2.01.2012

Kritik: Contagion


Soderbergh'i özlüyorum. Contagion'ı izledikten sonra bunu fark ettim. En çok da Sex, Lies and Videotape'i çeken Soderbergh'i özlüyorum elbette ama Out of Sight'ı çeken, The Limey'i çeken hatta Traffic'i çeken Soderbergh'i de özlüyorum. Aslında Traffic belki de bu kritik için en manalı mihenk taşı olabilir, zira Contagion da Traffic'e benzer bir yapıya sahip. Birinde "uyuşturucu" vardı filmin merkezinde ve hayatları bundan etkilenen bir grup insan; diğerindeyse bir "hastalık" ve bundan etkilenen bir grup insan var. Ama Soderbergh Traffic'de yaptığını burada yapamıyor ve ele aldığı karakterler de kartonlaşmaktan kurtulamıyor ne yazık ki. Nedeni de basit aslında. Her şeyden önce uyuşturucu bağımlılığı kişisel bir mesele. Yani insanların uyuşturucuyla ilişkisini kişisel düzlemde ele alıp her birinin hikayesini ortaya çıkarabilirsiniz. Salgın meselesi ise hiç kişisel değil; hatta fazlasıyla kişiden bağımsız bir mesele. Ama zaten işin asıl ustalık isteyen yanı da bu. Yani bir yönetmen salgın hastalık gibi hiç de kişisel olmayan bir olguyu nasıl kişiselleştirecek ve izleyiciyle nasıl bir ilişki kuracak? Bunu yapamadığınızda elinizde Outbreak ( Wolfgang Petersen - 1995 ) misali bir gerilim kalıyor ki, yer yer tam da bu olmuş Soderbergh'in filminde. Oysa bu işin yalnızca bir yanı olmalıydı. Zaten Soderbergh de bunu kırmak için uğraşmış, uğraşmamış değil ama başarılı olamamış bana sorarsanız. İşin içine bir ihanet ( Gwyneth Paltrow'un eski kocasıyla ilişkiye girdiğini anlıyoruz), ahlaki bir ikilem ( Laurence Fishburne'ün bazı bilgileri kendi lehine kullanması ), izleyicinin dikkatine sunulmuş bir soru ( Marion Cotillard'ın yerinde olsanız siz ne yapardınız?) sokmaya çaba göstermiş ama bunları yeterince güçlü elemanlar haline getirememiş. Daha önce The Bourne Ultimatum ve The Informant gibi senaryolarda imzası bulunan Scott Z. BUrns bu film için yanlış bir isimmiş bence. Traffic'i ise Stephen Gaghan kaleme almıştı ve belki o olsa daha iyi bir çözüm getirebilirdi hikayeye. Belki de getiremezdi bilemiyorum, salgın hastalık meselesi ( hem de küresel ölçekte bir salgın ) çok kolay bir konu değil zira.


Gelelim Soderbergh'i özlüyor olmam meselesine. Gençliğimin en önemli filmlerinden biri olan Sex, Lies and Videotape herhalde Soderbergh'in en iyi filmi olsa gerek. Herhalde diyorum, çünkü arada izlemediğim bir iki filmi oldu. Ama Soderbergh'in neredeyse tek başına 90'larda alevlenen bağımsız sinemanın fitilini yaktığını söylemek çok yanlış olmaz. Bunu da ilk filmi olan ve Cannes'da Altın Palmiye kazanan Sex, Lies ile yaptı. Sonrasındaysa uzun bir bocalama dönemi geçirdi Soderbergh. Hollywood ondan çok şey bekliyor, o ise bu beklentiyi nasıl karşılayacağını bilemiyordu. Kafka gibi deneysel sularda gezinen ve bence hiç de fena olmayan bir film çekti ama ondan istenen kesinlikle bu değildi. Kimilerine göre "başarı endişesi" çekiyordu ve bu psikolojik bir bozukluğa işaret ediyordu. King of the Hill gibi bugün kimsenin pek hatırlamadığı bir film daha çekti ve iyice yitik bir adam olarak görülmeye başladı. Keza The Underneath ile de ilginç bir işe kalkışmış ( görsel olarak bugün Contagion'a kadar uzanan bir çizginin temellerini attığı filmdir bana sorarsanız ) ama tarifi tutturamamıştı. Onu dirilten Elmore Leonard'ın kitabından uyarladığı Out of Sight oldu.



Out of Sight aslında sadece onu değil George Clooney'yi de uzun zamandır istediği yere getirecekti. ER ile televizyona sığmayacak hale gelen Clooney bu filme gelene kadar en az 3 iddialı yapımda şansını denemiş ama bir türlü sinema yıldızı statüsüne ulaşamamıştı. Out of Sight onun nihayet gelen kırılma anı oldu ve Clooney ondan sonra ciddi bir yükselişe geçti. Benzer bir durum Jennifer Lopez için de geçerli aslında ama bana sorarsanız o bu şansı bence yanlış değerlendirdi ve sonrasında hep abuk filmlerde rol alarak vizyonsuzluğunu kanıtlamış oldu. Out of Sight'ın başarısı ise herşeyden önce Leonard'ın romanının ruhunun çok güzel bir şekilde beyazperdeye yansımış olmasıydı. Soderbergh nihayet "entelektüel" kaygılarından kendini uzaklaştırmış ve rahat bir eğlencelik çektiğinin bilincinde olarak kamerayı eline almıştı. Biraz da Tarantino'ya mı özenmişti bilinmez, hikayenin kurgusunda farklı yollar denemiş ve bunda da başarılı olmuştu. Hatta Clooney ile Lopez'in sevişme sahnesinde Don't Look Now'daki sevişme sahnesine gönderme yapacak kadar ince işlere de kalkışmış ve benzer bir paralel kurgu kullanmıştı. Sonuçta Out of Sight, renklerinden müziklerine ( David Holmes ), oyuncularından ( Don Cheadle, Albert Brooks, Steve Zahn, Ving Rhames vs. ) kurgusuna kadar doğru işleyen bir film oldu ve Soderbergh'i yeni bir yola soktu.



Bu yeni yolunda Soderbergh bir yandan The Limey gibi benim özellikle çok sevdiğim "stylish" işlere imza atarken, bir yandan da Erin Brokovich, Ocean's Eleven gibi popüler sinemanın da en popüleri sayılabilecek filmler çekti. Bir süre onun da "bir onlara, bir bana" taktiğini izlediğini gördük. Yani bir yandan Hollywood'a para kazandıracak cilalı işleri yapıypr, bir yandan da kendini tatmin edecek "farklı" filmler çekiyordu. Bu farklı filmler içinde çok az izleyici çeken Full Frontal, Bubble, Solaris gibi yapımlar var. Açıkçası ben bu sürecin bir yerinde Soderberegh'in sinemayla olan ilişkisini şaşırdığını düşünüyorum. Ocean's Eleven gibi tırnak içinde "kaliteli" Hollywood yapımlarına imza atan biri Che'yi doğru bir bakış açısıyla çekebilir mi sizce? Yanıtlanması gereken soru budur bana sorarsanız. Orson Welles de para kazanmak için reklamlarda oynuyordu ama kendi sinemasından asla, tekrar ediyorum ASLA taviz vermedi. Soderbergh'i özlemem bundandır işte.

Contagion ** 1/2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder