Geçtiğimiz Nisan ayında İstanbul Film Festivali'nin davetlisi olarak ülkemize gelen ve son filmi Yüzüdeki Sır ( Phoenix ) ile sinemaseverleri mest eden Christian Petzold şu sıralar filminin ticari vizyonu sebebiyle tekrar gündemde. ben de festival sırasında kendisiyle yaptığım söyleşiden kimi kısa bölümler aktararak hem filmiyle ilgili size bazı ipuçları sunmak, hem de bu harika filme ilgi çekmek istedim. Umarım işe yarar.
Harun Farocki ile çalışmak
Harun’la 1985 yılından beri tanışıyoruz, birlikte aynı takımda futbol oynadık hatta. En iyi arkadaşımdı benim. Kadınları yaratan adam diyebileceğimiz bir konu üzerinde çalışıyordu. Bana Monteilhet’in Küllerinden Doğan diye bir romanını getirdi. Tıpkı filmdeki gibi Auschwitz’den sağ dönen karısını tanımayan bir adam vardı romanda. Kadın yüzü ameliyatlıydı ve adam onu tanımıyordu ama kadının parasını9 almak için onu yeniden yaratmak istiyordu. Hikayeyi çok sevdik. İkimiz de ucuz suç hikayelerini seviyoruz. Ama biraz düşünceliydik de çünkü Auschwitz, pulp, kara film… biraz tuhaf bir karışımdı doğrusu.
“Kara filmi Almanlar yarattı”
Sinema geçmişi düşlemek demektir bence, onu olduğu gibi vermek değil. Ve benim için geçmişin düşü kara film düşüdür. Öte yandan kara film Almanlar tarafından yaratılmıştır büyük ölçüde. Yahudi, entelektüel, komünist ve eşcinsel Almanlar tarafından. Almanya’yı terk edip Hollywood’a gitmişlerdir ve yanlarında Berlin ışığını, kara film ışığını götürmüşlerdir: Fritz Lang, Murnau, Siodmak, Billy Wilder gibileri yaratmıştır kara filmi. Ben de kara filmi Berlin’e geri getiriyorum. Tamamen benim fikrimdi bu.
Lene: “Alman şarkılarına tahammül edemiyorum”
Önemli bir problem bu. Örneğin ben şimdi Türkiye’deyim ve dün buradaki dağıtımcımla konuşuyordum. Ben de 27 yıldır bir Türk ile evliyim bu arada, ama Türkçe konuşamıyorum. Ama burada akrabalarıyla birlikteydik, hepsinin şarkıları var. Söylüyorlar, hikayeler anlatıyorlar, birlikte söylüyorlar şarkıları. Başka ülkeler de aynı: Fransızların şarkıları var, İspanyolların öyle. Almanlarsa 1933 ile 1945 arası tüm şarkılarını yok etmişler. Tüm popüler kültür Naziler tarafından sahiplenilmiş ya da yine Naziler tarafından yasaklanmış. Yani ünlü sayılabilecek bir popüler kültürümüz kalmamış. Tüm popüler kültür biraz Nazileşmiş. O karakterin filmde söylediği cümle de aslında “Şarkı söyleyemiyoruz, çünkü Naziler şarkılarımız yok etti” gibi bir şey. Şarkılarımız ya Speak Low gibi Hollywood’a gitmiş ya da Naziler o şarkıları söylemeye başlamış, yani artık bizim olmaktan çıkmış.
Nina Hoss ile çalışmak üzerine
Hitchcock vakası gibi bir şey bu. Bana ait bir kadın değil o. Senaryoyu yazarken baş kadın karakteri onun oynayacağını biliyorum. Bir yansıma söz konusu değil benim açımdan. Mesafeli hissediyorum hatta. Bu ona ait, biliyorum. Artık karaktere aşık değilim. Karaktere karşı temkinli yaklaşmam gerektiğini biliyorum çünkü o yetişkin biri. Bu öyle yönetmen-oyuncu kız ilişkisi gibi değil, onun yatağından geçmiyor yani.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder