner Herzog ( Bad Lieutenant: Port of Call New Orleans ), Todd Solonz ( Life During Wartime ), Jacques Rivette ( 36 vues du Pic Saint Loup ), George Romero ( Survival of the Dead ), Patrice Cherau ( Persecution ), Claire Denis ( White Material ). Listenin tamamını Venedik Film Festivali sitesinden bulabilirsiniz. Bu yıl Fransız ve Amerikan filmleri ağırlıkta. Onları İtalyan sineması takip ediyor ama yarışmada yukarıda saydıklarımdan daha yıldız isimler de yok. Soderbergh ve Oliver Stone ( Chavez'in belgeselini çekmiş bu kez ) yarışma dışı katılıyor. Yarışma filmleri içinde en çok Herzog'u merak ediyorum elbette, bir de Fatih Akın'ın filmini. Türk sinemasının olmayışı ise üzücü ama şaşırtıcı değil. Nedense yılın bu zamanında bizimkiler ya çekimde oluyor, ya da montajda. Hazır olanlar da Venedik için yeterli görülmüyor anlaşılan.
30.06.2009
Belgesel mi, değil mi?

46. Antalya Uluslararası Film Festivali'nin yönetmeliğindeki bir madde aklıma Altın Koza öncesi yaşanan bir tartışmayı getirdi. Yönetmeliğin ilgili maddesinde şöyle diyor: Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması'na "Kurmaca" ve "Uzun Metrajlı" filmler katılabilir. Bu iki ölçütten herhangi birine uymayan filmler yarışmaya kabul edilmez. Bildiğiniz gibi hem İstanbul hem de Adana festivalinde Aslı Özge'nin "Köprüdekiler" filmi büyük ödülü kazanmış ve filmle ilgili "belgesel mi, değil mi" tartışmaları yapılmıştı. Bu durum ilginç gerçekten. Her şeyden önce büyük festivallerde bu ayrımın kalktığını teşhis etmekte yarar var. Cannes'da Michael Moore'un Fahrenheit 9/11 adlı belgeseli Altın Palmiye almıştı hatırlarsanız. Bunu çok yaygın bir eğilim olduğunu iddia etmiyorum ama sinema sanatının bu ayrımı artık çok da fazla gözetmediğini söylemeye çalışıyorum. Üstelik belgesel - kurmaca arasındaki o ince çizgide gezmeyi seven birçok sinemacı var dünyada. Werner Herzog'un "Tüm belgesellerim kurmaca, tüm kurmacalarım da belgeseldir" dediğini unutmayalım. Hal böyle olunca, örneğim "İki Dil Bir Bavul" gibi bir filmi Antalya nerede değerlendirecek? Adana'da olduğu gibi uzun metraj bölümüne mi alacaklar, yoksa belgesel bölümüne mi? Belgesel - kurmaca ayrımını nasıl yaptığımız önemli galiba. Belgeselin değişmez etik kuralları olmalı mı örneğin? Ya da belgesel tanımını artık yeniden ele alıp yeni bir tür mü türetmeliyiz? Rockumentary, mockumentary gibi yeni bir isme mi ihtiyaç var. Fictiomentary ya da docu-fiction mı demeliyiz örneğin. İlki kurmacaya, ikincisi belgesele yakın kabul edilebilir. Man On Wire için fictiomentary; Sicko için docu-fiction diyebiliriz bence.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)