8.04.2013

Emek bizim de, İstanbul kimin?


Sahi kimin gerçekten? Bir şehri şehir yapan şey içinde yaşayanlar ve şehrin mimarisiyse eğer, tam da bu mimarinin en önemli parçalarından birinin yıkılmaya çalışıldığı şu günlerde İstanbul kimin diye sormak çok mu abes, yanlış, manasız? Belki. Kimilerinin öyle bulduğu açık, köşelerinden duyuruyor ve buyuruyorlar. Ama biz yine de sormalıyız, yaşadığımız şehir kimin, biz bu şehirde nasıl yaşıyoruz ve yaşadığımız şehre sahip çıkıyor, çıkabiliyor muyuz?

Emek Sineması'nın şu andaki hali
Dün, yani 7 Nisan 2013'te gördük ki, Emek Sineması topu topu bir avuç sinema tutkununun umurunda ve onları da ancak döverek, biber gazı sıkarak, sürükleyerek, hapse atarak durduruyor devletimiz, polisimiz. Birilieri tarihi yokedip yerine para basacağı düşünülen bir ticarethane yapacaklar diye, ve bir başkaları da bundan nemalanacaklar diye devletimiz basıyor sopayı, sıkıyor gazı, boğazlıyor sinema yazarını, sinemacıyı, sinemaseveri. Oysa bu insanlar hepsinden önce İstanbullu, İstanbul aşığı, İstanbul çocuğu ( nerede doğmuş olurlarsa olsunlar). Emek kadar Taksim'e de üzülüyorlar, Sulukule'ye de, 3. Boğaz Köprüsü adına yok edilecek ormanlara da. Ama mesele şu ki, İstanbul bizim falan değil artık; AVM sahiplerinin, inşaat baronlarının, paraya tapanların, tarihi ve insanı umursamayanların kenti maalesef. Emek kelimesinden her anlamda korkanların kenti İstanbul. Çıksın haydi kimse o "yeni" Emek Sineması'nı işletecek babayiğit de bir ses versin bakalım, yüzü kızarmadan, utanmadan. Ama yok, olsa da o denli yüzsüz oluyor ki insanoğlu kimi zaman, gözünüzün içine baka baka "N'olmuş, o da sinema, bu da, hem bizim koltuklarımız daha konforlu" diyebilir. Diyeceklerdir de. İstanbul onların kenti ne de olsa. Muktedirler onlardan yana, onların arkasında, sıvazlıyorlar sırtlarını. Biz Emek'çilere ise gaz yemek, istifa etmek ama direnmekten vazgeçmemek, susmamak, mücadeleyi sürdürmek kalıyor. Diğer yanağımızı çevirmeyeceğiz artık, kalmadı zira.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder