16.03.2010

Kritik: Shutter Island



Martin Scorsese'nin son filmi Shutter Island ( ya da Türkçe adıyla Zindan Adası ) tam bir hayal kırıklığı oldu benim için. Hayal kırıklığı diyorum, zira Scorsese'yi severim. Elbette ilk dönem filmleri ( Taxi Driver, Raging Bull vs. ) son dönem filmlerinden birkaç gömlek üstündür ama bu kadar da sıkılacağımı tahmin etmemiştim doğrusu. Filmin adapte edildiği romanın yazarı Dennis Lehane ilginç bir yazar. Mystic River ve Gone Baby Gone gibi filmler de hep onun romanlarından uyarlandı aslında. Lehane'den yapılan bu üç uyarlama içinde en çok Ben Affleck'in yönettiği Gone Baby Gone'ı beğendim ki, bu en hafif tabiriyle ironik bir durum. Ne de olsa Mystic River'ı Clint Eastwood, diğerini de Scorsese yönetti ki, kağıt üzerinde Affleck aralarındaki en zayıf isim olmalı. Herneyse, gelelim Shutter Island'a. Tam bir film noir atmosferiyle başlayan Shutter Island'ın bir sır barındırdığını çabuk anlıyor, hatta ne olabileceğini de ilk 15 dakikada tahmin edebiliyorsunuz ( en azından benim için böyle oldu ). Yine de bu sırrı tahmin etmek yetmiyor elbette ve işin nedenini, nasılını anlamak için sonuna kadar tahammül ediyorsunuz. Ama heyhat, Scorsese uzun uzadıya anlattığı hikayede yeterince ilginç bir entrika yaratamadığı gibi ( ufak tefek komplo teorileriyle oyalayıp, sis perdesini son ana kadar alabildiğine yanıltıcı bir şekilde koruyor ) çözüm kısmında da tatmin edici bir tahlil sunamıyor. Hele işin içine akıl hastalığı, psikolojik travma gibi meseleler girince zaten yapacağınız tahlil çok başka bir anlam ifade ediyor ve izleyicinini de herhangi bir özdeşlik hatta empati kurabilmesi bile imkansız oluyor. Filmin oyuncu kadrosu ( Ben Kİngsley, Mark Ruffalo, Michelle Williams, Patricia Clarkson, Max Von Sydow, Jackie Earl Haley ) çok güçlü gerçi ama yine de karakterle özdeşleşmekte zorlanıyorsunuz bu anlamda. Bir de ben galiba Leonardo DiCaprio'nun oynadığı hemen her rolde aynı endişeli bakışlarını görmekten yoruldum. Daha en başından itibaren endişeli bakışlarla etrafa bakan bir adam hangi olay karşısında gerçekten endişelenecek bilemiyorum doğrusu. Sonuç itibariyle, görselliği, bir noktaya kadar oyunculukları ve tüm filmi abluka altına alan yoğun atmosferi Shutter Island'ın artıları ama, senaryosu, bir noktadan sonra oyunculukları ve cevaplamakta zorlandığınız, hatta cevaplanması gereksiz kalan sorularıyla ( Naziler?? yanan kadın?? ) ciddi bir hayal kırıklığı. Yıldız? **

1 yorum:

  1. dedektifin "yanan kadın" halüsinasyonu manik depresif karısının göle taşınmadan önce dairelerini yakması olayına bir gönderme. Ki dedektifin o dönemde karısının durumunu yok sayması ve göl evine taşındıktan sonra yaşanacakların hayatını değiştirecek olması bakımından önem arz etmekte.
    "Naziler" olayına gelince, filmin son anına kadar dedektifin geçmişiyle ilgili askeri anıları onun kafasında gerçeklerden kaçmak için uydurduğu bir komplo teorisine katkıda bulunanlar olarak göze çarpıyor. Ve filmin sonuna dek, onun da burada bir hasta olduğu fikrine çabucak kapılmamızı çok da güzel engelliyor.

    YanıtlaSil