7.02.2010

Günün Filmi: Two-Lane Blacktop



Neredeyse 24 saatimi Two-Lane Blacktop ile geçirdim. Filmi izledikten hemen sonra yönetmen Monte Hellman ve Allison Anders'in yorumlarıyla bir kez daha izledim. Sonra Criterion'ın 2. DVD'sinde bulunan uzun röportajların büyük bir bölümünü izledim ve DVD'nin içinden çıkan kitapçıktaki makaleleri okudum. Sonuçta güzel bir haftasonuydu. Easy Rider'ın açtığı yoldan giden Two-Lane Blacktop Amerikan sinemasının en saf, en katışıksız yol filmi olarak kabul ediliyor. Yol filmlerinin ( ve özellikle Easy Rider'ın ) tutkunu olarak şunu söyleyebilirim ki, Two-Lane Blacktop gerçekten de ve kesinlikle bu alt türün en iyi örneklerinden biri. Üstelik en saf tanımı da çok yerinde bana sorarsanız, zira burada yol ve gitmek dışında hiçbir şey yok. Evet, Washington'da bitmesi planlanan bir yarış var ama bu yarış hiçbir zaman bitmiyor ve varış noktasına asla ulaşılamıyor. Yol hiçbir yere gitmediği gibi, yolcular da bir yere gitme çabası içinde değiller. Gerçek anlamda ( yine mecazi elbette ama olsun ) yolculuk yapan tek kişi(ler) filmi izleyen(ler) oluveriyor.



Monte Hellman, Rudy Wurlitzer'in yazdığı senaryodan hareketle çektiği filmde oyuncu olmayan üç kişiye vermiş başrolleri. Driver ( sürücü ) rolünde tam da 70'li yılların başlarında adını duyurmaya başlayan James Taylor ( hani şu You've Got A Friend şarkısının cover'ıyla tüm dünyada tanınan müzisyen ), Mechanic ( tamirci ) rolünde The Beach Boys'un davulcusu Dennis Wilson ve Girl ( kız ) rolünde genç model Laurie Bird filmin başrollerindeki isimler. Bir önemli rol daha var filmde: GTO. Kullandığı otomobilden hareketle GTO adı verilen bu tuhaf karakteriyse bir oyuncu, Warren Oates canlandırıyor. Hellman'ın söykediğine göre Sürücü rolü için Pacino'dan DeNiro'ya yaklaşık 50 oyuncu geçmiş kafasından ama sonunda bir sokak afişinde yüzünü gördüğü James Taylor'da karar kılmış. Oyunculuk eğitimi almamış kişilerle çalışmayı özellikle tercih ettiğini, oyuncularının bilinçaltına böylelikle daha kolay ulaşabildiğini söylüyor. Diyalogların alabildiğine azaltıldığı ( ki zaten diyaloglar için "müzik gibi" diyor Hellman, herhangi birşey anlatmıyor ) böylesi bir filmde belki de en doğru yöntemi seçmiş yönetmen. Uzun uzun anlatmak istemiyorum filmi, sadece aklımda kalan bazı şeyleri paylaşayım. Örneğin Warren Oates'ın film boyunca değişip duran süeterleri ( aynı süeterin mavi, kırmızı, yeşil, sarı, kahverengi olanlarını görüuoruz üzerinde ) filmin en matrak gizemlerinden biri. Hellman yorumlar sırasında gülerek "color correction'da yaptık, aslında hep aynı süeteri giyiyordu" diyor ama yerse tabii. Ayrıca Warren Oates'un film en çok konuşan karakter olduğunu ve bazı laflarının klasikler arasına girdiğini de söylemem lazım. Yine şunu da söylemeliyim ki filmin belirgin bir değişim geçiren tek karakteri, yine GTO. Harry Dean Stanton'ın kısacık homoseksüel otostopçu rolünün de ( ki Stanton bu kadar kısa olduğuna çok kızmış, asıl istediği rol de Oates'unkiymiş ) dikkate değer olduğunu ekleyeyim. Laurie Bird ise filmdeki gerçekten özgür ve muhafazakar bakış açısını en çok rahatsız edecek karakteri oynuyor. Hiçbir yere ve kişiye bağımlı olmayan Girl filmin sonunda taşıdığı bavulu bile bir kenara atacak kadar özgür. Diğerleriyse otomobillerine bağlılar, sorumlulukları var.



Uzun lafın kısası, izledikten sonra uzunca bir süre sizinle kalacak filmlerden biri Two-Lane Blacktop. Monte Hellman ( ki Roger Corman'ın tezgahından geçmiş, birçokları gibi ) kariyerinde daha çok hatırlanan başka bir film çekmedi ( ve 1970'lerde kısa bir süreliğine Hollywood'u teslim alan o meşhur genç yönetmenler devrimi olmasa büyük ihtimalle onu da çekemezdi ) ve kariyerinde başka da zirve görmedi ( ki 875 bin dolara çektiği film Universal'ın kayıtsızlığı yüzünden beş kuruş kazanamadı, o da ayrı ) ama Two-Lane Blactop, hiç eksilmeyen motor gürültüleri ve özellikle de o olağanüstü final sahnesiyle ( Richard Linklater "sinema tarihinin en sinematik finali" diyor ) sonsuzluğa armağan edilmiş bir film olarak kalacak.

Those satisfactions are permanent

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder